Herkes sanır ki ''Selvi boylum Alyazmalım ''bir aşkın filmi !
Oysa İlyas'a aşıktı Asya ,
Cemşit' i sevdi !
Aşk ömürde bir defa olur ,
Ama insan iyiyi güzeli hep severdi !
Asya aşıktı İlyas'a ama Cemşit'i sevdi !
Hayat hani o Asya'nın dönüp bakarsam gidemem
dediği çizgi !
Sevdi ama Aşk başka ,dönüp baksa gidemezdi !
Çünkü Cemşit gibi severse bir adam !
Öyle sevilirse Asya gibi bir Kadın !
Dönüp bakmazdı ölse bile !
Dönüp bakmadı ve gitti !
O filmde sevgi aşkı yendi !
Sahi neydi sevgi ''sevgi emekti ''
Aşk mı !
Kaybedenler konuşulmaz
Aşk kaybetti ....
Sevmek , anlamı neydi sevmenin?
Ben sandım ki sevgi sensin
Her kalbimin atışında, her gözümün doluşunda
Her güneşin doğuşunda, batışında
Sen geçiyordun kalbimden
Sevinç kopuyordu gözlerimden
Söyle her şey oyun muydu?
Sevmek demek sence bu muydu?
Peki bize saygın yokken
Biz değilen bir şey yokken
Nasıl siyah leke sürdün sevgi gibi yüce bir
Bir iki derken serinin üçüncü kitabının incelemesini dördüncü kitabı okurken yazıyorum. O kadar bütün ki kitaplar olayları hangi kitapta yer aldı diye bazen anımsamakta zorlanıyorum. 3.sezonu diğer sezonlarla bağını kopartmadan bazen unuttuğum detayları ve kişileri öyle güzel dahil ederek ilerliyor ki kitaplar seri değil tek bir kitap gibi. Dizi
Kelleleri vurulmuş olan bizler için dünyevi hayat neydi ki? Cennet’in ikiz yılanlarıydık biz, sıcakta saydam ve karmaşanın kendisi kadar serin. Hayat sabit bir uykusuzluğun dolaylarında sonu gelmeyen kara bir sikişti.
Durmak bilmeyen bir zaman aralığında koşar adımlarla şehri bir uçtan bir uca dolaşıyordum. Bir ben, bir de zaman hareket ediyordu. Herkes olduğu yerde durmuş kimi bana, kimi etrafına, kimi de bilinmeze bakıyordu. Bu akışta yanlış giden bir şeyler vardı. Herkesi olduğu yerde durduran zihnim beni neden durdurmamıştı. Neydi benim bu kalabalıklarla
Yazar yazdığı karakteri öyle hisstemiş ki kitabı ona ithaf etmiş. Kitabın sonuna gelince nedenini anladım.
3 kardeş Emin, Ethem, Ekrem. Zor bir çocukluk çünkü anne baba birbirini sevmiyor. Hatta anne Emin dışında hiç kimseyi sevmiyor o ailede. Emin'i o kadar çok seviyor ki istediği gibi biri yapmaya çalışıyor ve istediği kızla evlendiriyor.
Ekrem'i sevmek istemiş ama Ethem'i sevmediği için ikisine de sevgi göstermemiş. Ethem'i kendi istediği kızla evlendirmiş Ekrem de aynı şey başına gelmesin diye kız kaçırmış.
Baba yıllar önce yaptığı bir hata yüzünden eşinden korkan ne derse tamam diyen ve pişmanlığının bedelini ömür ödeyen bir karakter. Ölmek istese de ölememiş ta ki gerçeklerin ortaya çıktığı o geceye kadar.
Peki bu 3 kardeşin özellikle Ethem'in hayatını çocukluğunu elinden alan gerçek neydi?
Babalarının ölümünden sonra neler yaşadılar?
Ethem'i nasıl bir hayat bekliyordu?
Yeri geldi güldüm yeri geldi duygulandım yeri geldi sınır oldum ama kitabı ve karakterleri çok sevdim.
