Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bunu bugün hayal etmek zor ama 1980'lerin başında, tıp fakültesinde okuduğum dönemde araştırmacılar, psikolojik travmanın yaratabileceği kalıcı hasarla pek ilgilenmiyorlardı. Travmanın çocuklara ne şekilde zarar verebileceğiyle ise daha da az ilgileniyorlardı. Bu iki konunun ilişkili olduğu düşünülmüyordu. Çocukların doğuştan 'metanetli olduğuna ve 'kendilerini toparlamaya' dair doğal bir becerileri bulunduğuna inanılıyordu. Bir çocuk psikiyatristi ve nörolog olduğumda hedefim, bu yanlış fikri çürütmek değildi. Ama genç bir araştırmacı olarak laboratuvarlarda yaşadıkları o stres dolu deneyimlerin, özellikle de hayatın erken dönemlerindeki genç hayvanların beyinlerini değiştirebileceğini gözlemlemeye başladım. Hayvanlarla ilgili sayısız araştırma, bebeklik döneminde yaşanan görünürde önemsiz olan stresin beynin mimarisi ve kimyası, dolayısıyla da davranışların üstünde kalıcı bir etkisi olabileceğini göstermiştir. Ben de şöyle düşündüm:Aynı durum neden insanlar için de geçerli olmasın?
4. Bölüm, Sevginin Uygulanması
Nesnel düşünce becerisi akıllılıktır, düşünmenin ardındaki duygusal durum ise alçakgönüllülüktür. Nesnel olabilmek, yani kişinin aklını kullanabilmesi ancak kişi alçakgönüllü tavır içindeyse ve kendini çocukluğundaki "her şeye gücü yeten" ve her şeyi bilen" olma hayalinden kurtarabilirse olasıdır. Bu, sevme sanatının uygulanması tartışmasında şu anlama gelir: Sevgi, narsisizmin hemen hemen olmadığı alçakgönüllülüğün, nesnelliğin ve düşüncenin gelişmekte olduğu yerde vardır. Kişi tüm yaşamını bu amaca adamalıdır. Sevgi gibi alçakgönüllülük ve nesnellik de birbirinden ayrılmaz. Eğer ben bir yabancı hakkında nesnel olamıyorsam ailem için de olamam; bunun tersi de geçerlidir. Eğer sevme sanatını öğrenmek istiyorsam, her durumda nesnel olmayı denemeli, nesnel olamadığım durumlara karşı da duyarlı olmalıyım. Karşımdaki kişi hakkında kendi ilgi, gereksinim ve korkularımı işe karıştırmadan o kişinin gerçek kişiliğiyle, narsist düşüncelerimle çarptırılmış kendi oluşturduğum kişiliği arasındaki farkı görmeliyim. Nesnel ve akıllı olabilme yetisine sahip olmak sevme sanatını başarmanın yarı yolu sayılır, ancak kişinin bunu ilişki kurduğu tüm insanlar için geçerli kılması gerekir. Eğer kişi nesnelliğini sevdiğine saklamak ister ve diğer ilişkilerinde nesnel olmazsa, her durumda başarsız olduğunu kısa zamanda görecektir.
Sayfa 138
Reklam
"Buraya dua etmek için girenler bu eserin sanat ve insan gücüyle değil, tanrısal bir gücün etkisiyle yapıldığını anlar ve zihnini Tanrı'ya yönelterek gökte dolaşır, O'nun uzakta olamayacağını, seçtiği bu yerde oturmayı özellikle seçmesi gerektiğini hisseder. Bu durum sadece bu kutsal yeri ilk defa gören biri için geçerli değildir, bir kimse, daha sonraki her gelişinde de burasını yeniden görüyormuş gibi etkilenir. Hiç kimse burayı seyretmekten bıkmaz. İnsanlar tapınaktayken gördüklerinden hoşlanırlar, dışarı çıktıkları zaman da onun hakkında konuşmaktan mutluluk duyarlar." Prokopios,Yapılar
51. Eyalet ve Gerçekler (uzun ama buna değer)
Jeffrey'ye bakıp yeniden oturmasını işaret etti. Kendisi de yerine geçti. Profesör, Amerika sizce de bir şekilde yolunu kaybetmedi mi? Atalarımızın dağlara taşlara kazıdığı idealler yozlaştırılmadı mı? Unutturulmadı mı? Değersizleştirilmedi mi?" Jeffrey başıyla onayladı. "Bu görüşte olanların sayısı her geçen gün
Önemli Bulduğum Bazı Kavramlar (Bilmek Ve Olmak adlı kitabımdan alıntıdır) Bir insanın kendini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi için bazı kavramları ve olguları bilmesini zorunlu görüyorum. Bunlardan bazılarını aşağıda açıklıyorum. Özbilinç: özbilinç en genel anlamıyla kişinin kendi duygu düşünce ve davranışlarından haberdar olma halidir.
