Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.27
Jack london' un okuduğum ilk kitabı ama bitince hemen diğerlerini de okumalıyım dedirtti. Ve BEYAZ DİŞ'e başladım.
VAHŞETIN ÇAĞRISI
Bir hayvanın gözünden, onun bakış açısı ile son derece akıcı bir dille anlatılıyor kitap. Sayfalar elinizden hızla akıp gidiyor. Hareketli ve aksiyonlu yönleri de var. Sürekli “acaba sırada ne var?” psikolojisi ile okuyorsunuz kitabı. Merak içerisinde takip ediyorsunuz olayları. Böylesine sevilesi ve mesajlarla dolu kitabı herkesin okumasını öneririm. Bol kitaplı günler. :)
Buck adında bir köpeğin gözünden, onun bakış açısı ile son derece akıcı bir dille anlatılıyor kitap. Sayfalar elinizden hızla akıp gidiyor. Hareketli ve aksiyonlu yönleri de var. Sürekli “acaba sırada ne var?” psikolojisi ile okuyorsunuz kitabı. Merak içerisinde takip ediyorsunuz olayları. Böylesine sevilesi ve mesajlarla dolu kitabı herkesin okumasını öneririm.
Çok beğendim.
Sanayi Devrimiyle birlikte ortaya çıkan kapitalizmin bazılarına getirdikleri ve bazılarından götürdükleri...
Kitapta bitmez tükenmez kazanç hırsının işçi kesimini; üzerine demirden bir ökçe gibi inip ezdiğini ve bu ezilişe karşı koymak için girişilen gözükara mücadeleyi okuyorsunuz.
İstemek ve başarmak...!!! Azim ve kararlılık... hepsi kardeş...
Romanımız, gerçek bir kahramanlık öyküsüdür ve insanın tabiatla mücadelesini, anlatarak başlıyor ve zaten kahramanın aklından geçeni siz de paylaşıyorsunuz; ve kendinizi kesinlikle GELENEKSEL YAZAR TANIMINA UYMAYAN BİR YAZAR olan Jack LONDON kitabı okuyor sanıyorsunuz...
Romanın kahramanı, Sovyetler Birliği Hava Kuvvetleri subayı Aleksey
Merhaba;
Kitabı hiç övmeye çalışmıcam çünkü ne kadar mükemmel bir eser olduğunu bence okuyan okumayan herkes biliyor.
Jack London un en meşhur eserlerinsen biri. Martin Eden bir aşk romanı olsa da arka planda bir karakterin varoluşunu okumak benim icin çok keyifliydi.
Martin'in kendini eğitmesi, hem kendini hem insanlari anlamaya çalışması ve anladiktan sonraki sorguları beni çok fazla etkiledi. Bir çok insana ilham verebilecek, örnek olabilecek bir karakter okuyorsunuz bence .
Çok fazla altı cizilesi satır vardı fakat ben ne alıntı paylaşarak ne de elime kalem alip satirları cizerek ara vermek istemedim okumama.
Bana Demir Ökçe kitabını hatırlattı bazı sahneleri ile, zaten yazardan okuduğum ilk kitap Demir öķçeydi ve Martin Eden i okuyana kadar favorim de o kitaptı.
Yazarin hayatını biraz araştırdığınız zaman soyledikleri gibi Martin Eden de otobiyografik unsurlar oldugunu da fark ediyorsunuz.
Son dönemlerde bana iyi gelen akıcı romanlardan biri oldu..
Herkese keyifli okumalar diler, youtube kanalıma beklerim;
youtube.com/channel/UCfOYAd...
Jack London’ın Demir Ökçe’sini duymayan okur var mıdır? Sosyalizm sevene de, distopya sevene de, edebiyat sevene de, kurgu sevene de, klasik sevene de tavsiye edilir bu kitap.
Kitabı satın alırsınız benim gibi. Kapağını açar ilk birkaç paragrafını okur “Ay zor kitap sanırım, kafam daha sakinken okurum” diyerek bir kenara koyarsınız belki. Sonra
Baş karakterimiz Buck adında bir kurt köpeği. Yazarımız bu kitapta yaradılış ve canlıların özünün değişmeyeceği gerçeğine vurgu yapıyor. Bir tarafta sevgi ve huzur, sükunet, rahatlık hüküm sürerken diğer tarafta mücadelenin, açlığın, liderlik ve hayatta kalma savaşının hüküm sürdüğü iki farklı dünya düşünün. Hangisini seçerdiniz? Çoğunuz belki mücadele ve yorulmak yerine rahatı ve huzuru seçerdi. Kitapta bu seçimleri sizin ve beyninizin değil aslında içinizde bir yerlerde çok derinlerdeki özünüzün yaptığını, bunun yaradılış ile ilgili bir seçim olduğunu vurguluyor. Bir köpeğin başından geçenler kısacık bir kitaba öylesine sığdırılmış ki kitapta yedi iklim, dört mevsim, bencilinden acımasızına, hayvan severinden, cimrisine, vahşisinden, merhametlisine binlerce çeşit insan karakteri, birçok mücadele yer alıyor. Üstelik bunlar son derece hayatın içinden ve gerçekçi bir bakış açısı ile hayatın acı tatlı bütün yönleri ile aktarılıyor. Jack London gerçekten çok kaliteli bir yazar. Tüm kitapları mesajlar ve akılda kalacak olaylar ile dolu.
