Film önerisi isteyenlerin ilgisini çekeceğini düşünüyorum..
1- Yağmur Adam (Otizm)
2- Benim Adım Sam (Zeka geriliği olan bir baba ve kızı)
3- Sol ayağım (Fiziksel engeli olan bir adam)
4- Guguk Kuşu (Psikiyatri kliniğinde geçen olaylar)
5- Aklım Karıştı (Psikiyatri kliniğinde geçen olaylar)
6- Akıl Oyunları (Şizofreni)
7- Wilber Ölmek
İŞTE GENE BEN ve SİZLERE YİNE OKUMUŞ OLDUĞUM ESKİ BİR KİTAPTAN BİR İNCELEME DAHA. :)
Don Kişot ile ilgili bugüne dek ifade edilememiş şeyler hakkında kim ne söyleyebilir acaba? Miguel de Cervantes tarafından kaleme alınan ve yazılan bu güzel roman, dört yüz yıldan bu yana, on sekizinci yüzyıldan kalma edebi akımlara, yirmi birinci yüzyıl
Ve bitti...
Bir an hiç bitmeyecek sandım!
Öyle güzel iç içe hikayeler vardı ki her an bir başkasının içine düşebilirim diye düşündüm ama olmadı! Kayıp gitti ellerimden
Puslu Kıtalar Atlası...
Çok kitap inceledim bu uygulamada. Ama itiraf ediyorum en çok bu incelemeyi kafamda kurmakta zorlandım. Postmodernizm, iç içe anlatım, üst kurmaca...
Ne çok hikayeye
-Spoiler içermez-
Aşkın en kutsal olanı bizi yararlı bir amaca hizmet ettiren değil midir?.. İnsanın aklını başından alan; sağlıklı düşünme yetisini, doğru kararlar verme iradesini, zamanını faydalı meselelere harcama hevesini yok eden bu tehlikeli duygu Martin'de ters etki yaratıyor ve hayatının iyi yöne doğru evrilmesine sebebiyet veriyor.
Yetimhanelerdeki çocuklar...Anne ve babasını ailesini hiç bilmeyen tanımayan çocuklar... Dünyaya gelmek onların seçimi değildir ama kimsesizlik kaderleri olur.
Müberra da onlardan birisi...Gözlerini bir yetimhanede açıyor. Anne babasından hiç haberi yok. Müberra büyüyüp genç bir kadın olduğunda ruhsal sorunları başlıyor. Siyah Şapkalı
-Yıllar sonra ilk kez ha?
+Evet. Hâlâ inanamıyorum..
-Bu buluşma...
+Öyle..Hep hayaldi de, gerçek oldu.
-Neden sustun onca yıl?
+Susmadım ki..
-Ama bana söylemedin.
+Söyleyemezdim.
Bir anne düşünün, çocuğu 3 yaşındayken kaçırılmış...Ve bir anne daha düşünün, dünyaya getirmesine az bir süre kala trafik kazası sonucu bebeğini kaybetmiş... İki kadın, iki dram ve iki yaralı anne yüreği... Romandaki anneler kaybettikleri evlatları için ağlarken biz de onlar için ağlayacağız. Annelerimizin ne kadar kutsal varlıklar olduğunu
Hiçbir olguyu kabullenemediğim gibi hiçbir duyguya ait değilim,
Keşfedilemeyen kavramlara aidiyet hissedişim.
Ve ardına kaybolan benlik...
Bu bilinmezlikteki sebep, doğru yerde yanlış sorular sormamız ve yanlış yerde doğru cevapları aramamızdan.
Oysa insan, derinliklerinden anlaşılır. Belki de görmek için gözlerimizi kapatmamız yeterli. Tüm bu tezatlıkların içerisinde, hükmeden düşünceme mağlubum.
“En kötü karar, kararsızlıktan,
Kötü bir son, sonsuz bir umutsuzluktan iyiymiş gibi”
Seslenirsek cevaplar en başta,
başladığımız nokta ise en sonda. Fakat ben aidiyetsizlik içerisinde, öznesiz yokluğa mektup yazamam.
𝔈.𝔇.
Hayatımın dönüm noktası ne diye soranlara ilk cevabım Dostoyevski okumam olunca çoğu kişi bu durumu anlamlandıramaz. Ancak o yüce yazarın yazdığı satırlarda benim gibi kaybolan, yaratılış nedenini sorgulayan, içi acı ve ızdırap dolu ruhlar benim bu söylediğimi anlayabilirler…
Dostoyevski hiçbir kitabında Karamazov Kardeşler kadar uğraşmamıştır.
Sıcağı sıcağına kurcaladığım ve birçok arkadaşımın kitabı okuyacağını bildiğim için, spoiler özelliği taşıyacak herhangi bir detay vermediğimi öncelikle belirtmek isterim.
Veba Geceleri, Orhan Pamuk'un 40 yıldır düşünüp, 5 yıldır yazdığı, son 1 yıldır da üzerinde düzenlemeler yaptığı son romanı. Yani birtakım çevrelerin ve o çevreye tabi
İki kelimeyle nasıl tanıtabilirki insan kendini? Ben kim miyim ? Ben Nazım Hikmetteki asi Piraye.. Ben Ahmet Arif'in takılıp kaldığı prangalı zindan .. Ben Mavinin Özgürlüğü.. Gece'nin karanlığındaki yıldızlar... Ben Gökyüzüne dokunmaya çalişan kuşlar..Ben kim miyim ? Kesinlikle sıradan bir insanım kendi hayallerinde kaybolan ...🍷
Kitaplara bu kadar maşukken, kitaplara hasret kalmak. Sadece kitaplarıyla değil, bence hayatıyla da devasa dersler veren yazar Cemil Meriç. Ben felsefe ya da sosyoloji pencerelerinden bakmadım bu kitaba, ideolojik gözlüklerle de okumadım. Edebi olarak seyran etmeye çalıştım Meriç’in dünyasını. Ve kaç gündür hayal etmeye çalışıyorum
Burun
Ne güzel olurdu yazar bir burun metaforuyla açık açık ben bunları anlattım deseydi..
Nedense her kim Burnu ele almışsa kendisine göre yorumlamış. Biri metafor burnu: her işe burnunu sokma değimiyle , kimi kaybolan bir burun yalnızca burnunu kaybeden kişiyi ilgilendirir başkasını ilgilendirmez ifadesiyle kimi de burun metaforunu kişinin yarına olan güvencesini, yoksulluk uğruna kişililiğini hatta aklını kaybetme durumuyla ilişkilendirmiş.
Peki sizce hangisi doğru?
Kabul ediyorum kitabın sert, gerçekçi ve alaycı bir anlatımı var. Ama yine de kullanılan "Burun" metaforu bana hikayaye gizem katmış gibi geldi. Bu metafor yalnız basit bir eleştiri olmaktan ziyade, çok daha fazlası olsa gerek..
BurunNikolay Gogol · Karbon Kitaplar · 20175,2bin okunma