Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
youtube.com/watch?v=KJOCzus... "Olur da olamazsam buralarda Yanağındaki küçük çukura saklanmak istiyorum,uyumak.. Yüzyıllarca uyumak.. İlla isim konulacaksa ben masal değil hayat demekten yanayım Bu yolları yan yana yürümekten yanayım.. Erguvanlar açmaya başladı,mavi mi pembe mi ayırt edemiyorum renkleri,kokuna bir isim bulmaya çalışmaktan da vazgeçtim. Geldiğinde bir masada kahvemizi yudumlayıp, heyecanla dedikodu yapacağız, sana kaçırmadan anlatmam gereken aylar biriktirdim.. Biraz sessizlik olacak sonra Sen hüzünlü gözlerini uzaklara salacaksın. Cümlelerim topallayacak,ağır aksak kelimelerle soracağım; Nasılsın? Nasılsın derken bile iyi olmana dualar ediyor olacağım.. Hiçbir sözümüz umutsuzluk taşımayacak, inanacağız, inandıracağız, yaşadığımız cehennemin cennete dönüşeceğine. Herkesin unuttuğu küçük bir çocuğa gülümseyerek, İnsanların koşarak geçerken fark etmediği selpakcı amcanın gülüşüne karşılık vererek.. Ve bırakarak bu dünyanın tüm kandırmacılarını kendimize insanca bir yol çizeceğiz! Gelmek isteyen ardımıza düşecek.. Gel ! Orada mutlu olduğunu biliyorum ama inan bencilce değil bu isteğim. Bir gün hiç gelmemeye karar vererek gidersen,bavulumu hazırladım geçmişi koymadım içine,adı ‘ geçmiş’ olacak gelecekleri beraber yaşayalım diye ! Gitme ! Seni şah damarıma sakladım,adım atarsan yırtılır derim,kanar dizlerim. Ölürüm. Bir daha ayrılığı kaldıramam ,yüküm ağır ! Susma ! Kelimelerin senin ayak izlerin. Nereye gittiğini bulamazsa ölür benim ellerim ! Seni Seviyorum …"
"İnsanlar, yalan söyleyip sonra kendi yalanlarına inanmaya bayılırlar. Bu, insanlık tarihinin başından beri böyledir. Bu konunun toplumsal izdüşümlerini boşverelim ve biz kendimize bakalım. Hatta o kadar çok inanırlar ve bunu o kadar çok yaparlar ki hangi duyguların gerçek, hangilerinin yalan olduğunu bile kestiremezler. Yalan uydurma duyguları onları ele geçirir çoğu zaman. Dokunulmazlar, efsaneler yaratırlar, sonra onların uğruna mücadele ederler, ağlarlar, üzülürler, kutlarlar. Kendilerine, başkalarına zarar verirler. Şu yaşamaya, tadı çıkarılmaya gelinmiş dünyayı dar ederler. Kendilerine de, başkalarına da... Belki de başka türlü hayat geçmez, sıkıcılaşır. İnsanlığa bir meşgale lazımdır sıkılmaması için, onun kaynağı da yalandır."
Reklam
- Yine de ölmek istemiyorsunuz. - İstiyorum. - Neyi bekliyorsunuz? - Bilgi istiyorum. - Güvence mi istiyorsunuz? - Adına ne derseniz deyin. Tanrıyı duyularla kavramak, öyle amansızcasına anlaşılmaz bir şey mi? Neden yarım söz verişler ve görünmeyen mucizeler sisinde saklar kendini? Kendimize inancımız yokken, başka bir şeye nasıl inanç duyabiliriz? İnanmak isteyip de inanamayanlarımızın başına neler gelecek? Peki inanmak isteyen ama inanmaya gücü yetmeyenler ne olacak? Tanrıyı neden öldüremem içimde? Ona ilenirim, yüreğimden söküp atmak isterim de, neden böyle ağrılar içinde, böyle aşağılanarak yaşar durur? Neden, her şeye karşın, silkip atamadığım şaşırtıcı bir gerçektir o? İşitiyor musunuz beni? Bilgi istiyorum, inanç değil, varsayımlar değil, bilgi. Tanrı elini bana doğru uzatsın, kendini açığa vurup benimle konuşsun istiyorum. - Ama sesiz durur o. - Neden peki? Karanlıkta ona doğru haykırıyorum ama sanki hiç kimse yok orada. - Hiç kimse yoktur belki de. - Yaşamak iğrenç bir yılgınlıktır öyleyse. Kimse ölümün karşısında, her şeyin bir hiç olduğunu bilerek yaşayamaz. - İnsanların çoğu ölüm ya da yaşamın boşluğu üzerine kafa bile yormaz. - Ama bir gün yaşamın o son ânına varıp karanlığa doğru bakmak zorunda kalacaklar. - O gün geldiğinde... - Korku içindeyken, bir görüntü yaratırız, sonra da Tanrı deriz o görüntüye.
