Sokrates, görünüşe göre, metafizik teorilerden elinden geldiği kadar sakınmıştır. Onun çekiciliği, her zaman bir ahlâk çağrısına dayanmıştır; bireylik (veya bu terim yeğleniyorsa, ruh) teorisi de, öyle sanıyorum ki, metafizik değil, ahlâkçı bir doktrindir. O, bu doktrinin yardımıyla, her zaman yaptığı gibi, kendinden memnunluğa ve kendini beğenmişliğe karşı savaşmıştır. Bireyciliğin, kabileciliğin çözülmesinden ibaret kalmamasını, bireyin kurtuluşuna lâyık olduğunu kanıtlamasını istemiştir, insanın yalnızca bir et parçası, bir vücut olmadığı üstünde ısrarla duruşu bundandır. İnsanda daha çok bir şeyler, tanrılık bir kıvılcım, bir akıl vardır ve bir gerçeklik, kibarlık, insancıllık, bir güzellik ve iyilik sevgisi. Ama, ben yalnız ca bir "vücut" değilsem, öyleyse neyim? Sokrates'in cevabı, önce zekâsın demek oluyordu. Seni insan kılan, düpedüz bir tutkular yığınından fazla bir şey yapan, seni kendi kendine yeterli bir birey hâline getiren ve sana kendi içinde bir amaç olduğunu söylemek hakkını veren aklındır. Sokrates'in "ruhlarınıza iyi bakın" sözü, geniş ölçüde, bir düşünsel dürüstlük çağrısıdır, tıpkı, "kendini bil" sözünü, onun bize düşünsel sınırlılıklarımızı hatırlatmak için kullanışı gibi.