Bir hayvanın gözünden, onun bakış açısı ile son derece akıcı bir dille anlatılıyor kitap. Sayfalar elinizden hızla akıp gidiyor. Hareketli ve aksiyonlu yönleri de var. Sürekli “acaba sırada ne var?” psikolojisi ile okuyorsunuz. Merak içerisinde takip ediyorsunuz olayları. Böylesine sevilesi ve mesajlarla dolu kitabı herkesin okumasını öneririm.
Jack London'ı neden bu kadar çok sevdiğimi düşünürken yazmaya karar verdiğim bir inceleme yazısını okuyorsunuz şu an. Çünkü bunu düşündüğüm esnada yazarı çok okumama rağmen pek inceleme yazısı yazmadığımı fark ettim. Jack London'ı sevme sebebime gelince yazar bu kitabında da diğer kitaplarında da benim hiç var olmadığım, kendimden hiçbir şey bulamadığım, hiçbir zaman seyyahı olamayacağım diyarları anlattığı için sanırım. Başka bir yazarın söylediği gibi aslında nerede değilsem orada mutlu olacakmışım gibi. London'ın kitaplarında mutlak bir hiçliğin ve beyazlığın ortasına fırlatılıyorsunuz. Normalde kendimizden bir şeyler bulduğumuz kitapları daha çok sevmeye meyilliyiz ama hayır! London'ın kitaplarını, kendimden hiçbir şey bulamadığım, onun kitaplarında kendimle hiç tanışmadığım ve kendimle hiç karşılaşmadığım için seviyorum. Zannediyorum yazarı nezdimde özel kılan da bu.
Öncelikle genç veya yetişkin farketmez okunması gereken bir kitap. Sadece bir kurdun hayatını değil, onu şekillendiren hayat şartlarını, insanların acımasızlığını, hayvanların arasındaki iletişimi ve en önemlisi bazı durumlarda sizin hayatınızı değil de hayatın nasıl sizi şekillendirdiğini bir kurdun gözünden okuyorsunuz.
Ah Martin Eden, senin için öyle güzel öyle uzun uzun şeyler söyleyebilirim ki yine de seni okurken aldığım keyfi anlatamam. Şu ana kadar okuduğum en güzel kitap sendin.
Bu kitabın çok okunup çok sevildiğini biliyordum. Nedense böyle kitapları hemen okumak istemem çünkü bilirim okursam beni bekleyen güzelliği bitirmiş olacağım. O yüzden ertelerim
Martin Eden
Kalemini çok sevdiğim bir yazar olan Jack London 'un keşke daha önce okusaydım dedirten bir kitabı oldu benim için. Yarı otobiyografik bir roman olan Martin Eden kısmen Jack London u anlatıyor. Yaşadığı sınıf farkını detaylı bir şekilde anlatan Martin Eden burjuva sınıfından olan Ruth'a aşık olmasıyla hayatının yönünü değiştiriyor. Gözünde çok yüksek bir yerde olan burjuva sınıfında kabul görüp sevdiği kıza kavuşmak için insan üstü bir çaba göstererek kendini eğitim kişisel gelişim felsefe ve edebiyat yönünden muazzam bir şekilde geliştiriyor. Bu süreçte edebi olarak gelişebilmek için dergilere yüzlerce şiir öykü yazıyor. Her defasında başarısız olan Martin Eden amacına ulaşabilmek için ciddi zorluklar çekiyor. Bir yandan Ruth 'a duyduğu aşk ile daha kendini kamçılıyor. Aşkın birr insana neler yaptırabileceğini gösteriyor Martin Eden. Lakin istediği yere geldiğinde aslında herşeyin sahte olduğunu farkediyor. Ruth 'un ona duyduğu sevginin bile...
Asıl gerçeklerin kendi seviyesinde ki eski dostları olduğunu farkediyor ve bu onun artık hayattan soğumasına sebep oluyor.
Okurken sınıfsal farkın insanları ne kadar yıprattığına aslında bunun boş bir rüya olduğunu anlıyorsunuz.
Kitapta gerçek dostluğun, aşkın ve başarıya giden mücadeleyi okuyorsunuz ve sonrasında da Martin Eden in hedefine ulaştığında heyecanını kaybedip trajik sona girmesini anlatıyor
Genel itibariyle beni derinden etkileyen bir kitap oldu okuyacak olanlara şimdiden keyifli okumalar
Aşk, yazarlık ve öbür şeyler
Aşkınız için neler yapardınız? Çöllere düşen Mecnun'dan tutun da dağı delen Fehat'a kadar neler yapılmadı ki aşk için.
