Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Anaksagoras Ay'ın yansıttığı ışık nedeniyle parladığını açıkça savunan ve Ay'ın evrelerine ilişkin bir kuram geliştiren ilk biliminsanıdır. Bu görüş zamanında öylesine tehlikeliydi ki kuramı içeren yazı elden ele gizlice dolaştırılıyordu. Ay'ın evrelerini ve Ay tutulmalarını, yeryüzünün, Ay'ın ve kendiliğinden aydınlanan Güneş'in göreceli geometriyle açıklamaya kalkışmak, o dönemin önyargılarına ters düşüyordu. Kendisinden iki kuşak sonra, Aristo Ay'ın evrelerinin ve tutulmalarının Ay'ın yapısında bulunan bazı nedenlerden ileri geldiğini söyleyecekti ki bunlar sadece laf oyunundan ibaretti. Hiçbir şeyi "izah etmeyen izahatlardandı." O zamanın geçerli inancı, Güneş'in ve Ay'ın tanrı olduğu yolundaydı. Anaksagoras, Güneş'in ve yıldızların yanan taşlar olduğu görüşünü benimsemişti. "Yıldızların ısısını hissetmiyoruz, çünkü çok uzaktalar," diyordu. Ay'da dağlar bulunduğu (doğru) ve insan yaşadığı (yanlış) görüşündeydi. Güneş'in Peloponez'den büyük olduğunu söylemişti. Bu bölge Yunanistan'ın üçte biri kadardır. O tarihlerde Anaksagoras'ı eleştirenler, bu görüşün çok aşırı ve saçma olduğunu belirtmişlerdi.
Sayfa 206 - Yedinci Bölüm - Gecenin BelkemiğiKitabı okuyor
Sevilebilir olduğumuzu düşünmediğimiz için ihtiyaç duyulan kişi oluyoruz. Yeteri kadar iyi olduğunu hissetmiyoruz o yüzden ne kadar iyi olduğumuzu ispatlamak için bir şeyler yapıyoruz.
Reklam
Kendimizi kaderimizde ne olduğunu anlamak için elimizden geleni yapmanın yükü altına girme, bütün tedbirleri alıp başımıza ne geleceğini bekleme şerefiyle bağını hissetmiyoruz.
Hepimiz bir gün son buluyoruz. Ama sadece bazılarımız, yaşadıklarının ve ellerinde kalan zamanın farkında olabiliyor. Belki de hiçbirimiz neler yaşadığımızı gerçekten anlamıyoruz. Ya da yeterince zamanımız olduğunu hissetmiyoruz..
Kayra haklıymış. Gerçekten de hikayenin sonuna geliyoruz. Ve çok yükseklerden düşeceğiz. Unutuyoruz. Hissetmiyoruz. İstemiyoruz. Yaptıklarımız, daha çok eski alışkanlıklar. Konuşmalarımız, elli kelimelik bir bulmaca. Çok fazla tanıdık hayatı. Şimdi kusma zamanı! Ama her tükürdüğümüz pislik, yanında bizden bir parça da götürüyor.
Kitaplar, ah! Eminim ki aynı şeyi okuyup aynı şeyi hissetmiyoruz.
Reklam
İnandığımız din hep bir köşede bekliyor sanki, sadece ihtiyaç duyduğumuzda kullandığımız bir uygulama gibi, öylece sırası geldiğinde açılmayı bekliyor. İşimize karışmasını hoş karşılamıyoruz, hayatımıza ters düşecek hiç bir şey duymaya hazır hissetmiyoruz.
... dürüst insanların ölümsüzlüğüne inanıyorum ben ..., benim için yüreğim kadar değerli, inanılmaz güzellikleriyle, çeşitliliğiyle, fikirlerinin büyüklüğüyle beni mutluluktan sarhoş eden bu yaşamı bana bağışlayan insanların ölümsüzlüğüne inanıyorum. Duygularımızı dışavurmakta biraz cimriyiz belki, daha çok düşüncelerimizle yaşıyoruz ve bu bir ölçüde bozuyor bizi, değerlendiriyoruz, ama hissetmiyoruz.
