Öncelikle kitabın ismine değinecek olursak George Orwell dostu Julia Symons a kitabı 1948 yılında tamamladığım için son iki hanesini değiştirerek 1984 yapmaya karar verdim demesiyle açıklanıyor.
Yaşanan büyük savaşların sonunda dünya üç kutuplu bir yapıya bürünmüş olup,Okyanusya,Avrasya ve Doğu Asya birbiriyle sürekli savaş halindedir.Büyük birader isimli liderleri ve iktidarda ingsos(ingiliz sosyalizmi) partisiyle Okyanusya tam bir korku ve baskı yönetimi olmuştur.Özel hayat ortadan kalkmış,tele ekran adında bir aletle insanların evleri her an gözlem altındadır. Hep sizi izleyen gözler ve sizi sarıp kuşatan o ses.Siz uyurken uyanıkken,yemek yerken,çalışırken yada banyo da kaçış yoktu. Kafanızın içindeki birkaç santimetreküp dışında hiç bir şeye sahip değildiniz.
İnsanlar düşünceden yoksun robotlar gibi hareket etmeye zorlanmaktadır.Hatta öyle ki yaptığınız,yapmadığınız ve düşündüğünüz her şey suç olarak görülür.Düşünce suçu ölümü gerektirmez çünkü düşünce suçu ölümün kendisidir.
Ana karakterimiz olan Winston Smith, sistemi içten içe sorguluyor.Çıkış yolu aradığı günlerde önce Julia ile tanışması,sonra sisteme karşı harekete geçeceği sırada O Brien ile geçen diyalogları hayatını tümden değiştirir.
Tüm zamanların kitabı olmayı fazlasıyla hakediyor. Geçmişte ve günümüzde yaşanan siyasal olaylar göz önünde bulundurulursa ütopik olduğu kadar gerçekçi bir romandır.
Keyifli okumalar…