Kitabın Derin Tarih Dergi Basımını okudum. Kitap o kadar güzel ve naif sözlerle doluydu ki... Yalınız şöyle bir hususta var ne yazık ki sözlerin neredeyse yüzde 80 ini anlayacak bir lugatim yoktu. Nasıl oluyorda kendi tarihimin kendi atamın yazdığı eseri torunlar olarak okuyup anlayamıyoruz
90'lı yılların sonu
Yer Kocaeli
Baba evi- müstakil bahçeli bir ev - ,bekarım,
O yıllarda Galatasaray Avrupa kupalarında fırtına gibi esiyor. Herkes Cim Bomlu. Saat gece yarısına yaklaşmış. CimBom bir zafer daha kazanmış Avrupada. Malum silahlar patlıyor heryerde..sevinçten. Annem birden dışarı fırladı ahlar vahlar içinde, gözünde bir dehşet
İlk okuduğum Hüseyin Rahmi kitabı Gulyabani’ydi. Daha sonra Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç sonra
Gönül Bir Yel Değirmenidir Sevda Öğütür ve Mürebbiye … Hüseyin Rahmi Gürpınar, Servet-i Fünün döneminin bağımsız yazarlarındandır. Eserlerini Servet-i Fünun dönemi anlayışıyla değil de tamamen kendine has bir anlayışla kaleme almıştır ama
Gazali, Allah (cc) ona rahmet eylesin inşallah. Kendisine ulaştırılan bu hayatta hangi yolu takip etmek gerekir şeklinde anlayabileceğimiz bir soruya karşı bu risaleyi yazıyor. Sonrasında da müstakil bir eser olarak basıla duruyor. Elhamdülilah.
Bu hayatta hangi yolu takip etmek gerekir, sorusu sonsuz sayıda kimseye sorulmuştur şimdiye kadar. Ve
1. BÖLÜM
SAİD NURSÎ, NUR RİSALELERİ VE İLİM
1.1. SAİD NURSÎ’NİN TAHSİL HAYATI
Risale-i Nur müellifinin tahsil hayatı üç aydan başka mevcut olmadığı halde
(...)10
Evet o zât (Said Nursî) daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan
zevahiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde ulûm-u evvelîn ve âhîrine
ve ledünniyat ve
Yoğun ve sürükleyici olan yeni bir düşünce romanı : Nietzsche Ağladığında.
Edebiyatla da düşünülebileceğini gösteren müthiş bir örnek...
Sahne Psikanalizin doğumu arifesindeki 19. yüzyıl Viyana'sı. Entelektüel ortamlar. Hava soğuk.
Aktörler:
Nietzche: Henüz iki kitabı yayımlanmış, kimsenin tanımadığı bir filozof. Yalnızlığı seçmiş.
🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲
Uzun Bir
Gecenin
Ardından
Dakyanustan
Allah 'u Teâlaya
Kaçan Gençler
Ashab-ı Kehf Kıssası
Ashâb-ı Kehf, putperest bir hükümdar olan Dakyanus devrinde Tarsus’da yaşamış, îman ve tevhîd mücâdelesi vermiş olan sâlih gençlerdir. Zalim kral Dakyanus'un Ashâb-ı Kehf'e karşı sunmuş olduğu puta tapma teklifine karşı
Çoğu zaman yeni hazlar düşleme yeteneğine sahip olmadığımız söylenir. Ama en azından başka bir haz ürettik: Hazzın hakikatinden duyulan hazzı, bu gerçeği bilmenin, sergilemenin, keşfetmenin, görerek coşmanın, söyleme gizlice bir sır olarak açmanın, kurnazlıkla bulup çıkarmanın hazzını, hazza ilişkin hakiki söylemin özgül hazzını ortaya çıkardık. Bizim cinselliğe ilişkin bilgimize bağlı bir erotik sanatın en önemli öğelerini, ne tıbbın vaat ettiği sağlıklı bir cinsellik idealinde, ne kusursuz ve gelişmiş bir cinselliğe ilişkin hümanist bir hülyada, ne de özellikle orgazmın lirizminde ya da biyoenerjinin güzel duygularında aramak gerekir (bunlar o bilginin normalleştirici kullanımıdır); bu öğelerin aranılacağı yer, cinselliğe ilişkin hakikat üretimine bağlı hazların çoğalması ve güçlenmesidir. Yazılan ve okunan bilge kitaplar, konsültasyon ve muayeneler, soruları yanıtlama endişesi ve yorumlandığını bilmenin keyfi, kendi kendine ve başkalarına anlatılan bir sürü şey, bir sürü merak, skandal karşısında "hakikat'e ilişkin görevin -biraz da ürkekçe- verdiği destekle açık edilen onca sır, duymasını bilenlere fısıldayabilme hakkı için yüksek bedeller ödenen gizli fantezilerin bollaşması, tek kelimeyle Batı'nın birkaç yüzyıldır bilgece kışkırttığı harikulade "analiz hazzı" (analiz sözcüğünün en geniş anlamıyla); bütün bunlar, itiraf ve cinsellik biliminin adeta gizlice ittiği bir erotik sanatın başıboş gezen parçalarını oluşturur.