Sayfa 283Kitabı okudu
Gündelik duyarlılıklar açısından bakıldığında, Hümanist Devrimden bize kalan en köklü değişiklik, diğer canlıların çektikleri acılara verdiğimiz tepki. Günümüz insanları ahlaki açıdan mükemmel olmaktan uzaklar elbette. Güzel nesnelere tamah ediyorlar, uygunsuz partnerlerle seks yapma fantezileri geliştiriyorlar ya da herkesin önünde kendilerini aşağılayan kişileri öldürmek isteyebiliyorlar. Ama diğer bazı günahkar arzular artık insanların aklından bile geçmiyor. İnsanların çoğu için, bırakın bir kadın ya da erkeğin, bir kedinin yakılmasını seyretmek de asla arzu edilecek bir şey değil. Bu açıdan bakıldığında, bizler birkaç yüzyıl önce diğer canlılara akıl almaz acılar çektirilmesini onaylayan, bu ezaları uygulayan, hatta bunlardan zevk alan atalarımızdan farklıyız. Peki bu insanlar ne hissediyordu? Ve biz neden bunları hissetmiyoruz?
Sayfa 195Kitabı okudu
Maddi imkanlarımızın çokluğu, bize, bu hayatı doğru ve mutlu bir biçimde yaşadığımız yanılsamasını veriyor. Oysa hepimiz içimizde yaşanmadan bekleyen bir hayatın suçunu duyuyoruz. O hayat orada, keşfedilmeyi ve açığa çıkarılmayı bekliyor. O arada beklediği sürece de hayatlarımızı, bütün ışıltısına rağmen, saman tadında yaşıyoruz. Çünkü kendimizi yeterince özgür hissetmiyoruz. Çünkü işimiz bizi görünmez prangalarla bağlıyor, hareket kabiliyetimizi sınırlıyor.
Reklam
Hiçbir şey hissetmiyoruz, ne korku, ne yorgunluk. İçimiz bomboş.
Kayra haklıymış. Gerçekten de hikayenin sonuna geliyoruz. Ve çok yükseklerden düşeceğiz. Unutuyoruz. Hissetmiyoruz. İstemiyoruz.
Dahası bizler modern köleler ve hizmetkarlar olduğumuzu bile inkar etmekteyiz. Prangalarımızı artık hissetmiyoruz. İşte bu yüzden de bu hizmetkarlığa ve itaate karşı olan savaşımız bu kadar zor.
111 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
Gençler okuyabilir
Merhaba, 7 puan verdim. Sebepleri; - Bence 16 - 22 yaş arasına hitap ediyor. - Yeşilçam klasiklerine benzer bir kurgusu var; okurken ki "kötü adam" karakterinin kim olduğunu daha kitabın başlarında tahmin ettim (yazar buna zaten izin veriyor gerçi). - Vladimir karakterinin aşkını biz okurken tam hissetmiyoruz; Vladimir, aşkını iyi betimliyor ama okuyucuya geçmiyor. vs. vs. Yine de yazarın bu masumane aşkı çok güzel anlattığını, betimlemelerinin iyi olduğunu, yayınevinin çevirisinin de başarılı olduğunu (farklı yayınevlerinde farklı çeviriler olduğunu da söylemem lazım) eklemek gerek. Okurken sıkılmadım. Akıcı bir şekilde okudum ve bitti. 22 bölümlük kısa bir dizi film gibi düşünebilirsiniz. Daha fazlasını bloğumda yazmıştım: hknkr.com/ilk-ask-ivan-tu... İyi okumalar.
İlk Aşk
İlk AşkIvan Turgenyev · Ren Kitap · 20187,3bin okunma
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.