Profesör Ueno, Akita cinsi yavru köpeği beslemeye başladı ve ona Hachi ismini verir. Hachi Japonca sekiz anlamına geliyordu çünkü Hachi kardeşleri arasında 8. köpek ve profesörün de 8 uğurlu sayısı.
Profesör Hachi’ ye birçok komutu öğretti.Bir tek havlama hariç. Hachi her sabah profesörü tren istasyonun da uğurluyor, akşam da karşılıyordu. Yine bir sabah uğurladıktan sonra ilk kez havladı ama o gün profesör gelmedi. Kalp krizi geçirerek vefat etmişti. Hachi onu beklemeye devam etti. İlk başlarda Hachi’ yi her sabah seven Yasuo evine götürdü ama daha ilk gece profesörün evine geldi. Orada yaşamadığını öğrenince tren istasyonuna geldi. Hergün 3’ te Shibuya İstasyonu’nda onu bekledi hem de tam 10 yıl. Ueno’ nun bir öğrencisi Hachiko’ yu anlatan makale yazınca Japon halkı onu tanımış oldu. Akın akın ziyarete geldiler. Hachiko için bir fon oluşturup onun ihtiyaçlarını karşıladılar. İstasyon şefi Yoshikawa ve Yasuo ilgilendi. 8 Mart 1935’ ye Hacki gözlerim yumdu. -ko Japonca “sevilen, sayılan “ anlamında bir ektir. Öldüğü yere Hachiko’ nun heykelini yaptılar ama 2. Dünya Savaşı’ nda kullanılmak üzere eritildi. İlk heykeli yapan sanatçının oğlu Takeshi Ando tarafından ikinci kez heykeli yapıldı. Hachiko’ nun korunan bedeni Ulusal Doğa ve Bilim Müzesinde sergilemektedir.
Yasuo, Hachi’ yi anma gününde Miyuki adlı kızla tanışır ve ona her şeyi anlatır. Sonra Hachi heykelin altında ona evlenme teklif eder.
Onun fikrince Türkçe: "Arapça, Acemce, Frenkçe, Almanca, Rumca, Latince" lisanlarından mürekkep mükemmel bir lisan olmalıydı. Ecdadımız Arapça, Acemce kaideleri çok kullanmışlardı. Her ne kadar bunlar konuşulan lisana geçmemişse de hükümet şimdiden sonra gayret ederek, ahaliyi cebrederek pekâlâ geçirebilirdi. Fakat bu Arapça, Acemce kaideler Türkçe kelimelerde de kullanılmalıydı. Meselâ "evimin kapısı" denecek yerde Farisî kaidesiyle "kapıyı evim" denilmeliydi. Sonra Türkçeye birçok Frenkçe kelimeler de girmişti. Bu zavallı kelimeler için hiç olmazsa lütuf makamında birkaç Fransızca gramer kaidesi kabul etmemek en büyük bir haksızlıktı. Öyle ya, Arapça, Acemce kaideler vardı. Niçin Frenkçeler için olmasın? Meselâ niçin "istasyon direktörü" denilmeliydi? "Direktör dö stasyon" en haklı en mantıkî bir telaffuzdu.
kıssalarla büyüyen bir yol eriydi babam
yanlış bir hayatın doğrusunda ısrar.
istasyon çeşmelerinin üşüyen suları gibi
o fer gözlerden gideli çok
o çorak toprak ezel
birbirimizin ayazında bir ibre ve hata:
her baba aslında bir imâdır oğluna.
Nerede durup soluklandığın değil de hareket halindeyken bile soluklanacak zamanı kendine verip vermediğindir aslında önemli olan. İnsan durursa ölür, önemli olan durmadan devam ettiğimiz yolda kendimiz için bir şeyler yapabilmektir. Zaman zaman yoruluruz ve hızımızı düşürürüz ancak hiçbir zaman durmamalıyız. Yaşamak için zaman yok ama ölmek için her an bize kucak açıyor.
Toplumumuz kadınlara öyle bir suçluluk aşılıyor ki, başkalarına duygusal hizmet veren bir istasyon görevi yapamadığımız için kendimizi suçlar hale geliyoruz.
Toplumumuz kadınlara öyle bir suçluluk aşılıyor ki, başkalarına duygusal hizmet veren bir istasyon görevi yapamadığımız için kendimizi suçlar hâle geliyoruz..