Schopenhauer kitaplarını afilli aforizmaları bulup çıkarmak için okuyor birçok kişi. Eminim ki onu okuyan çoğu kişi felsefesinden habersiz. Bu yüzden ‘karamsar felsefeci’ olarak anılıyor. Oysa karamsarlığının içindeki güzelliği görebilmek ve kitaplarını doğru yorumlamak için onun felsefe sistemini bilmek gerekir.
Ben de biraz bu felsefe sistemini
Boğaz bana daima zevkimizin, duygumuzun büyük düğümlerinden biri gibi gelmiştir. Öyle ki, onun bizde külçelenmiş mânasını çözdüğümüz zaman büyük hakikatlerimizden birini bulacağız sanmışımdır. Bu bir hayal olabilir. Birçok güzellikler insana kâinatın eşi veya eşiti oldukları vehmini verirler. Onlarla karşılaştığımız zaman bizde büyük, kendi
Cüneyd (ra.) sekiz Peygamber'e (a.s.) tabi olarak tasavvuffin temeli sekiz haslettir, diyor.
1- Sûfi sehâ (ve cömertlikte) İbrahim'e tabi olur. Çünkü O, cömertlik konusunda oğlunu kurban edecek bir dereceye ulaşmıştır.
2- Rızada İsmail'e uyar. Zira Allah'ın emrine rıza göstererek, aziz canını feda etmeye hazır olduğunu söylemişti.
3- Sabr hususunda Eyyûb'a uyar. Çünkü O, yaralarının kurtlanması belasına sabretmişti.
4- İşarette Zekeriya'ya uyar. Çünkü Hakk Taâlâ O'nun için: "Rabbına gizli bir nida ile niyazda bulunduğu zaman..." (Meryem, 19/3), buyurmuştur.
5- Gurbette Yahya'ya tabi olur. Çünkü o vatanında garip (ve yalnız) idi, kavmi arasında kavminden garip idi.
6- Seyahatta (ve gezgincilikte) İsa'ya tabi olur. Çünkü O, her şeyden tecerrüd ederek seyahat ederdi, o derecede ki, bir bardak (tas)la bir taraktan başka bir şeye sahip olmazdı. Bir şahsın, avuçları ile su içtiğini gördüğü zaman bardağını atmış, diğer bir şahsın parmakları ile saçlarını düzelttiğine şahit olunca da tarağını fırlatmıştı.
7- Sûf ve yün giyme de Musa'ya tabi olur. Zira O'nun bütün elbiseleri sûf idi.
8- Fakrda Muhammed'e (s.a.v) tabi olur. Aziz ve Celil olan Allah, yeryüzündeki bütün hazinelerin anahtarlarını ona göndererek, "Kendini sıkıntıya sokma, bu hazinelerden güzel güzel faydalan", dediği halde o şöyle demişti: "İstemem ya ilâhî, beni bir gün doyur, iki gün aç bırak".
“Yetişkin, genel biçimi belirli bir durum olarak, yani türün temsilcisi olarak görür ve geriye kalan her şeyi savıp, “Bu leylak, bu dişbudak, bu elma ağacı,” der. Çocuksa bireysellikleri, kişilikleri algılar. Müşterek bir isim ya da işlevle maskelemeden, eşsizliği görür. Çocuklarla yürürken, ağaçların yeşil dallarında fevkalade hayvanları fark edebilir, çiçeklerin güzel kokusunu alabilirsiniz. Hayal gücünün zaferi değil, önyargısız, katıksız bir gerçekçiliktir bu. Ayrıca doğa, anında şiire dönüşür. Bu gezintiler, çocukluğun mutlak saltanatıdır. Büyürken bu saltanatın büyüsünü kaybederiz çünkü her şey hakkında fikirler ve yargılar edinir, şeyleri nesnel hâlleri (ne yazık ki bir de buna “hakikat” deriz) dışında tanımak istemeyiz.