bu kitap bana beni hatirlatiyor. ne kadar dogru bir tespit bilemeyecegim ama bir kitap yazsam ortaya bu veya bu tip bir sey cikarmis gibi hissediyorum. cunku (bence) benim kisiligim fantastik ve absurt komedinin harmanlanmasindan olusuyor ve bu kitap tam olarak fantastik ve absurt komedinin bir harmani bence. ayrica alcatraz'in araya
Bunu görünce yüreğim sızlıyor albay. Gördüklerimi söylemeden yapabilir miyim hiç? Yoksulum, validenizin yanında sığınıyorum. Belki başkaları size yaltaklandığım için susuyorum sanacaklar. Oysa hiçbir süt kuzusunun beni dalkavuğunuz yerine koymasına tahammül edemem. Belki demin, buraya girdiğim zaman, içtenliğimden ileri gelen açık sözlülüğümle biraz ileri gittim; hatta işi kabalığa kadar vardırmak zorunda kaldım. Ama beni bu duruma sokan siz oldunuz. Bana karşı pek fazla kibirlisiniz albay. Dışarıdan görenler beni köleniz, dalkavuğunuz sanacaklar. Tanımadığım şahıslara karşı beni küçültmekten zevk alıyorsunuz, halbuki sizin akrabanızım ben, duydunuz mu? Her bakımdan akrabanızım. Hatta belki sizde oturmakla lütfunuzdan faydalanmıyor, tersine ben size lütufta bulunuyorum. Beni küçültmeye çalışıyorlar; şu halde ben kendimi övmek zorundayım, bu gayet tabii hakkım... Buna karşı susamam, hem de derhal itiraz etmem gerekiyor. Bunun için kısaca ve açıkça söyleyeyim ki, siz müthiş kıskanç bir adamsınız. Mesela, bir kimse arkadaşça konuşmaya, kendi de farkında olmadan bilgisini, okumuşluğunu, ince zevkini ortaya koymaya başladı mı çekemiyor, dayanamıyorsunuz. "Dur, ben de bilgimle ince zevkimi göstereyim!..." diye hemen ortaya çıkıyorsunuz. Halbuki zevk namına neniz var? Kusuruma bakmayın albay, ama zarafete, sığırın etten anladığı kadar yabancısınız. Sözlerimin sert, kaba düştüğünü biliyorum. Bununla beraber hiç olmazsa, açık ve doğrudur. Böyle bir sözü dalkavuklarınızdan duyamazsınız albay.
Bu bölüm bana Yeraltından Notlar kitabını anımsattı.
Sayfa 119 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Resulallah (s.a.v) buyurdu ki: “Kim Şevval ayında 4 rekat (gece veya gündüz) namaz kılarsa, her rekatta bir Fatiha ve arkasından 15 kere İhlas suresini okursa, selamdan sonra 70 defa:
سبحان الله وبحمده
(Sübhanallahi ve bihamdihi)
“Allah’ı hamd etmekle beraber tüm noksanlıklardan tenzih ederim.” tesbihini, arkasından Resulullah’a (s.a.v) 70 defa:
اللهمّ صلّي على سيدنا محمد وعلى آله وصحبه وسلم
(Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim)
Salatü selam getirirse, Beni hak üzere yaratan Allah’a yemin olsun ki, bu namazı kılan kimsenin kalbine ve diline hikmet pınarları Allah tarafından akıtılır, dili hikmetle konuşur, dünyanın her türlü hastalığına haberdar edilip bunların tedavi yolları kendisine bahşedilir. Bu namazı kılan kimse daha başını secdeden kaldırmadan günahları affolunur. Ölürse de affolunmuş ve şehit olarak ölmüş olur. Yolculukta kılındığı taktirde yine Allah-u Teala o kimseye yolculuğunda her türlü kolaylığı ihsan eder. Eğer bu kimse borçlu ise borcunu kolaylık içinde ödemeyi başarır, kısacası her türlü ihtiyacı giderilmiş olur. Ona cennette uçsuz bucaksız gülistan nasip olur.”
