“Kendimizi ifade etmeden, söze dökmeden, birinin yerine başkasını koymanın oluşturduğu bu muazzam zorluğu algılarız, öyle ki, aynı zamanda hepimiz başkalarının bize tahsis ettiği boşlukları vekaleten doldurmaya razı oluruz, çünkü teslim olma ve çöküşün, bazen kaprisin ve bu kesintisiz evrensel ikame mekanizmasını ya da hareketini anlarız ve ona katılırız; herkesi kapsadığı gibi bizi de kapsar; böylece kötü birer taklit olmayı ve giderek kötü taklitlerle çevrili yaşamayı kabul ederiz. Kim bilir bizim yerimizi kim alır, biz kimin yerini alırız; tek bildiğimiz , her zaman boşlukları doldurduğumuz, her durumda ve koşulda”