Türkiye Birincisi
Asla yeterince iyi olamadım. Aileme, anneme babama, onların bana harcadığı paraya layık
olamadım. Hayır, serseri değildim, geri zekalı da değildim, bir amacım da vardı ve bunu
gerçekleştirmek istiyordum. Çalışkan olmak... istiyordum. Çalışkan olmak için oturup çalışmak
lazım ben de biliyorum, söyledim ya geri zekalı değilim.
"Paraları verin," dedi bıçaklı serseri.
"Bizi soyacak mısın?" dedim.
Beni tutan adam, "Aynen öyle," diyerek beni sarstı.
Kendimi tutamadım. Kaçak olduğumuz için yakalanmadığımızı ve bu adamların birer hırsız olduğunu anlayınca içim rahatladı, güldüm.
Hırsızlar da Malyen de bana kafayı yemişim gibi baktı.
"Saf mı bu kız?" diye sordu beni tutan adam.
"Evet" dedi Malyen ve susmamı işaret edercesine gözlerimin içine baktı. "Biraz öyledir."
Acaba böyle hırslı anneler babalar yüzünden miydi onca dershaneler, kurslar?
Bir araştırma yapılsa hiçbir çocuk, hiçbir genç böyle bir eğitimi istemezdi. Peki kim istiyordu bu eğitimi?
Kimdi çocukları, gençleri yarış atı yapan? Hangi çıkarlar vardı işin içinde?
Ya dertlisin, ya sevdalı…
Eşsiz kalmış keklik misin?
Uçamazsın, sekemezsin.
Alan almış, satan satmış
Beşik kertmesi başın bağlı
Başını alıp gidemezsin!
Yavru kuşum, bu sendeki güzellik
(...) Bummi bir iki kere kağıt mendille silmişti kızının gözlerini, yanaklarını, sormuştu açıkça, doğrudan, Carol ben bir savaşçı mı yetiştirdim yoksa bir kaçak mı?
İnsan bunları sonra bütün ömrünce içi sızlayarak hatırlar. Mesela Shakspeare’in Othello’sunun son monologu, Yevgeniy’in Tatyana’nın ayaklarına kapandığı sahne yahut Victor Hugo’nun kaçak kürek mahkûmunun soğuk bir gecede kuyu başında bir çocukla, bir kız çocuğuyla karşılaşması gibi;
bunlar insanın kalbini bir defa deşti mi, artık yarası sonsuza kadar kalır.Kitabı okudu
Hiç düşünmeyen ve aldırmayan bir toplumda hayatımı kazanabilmek için dişimle tırnağımla savaşır, çöl botlarımın tabanını Fransız Mahallesi’nin eski, kaldırım taşı döşeli yollarında aşındırıp adi, tırtıklı lastiğe dönüştürürken, aziz (ama yoldan çıkmış), eski bir tanışıma rastladım. Bu yozlaşmış insana ahlaksal üstünlüğümü kolayca kabul ettirdiğim
Abla biliyor musun, bizim sınıfta bir oğlan var. İhsan... Hep benim yanımda yöremde dolaşıyor. Bana ne diyor biliyor musun, ben güya çok güzel hapşırıyormuşum...
Böyle bize ne yaptın? Sana RAB'BİN "Bilme" dediğini bildin, hayatının zahmet ve eziyetini çoğalttın, günlerini saatlerini azalttın. Günah kapında pusuya yattı ve ağzını açıp seni yuttu. Sonun "Yanmak" ve "Ateş" olacak. Ey kardeşim, seni nasıl kurtarayım? O adam seninle yattı, fakat senin kocan değildir. Bir çocuk doğurdun, o çocuk senin değildir, sana "Anam" diyemeyecek, ismini tanımayacak, bu toprak üstünde gizli kalacak, yeryüzünde serseri ve kaçak olacaktır. Şimdi ben ne yapayım? Kız kardeşime bir fahişe gözü ile mi bakayım?
"Indio kim?" diye mantıklı bir soru sordu.
Apollo elmayı dişlerinin arasında tutarak - kız kardeşinin burun kıvırmasını görmezden geldi - yazmaya başladı: Küçük bir köpeği, dadısı ve meraklı bir annesi olan araştırmacı bir çocuk.