Siz hiç çocukken, sırf hayatta kalabilmek umuduyla nefesinizi tutma çalışması yaptınız mı? "Babam beni gömüp gittikten sonra üstümdeki toprakları atarak dışarı çıkabilirim belki," diyerek...
Böyle bir umuda tuttundunuz mu?
Her zaman derim, "zordur her dönemde kadın olmak," diye. Eseri okuduktan sonra anladım ki en çok o
Arif Bilgili
Elinde ufak bir bavul, gerçek dünyada belki yanıp tutuştuğun markaların hepsinden uzaksın. Zira burada ayakkabı giymek bile, kavgaya hazırlanmakla eş değer sayılıyor. O pahalı ayakkabıların hükmü yok anlayacağın. Bulutları, çimenleri, herşeyi özleyebileceğin bir mekana uğurlanıyorsun. Köstekli saat tıkırtısıyla ilerleyen
Eveeet.. Çok sevdim ve inceleme yazmak istedim ben bu kıymetli kitaba.
Arka fonda: Fazıl Say insan insan
Öncelikle;
Bu kitabın kapağı çok dikkatimi çekti. Freud’un Buzdağı Topografik kuramından esinlenilmiş olmalı.
Bilinç buz dağının gün yüzünde kalan kısmıdır. Kelime anlamı insanın kendisi ve çevresini tanıma yeteneği olarak tanımlanmaktadır.
Eser Cemil Meriçin otobiyagrafisi ve onun yaşamını ifade eden bir kronoloji ile başlıyor. Ki eserini okumadan önce Sayın Cemil Meriç hakkında bilgi sahibi olmak gerek. Onu bilmeden tanımadan düşünce dünyasını ve eserinde anlattıklarını anlamak daha doğrusu doğru anlamak zor. Önce O'nu tanımak, tanışmak sonra yavaş yavaş düşünce dünyasına adım
Evimde rahat koltuğuma oturmuş bir vaziyette bu incelemeyi yazıcağım için şimdiden vicdan azabı çekiyorum.
Öncelikle Martin Eden Sadece bir aşk romanı yada bir macera romanı değildir! jack londan'ın hayatının bir bölümünün romana kurgulanmış halidir.
Zor zamanlarda hepimiz bir hedef oluşturur ve bu hedefe bağlı kalacağımızı söyleriz ama rahat
Hani bir şeyi çok seversiniz, onun hakkında söyleyecek yüzlerce cümle vardır kafanızın içinde ama büyüsünü bozacağım korkusuyla cümleleri bir araya toparlayamazsınız, takılıp kalırsınız, şu an öyle bir an yaşıyorum. Kitap okumak, zamanla bir yaşam biçmi oldu benim için. Bir hobi değil, zaman geçirmek için yapılan bir eylem değil, bir yaşama biçmi.
Müslüman ve müstakbel bir psikiyatr olarak muayenemin gereği olmadıkça sosyal hayatımda namahremin elini tutmuyorum, yani tokalaşmıyorum. İçinde bulunduğum camiada, ülkede ve hatta galakside zaman zaman garipsenen bir durum. Bu devirde... Garipseyen ve temkinli bakışların yanında bazen öfke duygusu da yakalıyorum muhatabımda. "İslam adlı azılı suçluyu" kalp ve vicdan hapisanesinden salıvermiş, elini kolunu sallayarak gezmesine, gülmesine, eğlenmesine, özgürce nefes almasına izin vermiş olmak kabahatim. Alternatif ana akım oluşturmaya cüret etmek ve hatırlatmak... Sanırım. Benim omuzlarımın üstüne alıp şerefle gezdirdiğim kız çocuğunu sen toprağa gömmüşsen bu benim meselem değil ki.
Yapamıyorum. Bütün değerlerinden soyunmuş bir jelibon olamıyorum. Burnuma kötü kokular geliyor. Onların kendi değerlerine bürünmeleri veya benim onların değerlerine bürünmem yan/yük/yargı olmuyorken, tarafsızlığa halel getirmiyorken benim kendi değerlerimi kuşanmam neden kılıç kuşanmışım gibi karşılanıyor. Bir japonun uzatılan eli reddedip ellerini kavuşturarak eğilmesi güzel bir gelenekken, benim belimin eğilmemesi mi kabahatim, bilmiyorum.
Şansımı zorluyorum. Allah'ın güzel selamını kahve gediklilerine, hastalara, yoksullara, garibanlara bırakmıyorum. Mirastan payımın peşine düşüyorum. Gün boyu tebessüm sadakası dağıtıyorum. Hazine sandığı değil unutulan sünnet avına çıkıyorum.
Kendi halimde bir derdim vaaaar... Nasıl anlatsam kibar kibaaar... Herkes benim gibi olsun diye bir derdim yok.
Ve andolsun, hiçbir kınayıcının kınamasından da bir korkum yok.
Şimdi hilim, hayâ, edep, ahlâk ve yumuşaklık incisi Hz. Osman (r.a.)'in dilinden dökülen gaybî incileri sizlere sunuyorum. Allah ondan razı olsun ki, o din büyüğü şöyle buyurdular; "Duvarın altında ikisine ait bir hazine vardı; babaları da sâlih bir kimse idi." Mealindeki âyet hakkındaki görüşü. (Kehf suresinde)
Hazine, altından bir sahifedir; üzerinde yedi satır yazı vardır;
Birincisatırda: "Ölümü bilip de gülen kimseye şaşarım."
İkincisatırda: "Dünyanın fâni olduğunu bilip de ona rağbet eden kimseye şaşarım!"
Üçüncüsatırda: "Her şeyin kader ile döndüğünü bilip de elden çıkan şeye üzülen kimseye şaşarım!"
Dördüncüsatırda: "Bir hesaba tâbi tutulacağını bildiği halde mal toplayan kimseye şaşarım!"
Beşincisatırda: "Cehennem ateşini bilip de günah işleyen kimseye şaşarım!"
Altıncısatırda: "Allah'ı yakinen bilip de O'ndan başkasını anan kimseye şaşarım!"
Yedincisatırda: "Cennet'i yakinen bilip de dünyada istirahat uman kimseye ve bir de şeytanı düşman bildiği hâlde ona itaat eden kimseye şaşarım!.. "
Boğazımız düğüm düğüm "Yaşıyoruz Sessizce"
Yaşıyoruz Sessizce; bir ölümün, bir ağır yasın, bir buruk acının ve bir Ömür'ün, Şükrü Erbaş'ın şahgülü Ömür Hanım'ın kitabı.
Ben hiç evlenmedim. Kimseye hayat arkadaşım demedim. Yılları ve yılların getirdiği acı-tatlı her şeyi birlikte göğüslediğim bir kadını da yitirmedim. Bir kadını
Şuraya kaba et organından uydurduğu tarihi kaleme alan değil de , TARİHYAZAN gerçek bir HAZİNE bırakayım da burunları boktan çıkmayan güruhun salyaları aksın :))
Daha önce hiç intikam aldınız mı? Sizi üzen veya canınızı yakan bir insanı, aynı şekilde üzmek veya canını yakmak istediniz mi? Eminim ki, intikam alma fırsatını elde edememiş olsanız bile kesinlikle intikam almak istemişsinizdir. Çünkü intikam çok güçlü bir duygudur ve içerisinde ihanete uğramışlık hissini barındırır. Pek tabii hiç kimse de