Abdülkadir Geylani (K.S), Gunye, 2/147
'Ey İnsanlar!'
Sözümü iyi dinleyiniz!
Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayız.
'İnsanlar!'
Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise bu aylarınız nasıl mukaddes ay ise bu şehriniz (Mekke) nasıl bir mübarek şehir ise canlarınız, mallarınız, namuslarınızda mukaddestir, her türlü tecavüzden
İyi değilim anne.
Keşke gözünde büyütmediğin gibi zaman da büyütmeseydi beni.
Keşke sandığın kadar saf kalsaydım.
Keşke bana kızan bir tek sen olsaydın anne.
Soruyorsun ya iyi misin diye,
Değilim anne.
İyi değilim.
Toparlıyamıyorum.
Odamı toplamak kadar kolay değil bu anne.
Sandığım kadar kolay değilmiş hayat.
Bana yardım etmiyorlar anne.
Oysa sen
İlgimi çeken çoğu alanı, mesleğini yapabilecek kadar öğrenmeye çalışıyorum.
Bazen birinden sıkılıp diğerine koşuyorum, bazen diğerinden öbürüne. Sonrasında "Çok şeyi az çok öğreneceğine bir şeyi tam öğren." sözü geliyor aklıma. O zaman diyorum ki "Öğrenmek istediğim çok şey var, birinin derinine inince boğulma hissi veriyorsa -en
Türkiyat Enstitüsü'nde iken Atsız, bazı derslere de dinleyici olarak devam etmektedir. Bu sırada meydana gelen bir olay Atsız'ın karakterini ve antropolojik ırkçılık konusundaki görüşlerini anlamak bakımından ilgi çekicidir. Devam ettiği derslerden biri de Şevket Aziz (Kansu)'in antropoloji dersleri idi.
"Bir gün, derste projeksiyon hazırlığı yapıldığı bir sırada, talebe arasında bulunan Atsız müsaade alarak Şevket Aziz'e bir sual sordu. Bütün brakisefalleri Türk yapmanın ilmî bir görüş olmadığını, yalnız antropolojik ölçülerle ırkların tâyin olunamayacağını, Türklerin anayurtlarından biri olan Altay yöresindeki kazılarda birçok dolikosefal iskeletler bulunduğunu söyledi."
Şevket Aziz, Atsız'ın sözlerine sinirlenir. Sınıfta şiddetli bir tartışma olur. Dersten sonra Şevket Aziz, Türkiyat Enstitüsü'ne giderek Atsız'a:
"-Ne salâhiyetle bana derste sual soruyorsunuz? Sizi sual sormaktan men ederim." der.
Atsız:
"-Ben derslerde Zeki Velidi'ye ve Köprülüzade'ye bile sual sormuşumdur. Siz kim oluyorsunuz?" cevabını verir.
Şevket Aziz:
"-Bundan sonra dersime girmekten sizi men ediyorum.” diye bağırınca Atsız:
"-Dershane sizin hususî mülkünüz değildir. Derse girmekten beni kimse men edemez." diye cevap verir ("1944-1945 Irkçılık Turancılık Davası", Orkun 27, 06 Nisan 1951: 14-15).
" Babam bir kalıp dökmüş, beni de o kalıbın şeklini almaya zorlamıştı. " dedi Adam.
" Kötü bir dökümdüm ama tekrar eritilmem de mümkün değildi. Hiç kimse tekrar eritilemez. Böylece kötü bir döküm olarak kaldım. "
Gecenin sonunda onu yolcu ederken bana sımsıkı sarıldı, hiçbir şey söylemedi, bir şey anladıysa bile bunu belli etmedi, sadece sessizce veda etti ve gitti.
Onunla birlikte çocukluk anılarım, gülümsemelerim ve Ervin de gitti.
