Belki de yarışma asıl önemsediğim şeyi çarpıtabilir diye, her türlü yarışmadan kaçınıyorumdur. Ama şurası da bir gerçek ki, yoldan çok fazla ve çok radikal bir biçimde ayrılıp, herkesin içinde yitip gittiği, dev bir kökene döndüm.
Germinal/Emile ZOLA
Kitap hakkında ne söyleyebilirim diye düşündüm, hayır bir şey demeyeceğim, herkesin okuması gereken bir kitap, unutup tekrar okumak isteyeceğim bir kitap diyeyim başka da bir şey demem.:-)
Tanrı da biliyor ya, kimseden bir alıp veremediğim yok, ama zaman zaman bunca haksızlığa dayanamıyorum./Syf.173
İşin asıl kötü yanı
Kitap "Baloya gideceksin!" epigrafi ile karşılıyor okuru, ilk cümle ise "Bir zamanlar..." diye başlıyor.Cagdas Dünya Edebiyatı Dizisinden çıksa da masalsı bir metin vaat ediyor sanki. İnce, kısa ama etkileyici bir havası vardı İsmekan 'da bana göz kırparken.
.
Oysa hikayeye girmekte oldukça zorlandım. Başlangıçta kim kimdir bir türlü anlayamadım. 3 kere falan yeniden başladım ama 40. sayfadan sonra elimden bırakamadım. Aslında çok sade; gücünü zaman da sıçrayışlarla merak duygusunu taze tutmasından ve samimiyetinden alan tam 100 yıl önce 1924'te başlayan bir hikaye
.
İngiltere'de, 22 yaşında, genç, yetim ancak mevkidaşlarından farklı olarak okumaya meraklı, zeki bir hizmetçidir Jane. üst sınıftan Paul ile 7 yıldır gizli bir ilişki yaşarken herkesin annesini ziyaret ettiği "Annelerin Kutsal Pazarı'nda " yaşamı değişir. Belki ziyaret edecek bir annesi olsaydı her şey farklı olurdu.
.
Hikaye bir trajedinin habercisi olsa da Jane'nin yaşamı gerçekten masala benzer. Kimsesiz, parasız, az denebilecek bir eğitime sahip olan Jane 1924 Mart'ında yeni bir kadere doğru ilk adımını atar. Prense kavuşamasa da bambaşka bir sınıfa ve dünyaya geçer. (Sürprizi bozmamaya çalışıyorum )
.
Graham Swift ile tanışma kitabım oldu.İyi ki Sevdim... Özellikle de zamanın kullanılışını, samimi dilini ve sonunu ...
Selamlarr! Bir süredir beklettiğim bu kitabı sonunda okuyup bitirdim
Sanırım konusuna artık herkes aşinadır ama ben de ufacık özetlemek istiyorum.
Jake Bonner, ilk kitabının ardından yazma tıkanıklığı yaşar. O ilk başarısını yakalayamaz bir türlü. Yüksek lisans öğrencilerine ders veren Jake, bir gün Evan Parker ile tanışır. Evan, sırf derece
Ayrıca da, diye düşündüm, o dört ünlü isme bakarak, George Eliot ile Emily Brontë'nin ne gibi bir ortak yanı vardı? Charlotte Brontë, Jane Austen'ı anlamakta bütünüyle başarısız olmamış mıydı? Hiçbirinin çocuk sahibi olmaması gibi —konuyla bir ihtimal ilgili olabilecek— bir faktörün dışında birbiriyle bunlardan daha fazla bağdaşamaz olan
Mutluluğun, pratikte dopamin olduğunu öğrendik. O zaman bir düşünün bakalım sizde en çok dopamin salgılatan şey nedir? Eminim bu soruya yönelik, oldukça alternatif cevapları olan okuyucularımız olacaktır. Ama şüphe yok ki herkesin nükleus akkumbensine hitap eden ödüllerden biri de güzel bir yemektir. Hatırlayın, stres dolu ve oldukça yoğun çalıştığınız o dönemleri. Geçmeniz gereken o gıcık sınavı, bitirmeniz gerektiği halde bir türlü bitmeyen o projeyi, yetiştirmeniz gereken her türlü işi... Ne zaman yoğun geçen bir aktivasyon sonrası kendinizi basit bir ödülle şımartmak isteseniz, yapacağınız şey kendinize şöyle güzel bir ziyafet çekmek olacaktır. Zira şüphe yok ki her bir molekülüne kadar o yemeği hak etmişsinizdir.
Derviş ne demektir, nasıl olmalıdır?
