Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Koşturuyordu kalbi, orası öyle, kaburgalarının arkasında, hapis, koşuyordu hayatın peşinden, ara ara sendeleyerek, ancak ne kadar sıçrarsa sıçrasın, asla yetişemeyecekti hayata. Hayatı kaymıştı artık.
Sayfa 384 - Yapı Kredi Yayınları
"İşsiz kalmasın insanlar, öldürmeyelim birbirimizi." dersin milyonların içinden milyonlardan ve gün ışığından uzağa götürülür, işkence görür, hapis yatar, sürgün edilirsin; sevilecek şeyler değilse de bunlar DAYANILIR... ** hayatı öven şiir, kardeşliği söyleyen şarkı, mücadele eden resim ve emekçinin yüreği, elleri, hasreti harbe ve ölüme karşıdır DAYANILMAZ ...
Reklam
Adorno ''diken diken olan tüylerin'' ilk estetik resim olduğunu söyler. Ötekinin baskınının ifadesidir. Ürpermekten aciz bir bilinç, şeyleşmiş bir bilinçtir. Deneyim yaşamaktan yoksundur, çünkü deneyim ''varlığın özsel başkalığının alışılmış olan karşısında kendini açığa vurduğu acıdır öz olarak''. Her tür acıyı yadsıyan bir hayat şeyleşmiş bir hayattır. Yalnızca ''öteki tarafından dokunulmuş olmak'' tır hayatı canlı tutan. Aksi takdirde aynının cehenneminde hapis kalır.
Asla bir zulme, karşı-zulüm ile karşılık vermedi.
Sürgün, hapis propaganda ile hayatı boyunca Kürtlerden kopartılıp muhasara altında tutulan Said Nursi, zorla muhatabı kılındığı Türklere ve tüm insanlara iman hakikatlerini anlattı. Beşeri zulmünden bağımsız olarak, kaderin takdiri karşısında irade mümkün olan en müsbet tavırla karşılık vermeliydi. O da öyle yaptı. Asla bir zulme, karşı-zulüm ile karşılık vermedi. Kürtlükten, sosyal hayattan soyunup asgari insaniliğe geri indi. Said Nursi artık insanlığa hitap edebilirdi. Sadece insanlığa hitap etti.
Bediüzzaman Said Nursî
Bediüzzaman Said Nursî
Sayfa 70 - Avesta Yayıncılık
Rüzgâr saçlarımızı tarayıp yanaklarımızı öperek geçip gidiyordu. Rüzgâr bizim arkadaşımız, yoldaşımızdı. Rasim Abim bir keresinde böyle söylemişti. Yorgun, bitkin olduğumuz anlarda tatlı bir esintiyle yüreğimizi ferahlatır, üzgün olduğumuzda yanaklarımızdaki gözyaşlarını kurutur, kendimizi yalnız hissettiğimizde şefkatle saçlarımızı okşar, bir hapis hayatı yaşıyormuş gibi tutsak olduğumuzu düşündüğümüzde bize özgürlüğü hatırlatırdı. Rüzgâr bir bilgeydi ve ona kucak açmak bizim vazifemizdi.
Sayfa 18 - GENÇ TİMAŞ __1.Baskı
« Hayvanların çıkarlarını ciddiye alan bir toplum, başka yiyecek seçenekleri varken sırf etlerinin tadı hoşlarına gidiyor diye her yıl milyarlarca hayvanı öldürmezdi; sınaî hayvancılıkta ya da bilimsel deneylerde işkencelerle dolu bir hapis hayatı sürmelerine göz yummazdı; hayvanların rodeo ya da sirk gibi sözümona eğlencelerimiz uğruna acı çekmelerine izin vermezdi.»
Sayfa 13 - İletişim Yayınları, Önsöz , Alan WatsonKitabı okudu
Reklam
~ Sen hiç doğduğun topraklar yüzünden terörist olmakla suçlandın mı? Ana dilini konuşmak istediğin için hapis yattın mı? Anne babanın sana vermek istediği isim yasak olduğu için değiştirildi mi hiç? Senin memleketin sürgünü oldu mu bir başkasının? Ülkeni gerçekten seviyor olmana rağmen vatan haini ilan edildin mi? / 33 ~ Kendinizi kendi
Müptela YayınlarıKitabı okudu
Ancak hapis hayatı ona, azla nasıl yetinebileceğini öğretmiş , böyle bir basitliğin nasıl olağanüstü bir özgürlük ve huzur getireceğini göstermiş.