Sayfa 34
Kaldı ki mutluluk nedir? Mutluluğun aşk olduğunu söylüyorlar. Oysa aşk mutluluk getirmez, hiçbir zaman da getirmemiştir. Tam tersine, sürekli bir kaygı durumudur aşk, bir savaş meydanıdır; kendi kendimize sürekli olarak acaba doğru mu yapıyorum diye sorduğumuz uykusuz gecelerdir. Gerçek aşk, vecd ile ıstıraptan oluşur..
"Lisanlarını anlamadığımız insanların haletiruhiyelerini keşfetmek hususunda çok aciziz. Onların bizim her günkü konuştuğumuzdan daha başka, daha mühim şeyler konuştuklarını sanırız. Bir müddet onlarla çok alakadar olduğumuz halde biraz sonra onları unutuverir, yine kendimize, lisanımıza ve etrafımıza yani kendi kendimize döneriz."
KENDİNE ACINDIRMAK Kendimi kaptırmamaya çalıştığım çocukça, yakışıksız bir huyumuz vardır. Dertlerimizle dostlarımızı acındırmak, kendimize vah vah dedirtmek. Başımıza gelenleri büyütür, şişirir, karşımızdakini ağlatmak isteriz, neredeyse. Başkalarını kendi dertleri karşısında soğukkanlı gördük mü överiz, ama soğukkanlılığı bizim dertlerimize karşı gösterdiler mi darılırız, kızarız. Dertlerimizi anlamaları yetmez, yanıp yakınmalarını isteriz. Oysaki insan sevincini büyülterek anlatmalı, üzüntülerini kısaltarak. Kendini yok yere acındıran gerçekten dertli olunca acınmamayı hakeder. Durmadan vahlanan kimse vahlanılmaz olur. Kendini canlı iken ölü göstereni, ölü iken canlı görebilir herkes. Öylelerini gördüm ki, eş dost kendilerini gürbüz, keyifli görecek diye ödleri kopar, iyileşmiş sanılmamak için gülmelerini tutarlardı. Sağlık, kimseyi acındırmadığı için, nefret ettikleri bir şey olurdu. İşin tuhafı, bu gördüğüm kimseler kadın da değildi.
Sayfa 142
Reklam
''Hepimiz kendimize yabancıyız, kim olduğumuzla ilgili algılarımız ise yalnızca başkalarının gözlerinin içinde yaşadığımız kadarıyla var.''
Doğumdan ölüme dek sürecek ve asla kazanılmayacak birinci vazgeçilmezliğin adı, zamana karşı verilen savaş olarak çıkar karşımıza. Kendimize karşı açtığımız savaşlar yanı sıra töreler, dinler ve kan bağıyla ilgili olanlar ve bütün bunların yarattığı şoklar, acılar, yalnızlıklar ... En fenası keder ... Çünkü vazgeçilmezin önlenemez yol arkadaşı ''zorunluluk'', hiçbir mutlu duygunun yanı başında var olmasına şans tanımaz. ''Mecburiyet'', bütün özgürlüklerin ve aşkların sonudur.
Sayfa 38
Yetenek öyle bir şey ki, eğer onu bir amaca yöneltmezsen kendini kurban etmek zorunda kalabilirsin. İçinde kimseye anlatamadığın bir ıstıraba döner. Her şey, yapabildiğini fark etmenle ve bunu diğerlerine de göstermek istemenle başlar. Sonra bir anda kendi yeteneğinin kurbanı olur, sadece onu göstermek için ona hizmet ederken bulabilirsin kendini......Yeteneğinin kendisi amacın olamaz. Yeteneğini deneyimlemek de amacın olamaz.....Yetenek vardığımız yer değil, gittiğimiz yoldur. Yol da yaşadıklarımız, karşımıza çıkan şeyler bize dokunur, zorlar, bozar, rahatlatır ve bizi değiştirir. Eğer yolculuğu yaşayıp ona dikkat edersek o zaman gelişebiliriz. Kendimize gösterdiğimiz özendir bu dikkat.
Sayfa 197Kitabı okudu
“Belki de hiçbirimizin kendimize ait bir yeri yoktur. Ama bir yerde bizim için bir yer olduğunu biliriz. O yeri bulur da bir an için orada yaşayabilirsek kendimizi şanslı sayabiliriz.” — Truman Capote
Reklam
"Biz insanlar, sırlarımızı kendimize saklar, en yakınımızla bile paylaşmamayı prensip sayar, kendimizle övünürüz, ama zaman olur yeni tanıdığımız birine tüm sırlarımızı açmaktan hiç çekinmeyiz.."
Üç buçuk günlük ömrümüzü kendimize zehir etmemek için ne mazideki hayatımıza ve kaçırdığımız fırsatlara, ne de istikbalin olmayacak hülyalarına kulak asmayarak bu günümüze haps olup yaşamalıyız. Her hadisenin insanı eğlendirecek bir tarafı vardır... -Sabahattin Ali
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.