Kahramanımız Martin Eden de aşkı için yazar olmaya karar verir. Ancak süreç ilerledikçe şunu sorgulamaya başlarsınız. Aşkı için mi yazıyor yoksa asıl aşkı yazmak mı?
Bir varoş çocuğunun zengin çevrede büyüyen aşkı uğruna kendini geliştirme çabası, bol bol okuması ve yazar olma yolunda canla başla çalışmasını okuyorsunuz. Bu üst metin altında sınıf mücadelesini, fakirliğin sınırlarını, edebiyat dünyasının kirli yüzünü ve insanların değişken tavırlarını göreceksiniz.
Jack London okuduğum her kitabıyla beni kendine hayran bırakıyor. Ama kendi hayatından da birçok otobiyografik anektod barındıran bu kitap hepsinden öte tam bir baş yapıt. Kesinlikle en kısa zamanda okunacaklar listenize eklemenizi tavsiye ederim. Jack London, Martin Eden'dir.
Okunmaya değer…ipucu içerir .
Güzel bir kitaptı diyebilirim. Yazar kendi üzerinden evrimi anlatmış.Maymundan gelmiş olabileceğimizle ilgili birçok kanıtı satır aralarında anlatıyor.Tabiki bu doğru kesin demek zaten mümkün değil.Ama yazarın kendi hayatı ve rüyalar aracılığıyla geçmiş hayatını,maymun halini görüp o dönemdeki ilkel yaşantıyı anlatması bence epey ilginç ve yaratıcı fikir. Oldukça canlı,akıcı ve okunabilir kılıyor bu durum romanı.Evrimle ilgili bir roman okumak iyi geldi açıkçası,farklı bakış açısı sağlıyor insana.Birçok açıdan insan ,tarihsel gelişimimiz,evrimsel süreç vs gibi bir çok şeyi sorgularken buldum kendimi.Bu açılardan bakınca ,geliştirici bir durum. Hikayeleştirilerek durumun anlatılması okunurluğu sa artırıyor. Uzun uzun evrimsel biyolojik detaylar yerine,hikayeleşmiş bir evrimsel süreci okuyorsunuz.Oldukça keyifli idi.
Kızılgöz den bahsetmek istiyorum. Romanın en gaddar,zalim,eşlerini döven,öldüren,cani ruhlu -hatta katil- karakteri.Zaten Kocadişte ,onu kendilerinden farklı,bir alt düzeylerindeki gelişmemiş formum son halkası olarak anlatıyor.Tamamen gücü ve kaba kuvveti sayesinde ayakta kalıyor.Ve romanda da epey süre adı geçen karakterlerden biri kendisi. Beni en çok düşündüren nokta eşlerini dövmesi,öldürmesi ve onlara keyfi şiddet uygulaması oldu. Bir hayvanın bunu yapması pek mantıklı gelmiyordu.Çünkü insandan başka hiçbir hayvan kendi cinsine ya da başka türlere karşı keyfi öldürme eylemine kalkışmıyordu. Ki bir yer de yazar da buna vurgu yapıyor,Kızılgöz’ün bugünkü insan ya da ateş insanlarının ilkel bir formu olabileceğini söylüyordu.
(Bu yazı biraz Kızıl Veba kitabını, biraz "genel anlamda" kıyamet sonrası alt türünü, biraz da benim Jack London serüvenimi konu alıyor.)
Jack London, kendisinden köşe bucak kaçtığım yazarların başında gelirdi. Kitapçıların rafları arasında dolaşırken adını gördüğüm yerde, "Yine mi bu adam!" der, başka yöne dönerdim yüzümü.
Spoiler içerir
Batı klasikleri arasında ilk ona girecek bir eser... Okumayan çok şey kaybeder.
Eserde yazarın hayatından büyük oranda izler var.
Bir insanın sıfırdan nasıl büyük bir yazar oluşunu hayretle izliyoruz.
Roman kahramanının sevdiği, aşık olduğu o ulaşılamaz gördüğü kız için, ona layık olmak için gösterdiği insanüstü çabayı hayretle okuyorsunuz. Günlük 4-5 saatlik uyku ile yetiniyor ve geri kalan zamanda çılgınlar gibi kitap okuyor, kendisini geliştiriyor. 480 sayfalık romanın büyük kısmında bu mücadeleye çok yakından şahit oluyorsunuz.
Eserde -genel olarak- okuma yazma anlamında bir motivasyon etkisi okura yansıyor. Hedefe ulaşmak için nasıl mücadele edilir, açlık ve kıt imkanlara rağmen ne kadar yol alınabilinir akıcı bir anlatımla bizlere sunuluyor ve tabii ki büyük bir aşk vakası...
Okuyan pişman olmaz... Keyifli okumalar diliyorum...