şu bizim Akşehirli tonton Nasreddin Hoca'yı j yalnızca bilgili, hazırcevap sanma. Hoca hem cömert hem de yardımsever bilinirmiş yaşadığı çağda. Bu yüzden ona bol bol misafir gelirmiş. Bu güzel ev sahibine gelenler yer içer, yatar kalkar, bir türlü gitmek istemezmiş.
İsanoğlu gariptir. Kimi iyiliğe iyilikle karşılık verir, kimisi de iyilik
Emekli olduğunu, Ali ile hep bahsini yaptıkları, evvelce herkesten habersiz iki-üç gün tatile de gittikleri, utangaç bir yeniyetme gibi örtü altında seviştikleri Kazdağları'na yerleştiklerini, bahçede yetiştirdiklerini yediklerini, arada çocukların onları ziyarete geldiğini, ateş başında şarap içtiklerini hayal etti. "Devrimi beklerken ömür geçip gitti bari biraz mutlu olalım," diye düşündü. "Alper bunu duysa, 'Mehdi bekler gibi devrim bekliyorsunuz yattığınız yere, sen devrimci değil konformistsin,' diye alay eder," diye geçti içinden.
Sayfa 172 - Sözler: Şimdi ellerindedir Poseidon'un yabasıKitabı okudu
Aradan iki hafta daha geçti. İvan İlyiç artık kanepeden kalkamıyordu. Yatakta yatmak istemiyordu, kanepede yatıyordu. Çoğu zaman da yüzü duvara dönük yatıyor, sürekli aynı acıları çekiyor, hep aynı yanıtsız sorunun yanıtını bulmaya çalışıyordu. “Nedir bu? Gerçek olan ölüm müdür yoksa?” İçindeki ses yanıt veriyordu: “Evet, ölümdür.” “Bunca acılar niçin öyleyse?” Ses bir kez daha yanıt veriyordu: “İşte öyle... Bir nedeni yok.” Konuşma burada bitiyordu, gerisi gelmiyordu.
Çocukluğumdan beri belki ilk defa olarak, hayatımın sebepsizliğini ve boşluğunu düşünerek içim ezilmeden, "Bugün de geçti işte... Ve bütün günlerim hep böyle geçecek, sonra ne olacak sanki!" demeden uykuya daldım.
Türklerin ilk ceddi Türk Han yahut Ebülce Han’dır. Çadır yapmasını, iptida düşünüp icat eden bu zattır. Bunun Tutuk, Amlak, Barsacar, Çigil namında dört oğlu oldu. Türk Han’dan sonra yerine Tutuk geçti. Bu, bir gün geyik avlamıştı. Geyiği kebap ederken, bir parçası yere düştü. Meğer orası tuzla imiş. Kebap, tuzun verdiği çeşni ile gayet lezzetli
Canlılar dünyasıyla aramdaki bağlar koptu kopalı, önümde biriken şeyler geçmişin anıları herhalde. Geçmiş, gelecek, saat, gün, ay ve yıl hepsi aynı şey. Değişik dönemler, çocukluk, gençlik, ihtiyarlık, benim işin boş sözlerden başka bir şey değil bunlar. Bunlar sıradan insanlar için, ayaktakımı için, evet işte aradığım kelime, ayaktakımı için, ki onların hayatları senenin mevsimleri gibi belirli mevsimlere, dönlemlere bölünmüştür ve onlar, hayatın ılımlı kesimlerinde güvence altındadırlar. Hayat bana tek ve değişmez bir mevsim oldu hep. Bu hayat bir soğuk bölgede ve sonsuz bir karanlıkta geçti adeta, öyle ki bağrımda hep aynı alev vardı ve o beni bir mum gibi eritti.
bazı yerlere hiç dönülmez bazı çağlara
eskitir insanı hep aynı adımı yürümek
oysa ne kadar biçimli bir evin şehveti
koltukların hafızası masaların ayıp yeri
adam ünlem
kadın soru işareti
herkesin bir dağı var herkesin bir tunç devri
akşama kadar hitit sabaha kadar truva
uykular leopara benziyor rüyalar benek
yeni olanaklar: kiremitleri öpen
Connie'ye döndü. Connie, yırtıcı, parlak, keskin bir anlam gördü gözlerinde, sevgi değildi bu. Karşı koyma gücü çözülmüştü. Üzerine garip bir ağırlık çökmüştü. Boyun eğecekti. Başka çıkar yol yoktu.
Geçilmesi güç, dikenli ağaçların arasından dalarak, küçük bir açıklığın, ince kuru dallardan bir yığının bulunduğu bir yere geldiler. Adam
Son zamanlarda bu soruyu her sorduklarında aynı cevabı verdim. Soran kim olursa olsun, ne amaçla sormuş olursa olsun yanıtım hep aynı oldu. Gözlerimdeki samimiyetsiz ifade fark edilmesin diye yüzümü hafifçe yere eğip, biraz da dudağımı umursamazlık hissi uyandıracak şekilde büküp, her şeyin olması gerektiği gibi ya da en azından alışıldığı gibi gittiğini söyledim. Karşımdakilere bir zarar vermediğimi düşündüğüm yalanları daha kolay söylüyorum.
Aslında bir dönem biraz daha samimi, biraz daha gerçeğe yakın cevaplar vermeyi denedim. Bir çırpıda ne var ne yoksa anlatayım diye geçti aklımdan.
Yaşadıklarımı, hissettiklerimi bütün açıklığıyla anlatmak gibi, bugün düşündüğümde son derece aptalca gelen çabalara giriştiğimi hatırlıyorum.
Sonra bundan vazgeçtim. Bunun fazlasıyla saf bir durum olduğunu hissediyordum.
Bir nârıbeyzâyken gördün sen beni
Hatırlayınca da hep aynı konumda hatırlarsın
Nice yazlar-kışlar geçti o günden beri
Soğudum, büzüldüm, dermandan düştüm
Aslında ben nârıbeyzâyken ölmüştüm
Gören taze yağmış kar belledi
Sırtımdan hiç çıkarmadım kefeni
Çok soğuk esiyor artık rüzgârlar
"Yelkenler fora!" dediğimiz günleri hatırlarsın
Şimdi hangi hâtırayı eşelesem içimi yakar
Yanlış bir yere oturduğumu biliyorum
Birisi gülümsese ben eziliyorum
Tutam tutam ölüşümdür kahkahalar