CEVAP
Derviş, tasavvuf talebesi demektir. Allahü teâlâdan başka her şeyi gönlünden çıkarıp, İslamiyet’e tam uyarak, gönlünü yalnız Allahü teâlâya bağlayan; güzel huylarla süslenmiş kimse demektir.
Fakirlikte rahat, zenginlikte sıkıntılı olur. Olayların değişmesi, onu değiştirmez. Başkalarının kusurlarına
Bir yılda ancak bitirebildiğim kitap... (ama siz böyle yapmayın pes edip benim gibi ara vermeyin bu kitaba çünkü her şeyiyle çok güzel bir romandı )
Oblomov beni de oblomovluğa sürükledi romanın ikinci bölümüne gelene kadar yeter artık kalk şu düşündüklerini yap depresyon hırkanı çıkar diye çığlık atasım geldi o bu kadar oblomovluk yapınca kitabı yarım bırakmak zorunda kaldım sonrasında kitabı bitirmeye karar verdim iyi ki de öyle yapmışım okuduğum en iyi romanlar arasına girdi. Herkesin kendi hayatından, düşüncelerinden yapmak isteyip bir türlü yapamadığı şeylerden bir parça bulacağı harika bir eser.
Mutlaka okunmalı bence ama tabi oblomovluğa katlanabilirseniz. :) Ayrıca bu romanı kısa sürede bitirenleri tebrik ederim :)
Daha detaylı incelemeyi hakeden bir roman ama o kadar donanımlı olduğumu düşünmediğim için sadece hissettirdiklerini yazıyorum.
Oblomovİvan Gonçarov · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202139,2bin okunma
Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâat’in amelde dört büyük (Hanefî, Malikî, Şâfiî ve Hanbelî) mezhebi, Müslümanlar hakkında bir ilâhî rahmettir. Bunlar edille-i erbaadan (Kitap(Kuran'ı Kerim), Sünnet(Hadisi Şerif), İcmâ ve Kıyâs-ı Fukahâ’dan) dînî hükümleri çıkarmış, Müslümanlara takip edecekleri yolu açıkça göstermişlerdir. Bu mezheplerden birine uyan
Efsaneye göre, İstanbul Boğazı'nı Büyük İskender açtırmış. Karadeniz o zamanlar Nuh Tufanı'ndan geriye kalan büyük bir deryaymış. Büyük İskender, Boğaz'ı kazdırıp Karadeniz'i Akdeniz'e akıtmış. Simdi onun neden böyle bir şey yapmaya gerek duyduğunu anlatalım.
Eskiden İstanbul Boğazı'nın, Marmara'nın,
Öncelikle kitap, neva bulvarı, burun, portre, palto, bir delinin anı defteri ve fayton adlı altı eserden oluşmaktadır.
Neva bulvarı adlı bölümün genelinde yüksek sosyete mensuplarının tabiriyle hiyerarşinin kol gezdiği alt-üst sınıflarının yoğun olarak hissedildiği, günümüz ölçütünde bağdat caddesi, Şanzelize caddesi olsun, tamamıyla lükse karşı
Sevgili Bilge,
Bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanmadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. Sana
Babam hikâyeyi şöyle anlatırdı: Çok ama çok uzun zaman önce, Baltoro vadilerinin derinliklerinde bir akrep yaşarmış. Bu akrep hayatta kalmak için minicik böcekleri öldürüp yiyormuş. Günlerden bir gün bu akrep, bir gelincik tarafından yakalanmış. Akrep tüm gayretiyle kaçmaya çalışsa da gelincik onu yemenin eşiğindeymiş. Akrep tam yeneceği sırada bir kuyunun içine düşüvermiş. Kuyu çok derin olduğundan akrep bir türlü yukarı çıkarmamış. Boğulacağından emin olup son duasını etmeye başlamış: 'Ömrüm boyunca kaç canlıyı öldürdüm hatırlamıyorum bile ama bu sefer yakalanan ben oldum ve can havliyle kaçmaya çalıştım. Gel gör ki şimdi ne haldeyim! Hayattaki her şey gerçekten de muallak. Neden kendi bedenimi sorgusuz sualsiz o gelinciğe teslim etmedim ki? Öyle yapsaydım, belki de gelincik ömrünü bir gün uzatmış olurdu. Ne olur, Tanrım, kalbimi oku. Bir sonraki yaşantımı böyle çöpe atmama engel ol. Onun yerine bu bedeni herkesin mutluluğu için kullan. Duasını bitiren akrep bir süre sonra bedeninin alev aldığına, gecenin karanlığında gözalıcı bir ateşe dönüştüğüne şahit olmuş. İşte babam der ki o ateş şimdi bile yanmakta. Oradaki ateşin bu akrep olduğundan eminim."