"Türkiye'de solun, sosyalizmin ve hatta hümanizmin başına gelen bütün felaketler, bu düşünceleri savunan kesim içindeki kot kafalardan gelmiştir... Sadece dinle sınırlı değildir ki yobazlık. Eceli gelen komünist gidip Berlin duvarına işiyor...
Ya sizler? Sizler ki bu düzenin asayişini teminle görevli polisler! Bir suçsuza en ilkel metotlarla işkence eden sen! İnsan haysiyetini hiçe sayarak en ağır küfürleri savuran sen!... Altında acizlikten kıvranan insanlar karşısında sadistçe zevk alan sen...
Acaba sen ne kadar namuslusun?
Arkadaşlar gitmeden önce bu yazının sizin için faydalı olacağını düşünüyorum. Ben yaklaşık 3 gündür Gürcistan dayım. Batum yani onların söyleyişi ile Batumi. Nüfusu tahminim 200binden fazla şu dönemlerde. Ticaret belli ki yavaş yavaş gelişiyor. Limanları dolu dolu. Ticaretle ilgili belli ki çok fazla alana etki eden bir oluşumları var. Artvin ve
O, tuz ruhu isteyen müşteriye yemek tuzu gönderip "ruhu arkadan gelecek" diyen bir girişimci.
O, fakir müşterilere bedava ürünler satıp ücreti zenginlerin hesabına yazan bir kahraman...
O, bakkaldaki içecekleri birbirine karıştırıp
daha güzelini bulmak ve müşterilerine sunmak için uğraşan bir sivri zeka...
O, Afrikalı çocuklara yardım göndermek için
arkadaşlarının ellerinden kandil yiyeceklerini
toplayan bir yardımsever...
O, attığı her adım olay olan, aşırı eğlenceli, cin fikirli, fena halde yenilikçi bir bakkal çırağı.
Ticaret hayatında tam gaz koștu ama her seferinde yetişkinlerin dünyasına tosladı. Yetişkinler yüzünden bașına gelmeyen kalmadı... Ve tüm deneyimleriyle, senin için harika bir rehber hazırladı.
...
Sana bir sır vereyim:
Yetişkinler.
Her yerdeler..
Şair vardır, şiirleri okunduğunda yüreklere dokunmak ister. Şair vardır, şiirlerini okuyanlar kendi yüreğine değsin ister. Sepehri bunun neresinde karar vermek zor olsa bile, sanırım Sepehri her ikisinde ama en çok yüreğine değmemizi istemiş...
Kelimeleri, bir cümle oluşturmak için seçmiyor, kelimeleri bir anlam vermek için seçiyor. Cümleleri,
Şeyler...
Bahçeli evler, otomobiller, çini vazolar, antika eşyalar, deri koltuk takımları, ipek eşarplar, pahalı seyahatler, sinema biletleri, pikaplar ve geriye kalan her şey...
Hepsinden ve hiçbirinden biraz var hayatımızda... Tanımlamak çok zor onları, hayatımızın neresine koymak gerektiğini kestirmek güç ya da verdigimiz kararların
Etrafta günden güne kendilerini kopyalayarak sayılarını arttıran ve rahatsızlık vermeye başlayan bir “gösterge yığını” mevcut. Hem onları fark etmemek için kör olmak lazım; keza onlar her yerdeler... Şöyle bir başınızı kaldırıp bakarsanız her şeyin taklit ve kopya ürünü olan simülakr evreninin parçaları olduğunu iğrenerek fark edersiniz...
Gerçek olmayan şeyler bile simülakrları sayesinde “esas gerçek” olarak yutturulmuştur. Bu yüzden gerçek ölmüştür ve çoktandır toprağın altında gömülüdür. Bana sorarsanız şuan gerçeğin kemikleri bile çözünüp gitmiştir...
Hem zaten şu saatten sonra gerçek kime lazım ki ? Simülakrlara alışalı çok oldu ve gerçeği de aramaz olduk. Artık yeni mesele “şeylerden hangisinin daha iyi simüle” olduğu meselesidir...
Neyse ölüyü daha fazla rahatsız etmeyelim. Bu Simülasyon kuramıyla ne yapacağınız da tamamen size kalmış...
Sadece ülkemiz diğerlerinden daha hızlı. Bizim battığımızdan ders çıkarırlarsa ne âlâ. Ve artık devletler önemsiz, asıl iş şirketlerde. Binlerce, on binlerce şirkette. Onlar kahvenin 50 lira olduğu yerde yer bildirimi yapıp, arabanın anahtarını masaya bırakmayan tipler. Onlar senin yaşayıp, yaşamayacağına karar veriyor. Onlar senin ne yiyip, ne
Anneler, her yerdeler. Bütün topraklarda aynı acımasız düzenin sürüp gittiğinin en gerçek kanıtı gibi sokaklardalar. İngiltere'de, Arjantin'de, Peru’ da, Meksika'da, Şili'de, Türkiye’ de...Yaşamın, ölüme karşı son çaresi gibiler, etten...
Bir zarf ile başlıyor yolculuğumuz. Zarfın içinden Joseph Conrad ın çimento kalıntılarıyla kaplı Gölge Hattı (Türkçeye Üç deniz öyküsü adıyla çevrilmiş) kitabının eski baskısı çıkıyor, ve anlatıcımız bu kitabı Bluma Lennon a gönderen Brauer un izini sürüyor. Brauer a tabiri caizse kitap manyağı dersek haksızlık etmiş olmayız. Öyle ki evinde hiç boş duvarı yok. Banyoda bile duş kabini hariç her yerdeler, onlara zarar gelmesin diye soğuk suyla yıkanıyor. Garajında kitaplara yer açmak için arabasını satıyor. Ev ulusal kütüphane mübarek muhteşem bir şey hayran kaldım. Yirmi bin kitabı korumak kolay olmadığı için taşınmak zorunda kalan Brauer un Bluma Lennon a gönderdiği kitabın çimento kaplı olmasının sebebi kitapta. Kitaplara tutkuyla aşık olan herkes okumalı...
Kâğıt EvCarlos María Domínguez · Jaguar Kitap · 202012,2bin okunma
“Benim karanlığımı aydınlatanlar ise iyi insanlar, onlar bir ışık demeti gibiler ve her yerdeler. “İyi ki”ler; iyi insanlar. Kötü insanlar ise birer karanlık ve her karanlık aydınlanır bir ışık demetiyle…”
Yirmi altı yaşında ölmüş yazar. Ama öyle böyle ölmemiş; ölümün her aşamasını sindire sindire, hissede hissede, can çekişerek, yaşayarak, öyle aramızdan ayrılmış. Haliyle öykülerinde de sadece yaşadığı yıkım var. Çığlıkları kelimelerin içinden fışkırıyor adeta. İnsanlığın imdat çığlıkları... Havada asılı kalacağını ve aynı masada oturduğu