Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gregor Samsa bir sabah kötü bir rüyadan uyandığında, kendini yatağında korkunç bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.” Daha ilk cümlesiyle bile kitabın sonunu merak ettiren bir konu… Sayfalar ilerledikçe Gregor’un hayatına bir böcek olarak devam etmeye çalışmasına ve ailesinin, yakın çevresinin bu durum karşısındaki bocalamalarına tanık oluruz.
1 Ölüm rengine bürünmüş Bir ahmet erhan portresi gibi Dolaştım kendi kıyılarımda Yalnızlığı çileden çıkaracak kadar yalnızdım Elimi düğümlediğim ayağımla Bir çağdaş ve müslim olarak Kendime sığındım
Sayfa 51 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Reklam
Ya uyumuş ya uyumamıştı ki gene uyandı. İlk an,sanki kendi içinden çıkıp dökülmüş olduğu duygusuna kapıldı. Bir yatakta yatmakta olduğunu fark etti. "Taşımaya gelmez bir halde" diye düşündü. Bir ur. Kendini birdenbire yozlaşmış bir doku gibi algılamaya başladı. Gerçek değildi artık,istediği kadar sakin sakin yatsın şurada,kasıntıdan,öğürtüden başka bir şey değildi; şu yatışı öylesine apaçık,bas bas bağırırcasına belli oluyordu ki bunu,sığınıp kendini benzetebileceği bir görüntü bile kalmıyordu geriye. Şurada nasılsa öyleydi işte,şehvani,ayıp,yersiz,katbekat tiksindirici bir şey; "toprağa gömmeli"diye düşündü Bloch, "yasaklamalı,yok etmeli". Vücüdunu yokladığı ve her tarafının eline itici geldiği sanısına kapıldı,ama sonra anladı:Kendisini algılayan bilinci o kadar şiddetlenmişti ki bütün vücudunda hissettiği bir dokunuş duygusuna dönüşmüştü;sanki bilinç,sanki düşünceleri kendisine sataşmış,üstüne yürümüş,saldırmışlardı. Savunmasız,kendini savunamayacak bir halde yatıyordu işte;içi iğrenç bir biçimde tersyüz olmuştu: Yadırgarıcı değil,sadece tiksindirici bir başkalıktı. Bir hamlede olmuştu olan,bir hamlede doğallığını kaybetmiş,bağlamından kopmuştu. Yatıyordu işte,olur şey değildi gerçekliği;bir benzetme yoktu artık. Kendinin farkındalığı öyle güçlüydü ki bir ölüm korkusuna kapıldı. Terliyordu. Yere bir para düşüp yatağın altına yuvarlandı,kulak kabarttı: Benzetme? Sonra uyuyakaldı.
Gövdesinin çapıyla karşılaştırıldığında acınası incelikteki çok sayıda bacak, gözlerinin önünde çaresizlik içersinde, parıltılar saçarak sallanıp durmaktaydı. ‘Ne olmuş bana böyle?’ diye düşündü. Gördüğü düş değildi. Biraz küçük, ama normal, yani içinde insanlar yaşasın diye yapılmış olan odası, ezbere bildiği dört duvarın arasında eskiden
II Kurbağalara bakmaktan geliyorum Dedi Yakup, bunu kendine üç kere söyledi Telaşlı, açgözlü kurbağalara Bakmaktan geliyorum. Ben sanki Yusuf Ve Yusuf değil Her gün bir tahtaboşta asılı duruyorum Ve durmuyorum. Ben işte Yakup Yok artık karıştırmıyorum.
Reklam
''Her şey bir önceki gün nasılsa, aynen öyleydi.''
Nasıl da beni anlatan bir kitap..
.. kendisine her zaman çok iyi davrandığını düşündü. Onu olduğu gibi kabul etmiş ve çok kez, yalnızlığını dağıtmıştı. Haksızlık etmiş olan kendisiydi. Hem de imgelemiyle özsaygısının ona gereğinden çok değer verdiği bir zamanda - gururu ondan bunu esirgemişti. Hangi acımasız paradoksla, sevdiğimiz varlıklarla ilgili olarak, önce onların yararına, sonra da zararına olmak üzere, hep iki kez yanıldığımızı kavrıyordu. Bugün anlıyordu ki Marthe kendisiyleyken hep doğal davranmıştı - nasılsa öyleydi ve bu niteliğiyle ona çok şey borçluydu Mersault.
Her şey bir önceki gün nasılsa, aynen öyleydi.
... Yeni ve korkunç bir şeyler oluyordu vücuduna, hem de İvan İlyiç’in hayatında hiç görmediği ölçüde önemli şeyler. Bunu bir tek o fark ediyordu, çevresindekiler ya hiçbir şey anlamıyor ya da anlamak istemiyorlardı; dünyada değişen bir şey yoktu onlara göre, her şey eskiden nasılsa yine öyleydi. İvan İlyiç’e en çok dokunan da buydu. Ev halkının —özellikle de ziyaretten ziyarete koşan karısıyla kızının— hiçbir şeyin farkında olmadığını anlamıştı İvan İlyiç; tek sıkıntıları, onun neşesiz ve mızmız halleriydi... sanki bunun sorumlusu oymuş gibi! Her ne kadar gizlemeye çalışsalar da, onu ayakbağı olarak gördüklerinin farkındaydı İvan İlyiç.
Sayfa 39
Reklam
Niçin? Peki, ya sonra ne olacak? Başlangıçta bunların anlamsız, saçma sorular olduğunu düşündüm. Sanıyordum ki, bunların cevapları belli, ortada olan cevapları var ve ben bu cevaplara kolayca ulaşacağım. Her şeyden önce bu soruların çözümü ile uğraştığımda meselenin ortadan kalkacağını düşünüyordum. Fakat bununla uğraşacak zamanım yoktu. Eğer günün birinde canım isterse cevaplan bulabilirim diye düşünüyordum. Ancak sorular gittikçe daha sık ortaya çıkmaya ve çoğalmaya başladılar; üstelik bu sorular, cevaplarını bulmanın çok güç olduğu sorulardı. Durmadan aynı yere düşen noktalar gibi, bu cevapsız sorular da kara bir leke halinde toplanıp büyüyordu. Bir iç hastalık nedeniyle acı çeken bir insanın hâli nasılsa, benim hâlim de öyleydi. Önce hastanın önem vermediği küçük işaretler belirir, sonra bu işaretler gittikçe daha sık tekrarlanır ve zamanla kurtulmanın imkânsız olduğu bir ıstırap haline gelir. Acı giderek büyür ve hasta düşünmeye vakit bulamaz olur. O zaman şunu fark eder ki, kendisinin sağlık içinde yaşarken pek fazla önemsemediği şey, aslında dünyada onun için en önemli olan şeydir: Yani, ölümdür.
Kendini aldatmanın alemi yoktu: Yeni ve korkunç bir şeyler oluyordu vücuduna, hem de İvan İlyiç'in hayatında hiç görmediği ölçüde önemli şeyler. Bunu bir tek o fark ediyordu, çevresindekiler ya hiçbir şey anlamıyor ya da anlamak istemiyorlardı; dünyada değişen bir şey yoktu onlara göre, her şey eskiden nasılsa yine öyleydi. İvan İlyiç'e en çok dokunan da buydu.
Bunu bir tek o fark ediyordu, çevresindekiler ya hiçbir şey anlamıyor ya da anlamak istemiyorlardı; dünyada değişen bir şey yoktu onlara göre, her şey eskiden nasılsa yine öyleydi.
206 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.