Genellikle bir hırsızın, katilin, hafiyenin, fahişenin yaptıkları işin kötülüğünü kabul ederek bu işten utanacakları düşünülür. Oysa tam tersi olur. Kaderin ve işledikleri günahlarla yaptıkları hataların sonucunda malum duruma düşmüş olan insanlar, ne kadar yanlış olursa olsun, kendilerine öyle bir yaşam görüşü oluştururlar ki, içinde bulundukları durum onlara iyi ve saygın bir durum olarak görünür. Bu görüşü desteklemek için de yaşamla ve bu yaşam içindeki yerleriyle ilgili oluşturdukları anlayışın kabul gördüğü bir insan çevresinde bulunurlar içgüdüsel olarak. İş, becerikliliğiyle övünen hırsızlara, ahlaksızlığıyla övünen fahişelere, acımasızlığıyla övünen katillere gelince şaşırıp kalırız. Ama bu şaşkınlığımızın nedeni sadece bu insanların çevresinin, ortamının sınırlı bir çevre ve ortam olması ve asıl önemlisi de bizim bu çevrenin dışında bulunmamızdır. Ancak zenginlikleriyle yani yağmacılıklarıyla övünen zenginler, zaferleriyle yani işledikleri cinayetlerle övünen komutanlar, güçleriyle yani zorbalıklarıyla övünen hükümdarlar için de aynı şey geçerli değil midir? Bu insanların durumlarını haklı göstermek için yaşam anlayışlarını, iyilik ve kötülük anlayışlarını çarpıttıklarını görmememizin tek nedeni, bu tür çarpık anlayışlara sahip insanlar çevresinin daha geniş olması ve bizim de bu çevreye ait olmamızdır.
Reklam
Kuantum fiziği, kısaca çevremizdeki dünyayı anlatan bir teoridir. Ancak bayağı tuhaf bir teoridir. Başlangıç olarak bir şeyin aynı anda iki yerde olabileceğini öngörür. Evet, doğru duydunuz: Kuantum fiziği, prensipte, Brighton'daki masamda oturup bu satırları yazarken aynı anda Florida'da denize girmeme izin verir. Maalesef bu durum insanlar gibi çok büyük nesneler için geçerli değildir (keşke olsaydı) ama laboratuvarda gözlemlenen atomların davranışında düzenli olarak rastlanan bir durumdur. Gerçekten de tek bir atom aynı anda iki farklı yerde bulunabilir. Bu fenomene "süperpozisyon" denir. Fizikçiler kuantum fiziğinin bu ilginç öngörüsü yüzünden afallamış ve pek çok deneyle bunu çürütmeye çalışmışlardır. Ancak deney üstüne deney yaptıktan sonra bunun gerçekten olabildiği görülmüştür.
