"Kendilerine saygı göstermeye bizi mecbur eden ve bize akıldışına çıkmayı öğreten tinselciler utansın! Eğer onlar hiç olmasaydı daha az sefil ve daha az gülünç olurduk, bu hayal vaazcıları ve beş para etmez teselliciler artık hiçbir işimize yaramıyorlar; yalnızca kendimize dair, onlara dair ve gerçekliğimize dair bizi aldatmaya yaradılar."
Kendimizden iyi olanlara nadiren sırrımızı açarız. Onların yanından daha ziyade kaçarız. Tersine, çoğu zaman kendimize benzeyen ve zayıf yanımızı paylaşan kimselere açarız içimizi. Demek ki kendimizi düzeltmeyi ya da iyileştirmeyi istemeyiz. Çünkü bunun için önce "kusurlu" diye hüküm yemek gerekir.
Kendi türümüzün bütün öteki türlerden üstün olduğunu ileri sürdük ve tüm gereksinmelerimizin, başka canlıların ve gezegenimizin yok edilmesi pahasına karşılanmasını kendimize hak olarak gördük.
Her şey insan için
İnsan en büyüktür.
İnsan en yüce yaratıktır.
Eşref-i mahlukat.
Canlıların en akıllısı.
“Kendimize ayırdığımız sözlerden birini ağzımızdan kaçırdığımızda, içimizin dallarından bir kuş uçup gidiyor ve hep bir kuş eksik kalıyoruz sanki biz orada.”
‟⟮…⟯ Kendi kendimize öğrendiğimiz şeyleri daha iyi hatırlarız. Ancak bunu yapabilen çok az insan vardır. Onlar kendi kendini eğitmiş kişiler olarak bilinir.”
Ben şuna inanıyorum ki, üç buçuk günlük ömrümüzü kendimize zehir etmemek için ne mazideki hayatımıza ve kaçırdığımız fırsatlara ne de istikbalin olmayacak hülyalarına kulak asmayarak bugünümüze hapsolup yaşamalıyız.
Kusurlu bir yanımızla yüzleşip bunu kabul edebilirsek, bu yanımızın bir süre sonra ortadan kalkma olasılığı da artar. Bu çoğu kez bilinçli bir çabayı gerektirebilirse de, bazen çözüm hiç fark etmeden gerçekleşir. Böyle bir süreci başlatmış olmak, insanlarla ilişkilerimizde daha da etkin olmamızı sağlar. Çünkü kendimize karşı hoşgörülü oldukça, diğer insanların kusurlu yanlarını da daha kolay kabul edebiliriz. Dolayısıyla onlara gerçek anlamda bir şeyler verebilmemizin gururunu yaşamaya başlarız. Bu, benliğin şişmesiyle sonuçlanan gururdan çok farklı bir duygudur. İnsanın kendisine değer verebilmesini içerir.
Kendisine değer verilmemiş bir insan bir başkasına değer veremez. Bunu sonradan öğrenebilmesi de ancak kendisine değer verebilmeye başladıktan sonra işleyebilen iki yönlü bir süreçtir. Bir başka deyişle, insan kendine değer verebildiği oranda başkalarına da değer verir; diğer insanlara gerçek anlamda değer verdiğini hissettikçe kendisini de değerli bulur. Yoksa bir diğer insanı yücelterek kendimizi küçültmek, ne ona ne de kendimize değer vermektir. Üstelik böyle bir durum, değersizlik duygularının gerisinde yatan düşmanca eğilimlerin ve suçluluk duygularının daha da pekiştirilmesine neden olur.
"Sadece tüm kalbimizle inandığımız şeyler hayatımızda gerçekleşebilir. Bu en başta kendimize dair neye inandığımızla ilgilidir. Kim olduğumuza dair düşüncemiz yaşadıklarımızı belirler. İsteklerimizi ancak tüm gücün dışarıdan bize ulaşmak yerine, içimizden dışarıya yayıldığını anlamaya başladıktan sonra gerçekleştirebiliriz. Böylece dış dünya her zaman iç dünyamızdaki bilincimizi yansıtır."