İLK KEZ TAHT DEĞİŞİMİNDE ABİDEN KARDEŞE GEÇME SÜRECİ
1603 yılında padişah olan Sultan I. Ahmed kardeşlerini öldürmeye lüzum görmedi ve 1617'de vefatından sonra, oğulları bulunduğu halde, bunlar yaşça küçük olduğundan kardeşi Sultan I. Mustafa tahta geçti. Böylece ilk defa bir padişahın yerine oğlu değil, kardeşi geçiyordu. Bu fiilen Osmanlı veraset telakkisinin değişmesi demekti. Çünkü Osmanlılarda o zamana kadar muayyen bir veraset prensibi olmamakla beraber, tahta hep önceki padişahın oğlu geçerdi. Sultan I. Ahmed'den sonra, hanedanın ‘erşeď (akıl sağlığı yerinde) ve 'ekber' evlâdının padişah olması hükmü getirildi ve ondan sonra bir-iki istisna dışında şehzâde katledilmedi. Ne var ki şehzadeler sancağa çıkarılmıyor, dolayısıyla halkla temas kuramıyor, tabii devlet yönetiminde de tecrübe kazanamıyordu. Kendilerine tahsis edilen dairede yarı hapis hayatı yaşıyorlardı. Bu yüzden çoğunun sinirleri harap oluyordu. Doğaldır ki, bileğinin hakkıyla padişah olma dönemi kapanınca, şehzade eğitimi de tavsamış, yetersiz padişahlar dönemi de böylece başlamıştı. Sultan I. Ahmed'in getirdiği veraset sistemi, 1876 tarihli Kanun-ı Esasî'ye girdi. Bir ara Sultan Abdülaziz ve daha sonra Sultan II. Abdülhamid bu usulü değiştirerek tahta genç ve dinamik kimselerin geçmesini sağlamak maksadıyla eskiden olduğu üzere ve Avrupa hanedanlarındaki gibi babadan oğula intikal eden bir veraset usulü kurmak istedilerse de başaramadılar.
“Ben evlenecek birisi değilmişim, yanlış yaptım. Evlilik beni boğuyor, ömür boyu hapis cezasına çarptırılmışım gibi hissediyorum. -Evliliğin, bir yuva kurmak ve bir hayatı paylaşmak için özgürlükten vazgeçmek olduğunu bilmiyor muydun? —Bilmekle yaşamak aynı şey değilmiş...”
Reklam
Hapis hayatı yıllarca günbatımından, gündoğumundan veya gece vakti gökyüzünün görüntüsünden mahrum kalmak anlamına gelir. Her gün öğlenin erken saadetinden sabahın geç saatlerine dek tam on altı saat bo­ yunca bir hücrede kilitli kalmaktır. Hapishaneler güneşi, ayı ve yıldızları elinizden alır. Hapishane bir cehennem değildir ama içinde cennete dair bir şey de bulunmaz. Bu da yeterince kötüdür.
oldu o zaman...
Evlilik beni boğuyor, ömür boyu hapis cezasına çarptırılmışım gibi hissediyorum. "Evliliğin, bir yuva kurmak ve bir hayatı paylaşmak için özgürlükten vazgeçmek olduğunu bilmiyor muydun?" demiştim. "Evet" diye cevap vermişti. "Teorik olarak biliyordum.Buna hazır olduğumu sanıyordum, ama bilmekle yaşamak aynı şey değilmiş."
Sayfa 81 - İnkılap
Her tür acıyı yadsıyan bir hayat şeyleymiş bir hayattır. Yalnızca "öteki tarafından dokunulmuş olmak"tır hayatı canlı tutan. Aksi takdirde aynının cehenneminde hapis kalır.
Sayfa 17 - Metis Yayınları, 2023Kitabı okudu
Kaçıngan bağlanma stiline sahip Susan kendini özgür ruh olarak tanımlıyor. Erkeklerle ilişki kuruyor -bazen bir yıldan da uzun- ama sonunda onlardan yoruluyor ve bir sonraki hedefe ilerliyor. Sürekli olarak, ardından "kırık kalplerden bir yol" bıraktığı şakasını yapıyor. İhtiyaç duymayı zayıflık olarak değerlendiriyor, partnerine bağımlı olanlanı küçümsüyor ve bu tür durumlarla "hapis hayatı" diyerek dalga geçiyor. Susan ve diğer kaçıngan bağlanma stilindeki insanlar, değer verdikleri biriyle anlamlı bir bağ kurma ihtiyacından yoksunlar mı? Eğer öyleyse bu, bağlanma teorisinin temeli olan fikirle -eş ya da sevgilinin, duygusal ve fiziksel varlığına ihtiyaç duymanın evrensel olması- çelişmiyor mu? Bu soruları yanıtlamak kolay değil. Kaçınganların içi dışı bir değildir pek ve duygularını ifade etmek yerine bastırma eğilimindedirler.
Sayfa 107Kitabı okudu
Yalnızca “öteki tarafından dokunulmuş olmak”tır hayatı canlı tutan. Aksi taktirde aynının cehenneminde hapis kalır.
560 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.