Sayfa 130Kitabı okudu
Kolonya Gazetesi'nin başyazarı Karl Heinrich Hermes'in sansürcü görüşlerini aktarır Marx: "Bize göre, devlete, abartılmış sertlikten dolayı değil, daha çok bir hoşgörü fazlasından dolayı kusur bulunabilir." Marx'ın Hermes'e yanıtı kısa ve özdür: "Sansürcüleri pek az sansür uygulamakla suçluyor" Hermes,
Kalkedon YayıncılıkKitabı okuyor
Andrew İngiltere'den ayrılıp Avustralya ve Yeni Zelanda'ya taşınmış, oralarda zaman içinde çok başarılı olup bir dizi büyük firma sahibi olmuş. Onu görmeye gittiğimde Auckland şehrine bakan çatı katı dairesinde buluştuk - ama City of London' da geçirdiği o güneşsiz günlerin hatırası hiç silinmemiş. 2018 yılında bir uçak yolculuğu
_Yaşam, ufacık şeylerden, küçük mutluluklardan oluşuyor. Hiçbir şey büyük ve kutsal değil. O yüzden sözde büyük olan şeylere ilgi duyarsan yaşamı ıskalarsın. Yaşam bir bardak çayı yudumlamak, bir dostla sohbet etmek, sabah yürüyüşe çıkmaktır, ama illa belli bir yere doğru değil, amaçsız, son belirlemeden hareket etmektir. Böylece herhangi bir
Reklam
"Hayatları onları köleleştirmiş. Asıl soru şu: Bu kölelik neden devam ediyor? İnsanlar, tüm işlerin mantıklı bir amaca hizmet etmek adına yapıldığına gözü kapalı inanıyorlar. Başkalarının hoş olmayan bir iş yaptığını görünce, bu işin gerekli olduğunu söyleyerek her şeyi çözdüklerini sanıyorlar. Sözgelimi kömür madenciliği zor bir iş ama gereklidir, kömüre ihtiyacımız var. Lağımda çalışmak tatsız bir iş ama birilerinin lağımda çalışması lazım. Plongeur'lerin işi için de benzer bir durum geçerli. Birtakım insanların lokantalarda beslenmesi lazım, bu yüzden de birileri haftada seksen saat bulaşıkları temizlemeli. Bu medeniyetin bir gereğidir, dolayısıyla sorgulanamaz."
Sayfa 137Kitabı okudu
Kimileri özel mülkiyetin insan haklarından olduğunu öne sürüyorlar.Bu sav için Jeremy Waldron, modern kapitalist ülkelerdeki mülksüz büyük çoğunluğun bu kitlesel eşitsiz durumunu ikiyüzlülükle meşrulaştırmaya kalkışmak olduğu görüşünde. Bütünüyle doğru ama özel mülkiyetin insan haklarından olduğu savına bir de şu açıdan bakarsak bu doğruluk daha iyi anlaşılacaktır: Nedir insan hakları? İnsanın insan olması nedeniyle sahip olduğu kabul edilen haklar. Yani, insan hakları,tüm insanlar için söz konusu. Salt insan olduğu için.Örneğin, yaşam hakkı, temel hak ve özgürlükler olarak bilinen haklar.Ama özel mülkiyet hak olarak yalnızca bir azınlık için,mülk sahipleri için geçerli bir hak. O zaman mülksüzlerin bu temel insan hakkından yoksun bırakıldıklarını ya da daha açık bir deyişle insan sayılmadıklarını,insan yerine konulmadıklarını söylemek durumunda değil miyiz? Bir de üstelik özel mülkiyet hakkını koruyup gözetmenin devletin görevi olduğu savlanıyor! Özel mülkiyetin sınıfsal bir olgu olduğu düşünüldüğünde, devletin sınıfsal niteliği de böylece bir kere de bu açıdan belirginleşmiş oluyor. Daha da önemlisi, bu durum, özel mülkiyetin adaletin gereği olduğunu öne sürenlerin,adaleti de ne denli sınıfsal bir kavram olarak algıladıklarını ortaya koyuyor.
Sayfa 334Kitabı okudu
Acı, huzursuzluk ve saldırganlık
Bir hayvan acı çekiyorsa ve bulunduğu yerden kaçamıyorsa saldırmasına kesin gözüyle bakılabilir. Bu durum sıçan, fare, hamster, tilki, maymun, kerevit, yılan, rakun, timsah ve diğer birçok canlı için geçerlidir (Azrin, 1967; Hutchison, 1983). Bu koşullarda hayvanlar kendi türlerinden ya da başka türlerden hayvanlara ya da oyuncak bebek, tenis topu
Sayfa 690Kitabı okudu
"ah, siz mantıklı insanlar!" diye haykırdım gülümseyerek. "tutku! ayyaşlık! delirmek! ama siz ahlaklı insanlar, hiç merhamet duymadan öylece duruyorsunuz! ayyaşları hor görüyor, saçmalayanlardan tiksiniyor, o levili gibi aldırmadan onların yanından geçip diyor,* (kutsal kitap, luka, 10:32) ve o ferisi gibi onlardan biri olmadığınız
300 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.