Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Son halk bükücü
Sultan Vahidettin, ağabeyi II. Abdülhamid'in kötü bir kopyasıdır. (...) Osmanlı hanedanının şerefli olduğu kadar bayağı hadiselerle yüklü hayatının son çağında, normal insan yetiştiği pek az görülmüştür. Saltanat makamına nice tehlikelerden gelerek ulaşmak, ondan sonra da elde edilen bütün dünya nimetlerine rağmen iğneli bir taht üzerinde
Suskunlar
Ahu: Her yerin yara bere. Bilal: Geçirdik işte biz de birşeyler. Ahu: Ben hiç senin yanında olamadım değil mi? Bilal:Ama sen ne sulu göz kız oldun böyle. Ahu: Biraz oldum galiba,ama olamadım.Sen benim yanımdaydın ne olursa olsun,hem ben yıllarca senin omzunda ağladım. Bilal: Ecevit diye. Ahu: Sen beni o zaman bile bırakmadın,ben senin yanında olamadım. Bilal: Senin bişey yapmana gerek yok ki benim kalbimi kazanman için. Ahu: Bir şey olursa,yani herhangi bir şey, canını bir şey acıtırsa ya da yaran olursa sen bana gel tamam mı,bana gel,ben seni burada bekliyor olacağım. Bilal: Ahu'm sen anlamadın,ben sana gelemem ki benim yaram var diye. Ahu: Niye? Bilal: Yaram sensin benim.
Reklam
149 syf.
·
Puan vermedi
·
13 saatte okudu
Kitabı bir tavsiye üzerine alıp okuduğumu hatta zorla satın aldırıldığımı bile söyleyebilirim belki de bu yüzden kitaba daha mesafeli olarak yaklaştım. Tabii konusunun aşırı derecede önemli olduğunun farkındaydım. Zaten 4 yıl Sosyolojiyle içiçe olan biri için hem çok değerli bir kitap bir o kadar da fazlasıyla ihtilaflıydı. Çok aşina olunan bir
Saint-Simon: İlk Sosyolog, İlk Sosyalist
Saint-Simon: İlk Sosyolog, İlk SosyalistCemil Meriç · İletişim Yayıncılık · 2017914 okunma
632 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
17 günde okudu
İki farklı insan, iki farklı yaşam tarzıyla karşılaşıyoruz bu klasikte. Yerinde duramayan, hayatı sürekli koşuşturmacayla yaşayan, ruhu hayatla savaşmaktan yorulmayan, çok az hayal kuran ve bu hayalleri en gerçekleşebilir şekilde kuran biriyle; tamamiyle uyuşukluğa teslim olmuş, hayatla, insanlarla yakınlık kurmaktan üşenmiş, bütün bir ömrünü
Oblomov
Oblomovİvan Gonçarov · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202139,1bin okunma
Kırmızı Caka bir Mercedes'ti. Boya yetmemiş olmalıydı ki, ön kapağında dalga dalga açıklıklar vardı. Abdullah bu arabayı getirip tuzlanmış çağla yeşili evin önüne park ettikten hemen sonra nedense ortadan kaybolduğu için, yaklaşık iki ay var ki Kırmızı Caka, başka hiçbir cart kırmızı arabaya nasip olmayan bir huzurla tatlı tatlı uyukluyordu
Doğan Kitap
İyi bir hayatın görüntüsü olarak bir caz gru- bunu ele alalım.Doğaçlama çalan bir caz grubu, açık şekilde bir senfoni orkestrasından farklıdır; çünkü genel olarak her üye kendisini, istediği gibi özgürce ifade eder. Fakat bunu diğer müzisyenlerin kendilerini ifade etme performanslarını kavrayıcı bir duyarlılıkla gerçekleştirir.
Reklam
Bir Nefs Muhasebesi
- Kuzum, nedir senin şu nefs dediğin? Senden başka bir şey mi? - O hem ben, hem benden başka bir şey... - Nasıl olur? - Basbayağı olur! - Ben balıkçıyım. Benim kayığım dediğim zaman, kayık ayrı ben ayrı değil miyim? - Nefse gelince iş değişiyor. O, hem sen oluyor, hem de senin dışında bir şey... Sende ne varsa onlara benim
Sayfa 59 - Büyük Doğu Yayınları, 1978
240 syf.
