…işte kader hep böyle davranır bizlere, hemen arkamızdadır, omzumuza dokunmak için elini çoktan ileri doğru uzatmıştır, bizlerse hâlâ, Geçti gitti, gösteri bitti, yine aynı hikaye, diye homurdanıp dururuz.
"Biz nasıl biz olduk?" diye sormuştuk. Güçlü yanlarımızla ve problemlerimizle bizim biz olmamızın iki nedeni vardı. Çok basitçe, YAŞADIKLARIMIZ ve BAŞKALARI...
İşte kader hep böyle davranır bizlere, hemen arkamızdadır, omzumuza dokunmak için elini çoktan ileri doğru uzatmıştır, bizlerse hâlâ, Geçti gitti, gösteri bitti, yine aynı hikaye, diye homurdanıp dururuz.
Vahiy 21:19-20'de şöyle yazılıdır:
"Kent surlarının temelleri her tür değerli taşla bezenmişti. Birinci temel taşı yeşim, ikincisi laciverttaşı, üçüncüsü akik, dördüncüsü zümrüt, beşincisi damarlı akik, altıncısı kırmızı akik, yedincisi sarı yakut, sekizincisi beril, dokuzuncusu topaz, onuncusu sarıca zümrüt, on birincisi gökyakut, on
"Çocukluğumdan beri belki ilk defa olarak, hayatımın sebepsizliğini ve boşluğunu düşünerek içim ezilmeden," Bugün de geçti işte... Ve bütün günlerim hep böyle geçecek, sonra ne olacak sanki!" demeden uykuya daldım."
İşte kader hep böyle davranır bizlere, hemen arkamızdadır, omuzumuza dokunmak için elini çoktan ileri uzatmıştır, bizlerse hâlâ, geçti gitti, gösteri bitti, yine aynı hikaye, diye homurdanıp duruyoruz.
".., bir yandan da ölenin yakın bir dost olduğu durumlarda hemen hep olduğu gibi 'ölen ben değilim, 𝘰' duygusundan kaynaklanan bir sevinç de yaratmıştı. 'Ben ölmedim, 𝙤 𝙤̈𝙡𝙙𝙪̈.' düşüncesi geride kalan herkesin içinden geçti. "
“Küçük bir tırtıl gibi büzüştüm yatağımda
Hep böyle uyudum yıllarca
Sanırdım,
Bir gün doğuracak beni bu yatak
Son ve o en büyük sancıyla
Sanırdım
Tanrı bırakmış beni kocaman parmağıyla
Bu yumuşacık çiçeğin ortasına
İçimde bir kedi durmadan oynardı
Parmak kızın DNA sarmalıyla
Alice’den çalıntı gözyaşlarım
Çiğ taneleri olurdu sabahları yastığımda.
Ömrüm geçti bir çiçeğe benzemekle
Hangi hayat süslendi senin için bu kadar.
Su getirirdim perilerine küçücük avuçlarımla
Beni anla.”
“Güvenmek” , kabuğuyla oynaya oynaya hep kanattığım bir yaraya döndü. Yıllar geçti gitti. Zamanla yaralarımın kabuklarının kendiliğinden düşmesi gerektiğini anladım. Ve o yaraların geride bıraktığı izlere bakmayı da bırakmam gerektiğini.
Ben işte, tuhaf bir şey, yollarda doğmuş, yolculukta büyümüşüm. Elbette ki bir kazanın nüfus kütüğüne yapılmış kaydım, ama oralı değilim ki.
Nereliyim acaba?
Bunu kendime sorar, bir cevap bulamam.
Coğrafyaya, mekana dair bağlanma, bir aidiyet duygusu yok bende.
s.18
Babam onu hiçbir işinde yalnız komaz, kendi gömleğini, pantolonunu ütüler, yemek
Çocukluğumdan beri belki ilk defa olarak, hayatımın sebepsizliğini ve boşluğunu düşünerek içim ezilmeden, "Bugün de geçti işte... Ve bütün günlerim hep böyle geçecek, sonra ne olacak sanki!" demeden uykuya daldım.
Uyumadığım gecelerin sabahında
Gözaltılarımdan mor çocuklar doğardı
Mor çocuklarıma ninni söylerdi sabah ezanları
Fırtınada ters çevrilen şemsiyelere benzerdi
Duaya açılan avuçlarım
Avuçlarıma kar yağardı
Kimi zaman tipi...
Kaç kere avuçlarımda mahsur kaldım.
Birkaç kış geçti,
Ben hep mahzun kaldım.
Nitekim bu medeniyet insanlığı ikiz kardeşlerle ezmektedir.Bunlardan birisi komünizm, diğeri de kapitalizmdir.Her iki sistem de temelde birbirinin aynıdır. Çünkü her ikisi de, kuvveti üstün tutan bir zihniyete dayanmaktadır. Bundan dolayı netice itibarıyla bir ezen-ezilen sistemidir. Aralarındaki tek fark komünizmde ezen güç siyasi güçtür,