Herkes birbiri hakkında herşeyi biliyor aynı zamanda kimsenin kimseden haberi yokmuş gibi yaşıyorlar.
Akıcı, sade, doğal bir dille yazılmış kolay okunan bir kitaptı. Ben artık @serminyasarofficial ın bütün kitaplarını okurum.
Kitapla ve sevgiyle kalın...
Sosyal medyada fazlaca görüp kütüphanede bulduğuma sevindiğim Osamu Dazai’nin intiharından önce yazdığı bu eserini okuduğuma gayet memnun oldum. Anlatımın derinliği ve anlatılanların gerçek hayat hikayesi ile olan bağı beni fazlasıyla etkiledi. Okurken kimi zaman kendimi çok yalnız hissettim, kimi zamanda şükür ki bu kadar yalnız değilim dedim.
Bana öyle geliyor ki,
dünya, mücadele etmemiz için var.
İçimizde iyilik ve kötülük savaşsın ve iyilik kazansın ki, "ruhsal olarak gelişelim.”
-| Andrey Tarkovski | Hayat, Aşk, Sanat, Ölüm ve Mutluluk Üzerine
“… neden bu kadar memnuniyetsiz ve yargılayıcılar diye düşünüyordum.
Benim kadınlığıma ve anneliğime saldırınca ne elde ettiklerini düşünüyordum.
Sonuçta hayat kısaysa ve kuşlar uçuyorsa, kuşları vurmanın âlemi neydi ki?”
Bunun üzerine, neden bilmiyorum, içimde bir şey patladı. Gırtlağım yırtılırcasına haykırmaya başladım, ona sövdüm, duasını istemediğimi söyledim. Cüppesinin yakasına yapışmıştım. Kalbimin derinliklerinden kabarıp taşan ne varsa, sevinç ve öfkeyle karışık bütün duygularımı dalgalar halinde onun üzerine boca ettim. Söylediklerinden ne kadar da emin
"Kim olduğunu bilememesi komik değil miydi? Ya kendi görünüşünü belirleyememek biraz fazla kaçmıyor muydu? Sanki beşiğinde gelip bulmuştu bu görünüş onu. Arkadaşlarını seçebilirdi belki ama kendisini seçmemişti. Hatta insan olmaya bile karar vermiş değildi. İnsan neydi peki?"
"Sen kimsin? sorusunun muhatabı bize yabancı olanlar ya da onlara yabancı olduklarımız oluyor genelde değil mi?
Yabancıyı sorgularken bunu dilimizden düşürmüyoruz ama kendimize sormak aklımıza niye gelmiyor? Kendimizi doğru düzgün sorgulayıp tanıdık hâline getirdik mi ki, yabancılık seviyesinden hemen tanıdık seviyesine atlıyoruz? Kendimize bu torpili yapmamız, içimizde bir yabancıyı büyütmemize neden oluyor. -O yabancı, hayat pusulamız aslında. Ama tanışmadığımız için "Öylesine birisi." olarak kalıyor.- Ve bu yabancıyı gerçekten tanımadığımız sürece içimizde çatışmalar yaşanıyor: O A'yı istiyor, biz B'yi, "Bunun beni mutlu etmesi gerekirdi ama etmedi.", "Ne istediğimi bilmiyorum." gibi gibi.
Üç parçadan bir bütünüz ama o parçalarla tanışa tanışa parçaları bizim birleştirmemiz gerekiyor. Ama herkes zaten bunu bilir(!) ve yapar(!). -İnsanın çok bilmişlik özelliğinin ilk kendinde patlak verdiğini öğrenmiş olmak hem gülünç hem de biraz acınası geliyor. -Bildiğimiz hiçbir şey yok aslında ama hep biliyor veya her şeyi biliyor sanrısındayız. Bu Dünyaya gözümüzü açmışken nasıl bu kadar uyuyabiliyoruz onu da anlamıyorum zaten...