·
Puan vermedi
·
5 günde okudu
Köprü yaşı 30un üstünde olan herkesin hakkında az ya da çok şey bildiği "başpınar köprüsü"nün yapım hikayesini anlatıyor. Sayın süper vali Recep Yazıcıoğlu'nun,fıratın her iki kıyısında yaşayan halkın,erzincan ve tunceli çevresindeki yaşamın perdesini aralıyor bize Ayşe Kulin. Ve benim kendisini sevmemin en önemli sebebidir;yaşanmışlıkları dile getirmesi. Köprünün tarihini anlatırken aslında öyle güzel derlemiş ki o civardaki tarihi...ayaklanmalara değinmiş ve çok doğru bir tespitte bulunmuş. Diyor ki;"devletin ilk kurulduğu yıllarda doğu ile batı arasında çooook büyük uçurum vardı. Yenilikler yapılırken bu büyük fark gözardı edilerek her yere aynı şekilde aynı kalıpla ve büyük bir hızla aşılanmaya çalışıldı. Oysa doğu,batı kadar hazır değildi devrimlere inkılaplara. İşte bu durum türk kürt vs ayrımına hem zemin hazırladı hem de bu ayrımı körükledi. ". Kimbilir belki de bu kültürel uçurum kapatılıp sonrasında reformlar ulaşsaydı,daha barışçıl yaşayan bir doğumuz olurdu. Ayrıca bir başbağlar baskını var ki...kanım dondu. Kulinciler bilir ki akıcı bir dille günlük kelimeleri de kullanarak enfes cümleler eşliğinde bir yaşanmışlık okuyacaklardır. Bunun bilinciyle çok severek okudum. Kitabın uzuuun zaman önce izlediğim bir filmi vardı ama yakın zamanda da dizisi çekilmiş. Önce kitabı okumanızı,ardından filmini en son da dizisini izlemenizi tavsiye ederim. Kitapla kalın.
Köprü
KöprüAyşe Kulin · Everest Yayınları · 20137,5bin okunma
400 syf.
9/10 puan verdi
Halit İrdal ve Hayri Ayarcı yahut Saatli Bombaları Ayarlama Enstitüsü 《Hayatta uğradığımız bütün güçlükler az çok kafamıza gelen ilk fikirden bir türlü silkinip çıkamayışımız yüzünden değil midir?》 Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, s. 373 1- (Halit Ayarcı) Gülerek bana baktı: - Aziz dostum, dedi, zavallı dostum! Yahut Zavallı
Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Saatleri Ayarlama EnstitüsüAhmet Hamdi Tanpınar · Dergah Yayınları · 202341,5bin okunma
2007 yılında, Salzburg’un merkezine kurulmuş bir fuarın gece bekçiliğini yaparken tanışmış olduğum bu kişinin adı Mansur idi ve aslen Yemenli bir mülteci idi. Onu daha evvelden de görüyordum, ancak kim olduğunu bilmiyordum. Mansur, Salzburg merkezinde ne kadar bina varsa akşamdan sabaha kadar defalarca volta atarak elindeki cihazla bu önemli
Reklam
Salzburg şehrinin bir hapishanesi vardı. Hem de şehrin tam merkezinde. Şehir merkezini Nonntal’a bağlayan sokağın sonundaki binanın hapishane olduğunu çoğu kişi bilmezdi. Çünkü etrafı yüksek duvarlarla örülü şatafatlı bir bina idi. Tam bu binanın karşısında ünlü seyyah Alexander von Humboldt’un (1769-1859), dünyayı keşfe çıkmazdan evvel seyahat
Robert’ı görmeyeli çok olmuştu; neredeyse üç dört ay geçmişti. Belki de felsefe toplantılarına uzun süredir uğrayamadığımdan onu göremiyordum. Artık ona nehir kenarında da rastlayamıyordum. Her zamanki gibi okuldan çıkıp öğle kahvesi içmeye Afrika-Asya Enstitüsü’nün salonuna gittim. Orada dünyanın itibarlı bütün yayınları, mecmuaları, gazeteleri bulunurdu. Hem kahvemi içer, hem de bazı gazeteleri, mecmuaları tarardım. Frankfurter-Allgemeine Zeitung’u okurken Rusya’da meydana geldiği iddia edilen bir cinayet haberi gözüme ilişti. Haber başlığında kadavra kelimesi geçtiğinden ve o sıra bu kelimenin havsalamı yeterince meşgul ettiğinden olsa gerek haberi okumaya koyuldum. Haberde, Rusya’da tıp öğrencisi bir bayanın, ölümün evrelerini analiz ettiği doktora tezi için iki yaşlı komşusunu doğrayıp onları günlerce kadavra olarak kullandığı yazılıydı. Kurbanlarından birini baltayla, diğerini de silahla öldüren bu genç kız onların usul usul nasıl öldüklerini rapor etmiş. Günlerce, dairelere girip kokuşmuş cesetleri incelemiş ve notlar almış. Olay bir şekilde tespit edilmiş ve doktora talebesi bu bayan, katil unvanı alarak yirmi yıl hapis cezasına çarptırılmış. Haberi okuduktan sonra Robert aklıma geldi. Biraz kötü hissettim kendimi. Bu cinayet ile Robert’ın bedenini gönüllü olarak fakülteye satması arasında bir fark var mıydı acaba? Her canlının ölümü tadacağından emin olan fakülte, neden böyle bir şey yapsın ki? Nasıl olsa Robert bir gün ölecek ve fakültenin teşrihhanesini mümtaz cesediyle süsleyecekti.
Otuz Dokuzuncu Kural: Noktalar sürekli değişse de bütün aynıdır. Bu dünyadan giden her hırsız için bir hırsız daha doğar. Ölen her dürüst insanın yerini bir dürüst insan alır. Hem bütün hiçbir zaman bozulmaz, her şey yerli yerinde kalır, merkezinde… Hem de bir günden bir güne hiçbir şey aynı olmaz. Ölen her Sufi için bir Sufi daha doğar.
Sayfa 407Kitabı okudu
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.