Kalbinde vicdan azabının alevleriyle yaşayan, bir kartal olarak nitelendirildiği hâlde göğsünde umudun simgesi kırlangıçları taşıyan Ervin'i, ondan başkası tanımazdı.Gittigimde kimse gerçekte nasıl olduğumu bilmeyecek ve anlamayacaktı.
Çünkü herkes beni, Hera olarak hatırlayacaktı....
"Tamam," dedi bu sefer. "Uzun bir görev daha ama geri döneceksen sorun yok."
Ender, dikkatle beni incelemeye devam ederken ona gülümsedim ve bu gülümsemenin gözlerime yansımasına izin verdim. Bu hareketim onu rahatlattı ve inandırıcı olmayan sahte bir gülümsemeyle bana karşılık verdi. Bir sorun olduğunu fark etmişti ancak bozuntuya vermedi. Benim görevlere de savaşlara da kimseye veda etmeden gittiğimi bilirdi.Vedaları kimse sevmezdi.
Tekrar, "Geri döneceksin ama değil mi?" diye sorarken artık tereddüt içindeydi.
"Geri döneceğim."
❓ ÜZERİNDE AYET YAZAN KOLYE,YÜZÜK TAKMAK DOĞRU MUDUR?
🚫Eğer ayet yazılı kolyeyi takma amacı korunmak/fayda içinse; temimedeki (muska) işlev gibiyse bu şirktir.
❌Yani kolyeyi veya yüzüğü takan kişi bunun kendisini koruduğuna veya fayda verdiğine inanırsa bu şirk olur.
⭕️Örneğin; üzerine nazar duası yazıp boyna asmak gibi veya ayatel kursi yazıp
Ya hemen eve dönüp bir şeyler yazmaya koyulmalıyım ya da uzaklara gidip yeni bir hayata başlamalıyım. Bir kitap yazmaya başlama düşüncesi beni dehşete sürüklüyor, anlatacak o kadar çok şey var ki nereden başlayacağımı bilmiyorum. Uzaklara gidip her şeye yeniden başlama fikri de bir o kadar ürkütücü ; hayatta kalabilmek için köle gibi çalışmak anlamına geliyor. Benim mizacımda biri için, dünyanın hali böyleyken, kesinlikle umut ya da çözüm yok. Yazmak istediğim kitabı yazabilsem bile kimse satın almayacak – halkımı iyi tanırım. Yeni bir hayata başlayabilsem bite yararı olmaz çünkü esasen ne çalışma isteği ne de topluma yararlı bir birey olma isteği duyuyorum.
"Meçhule giden bir gemi kalkar
bu limandan"
Kitabı daha yeni bitirdim belki kitabı yorumlamak için biraz daha beklemeliydim ama gerçekten kalbim çok kırık. Bu kitap beni gerçekten de çok üzdü. Adalet için çok üzüldüm, Hülya için çok üzüldüm, Sadi için çok üzüldüm, ülkemizde yaşanan şeyler için çok üzüldüm. Nermin Yıldırım bir romanında daha ülkedeki gerçeklikleri yüzümüze vurdu. Kitabı bir günde bitirdim ve bence bu hiç iyi bir karar değildi. Bir günde bu kadar acı çok fazla geldi çünkü.
SPOİLER
Bir konuşmalarında Sadi, Adalet'e 'Ölü görmediğimiz kimse ölmüş sayılmaz' demişti. Ben Adalet'i ölü görmedim bu yüzden Adalet'i ölmüş saymıyorum. Çünkü ben de sonu ölümle biten hikayeleri değil, sonunu görmediğim için hala iyi hissetmeme müsaade eden mavi hikayeleri seviyorum.
Bu romanın son sayfalarını ölene kadar açıp açıp okuyacağım. Dünyanın geri kalanı umursamasa da Adalet birisi için daha yaşayacak.
DokunmadanNermin Yıldırım · Hep Kitap · 20175,7bin okunma
کسی مرا به آفتاب
معرّفی نخواهدکرد
کسی مرا به میهمانیِ گنجشکها نخواهدبرد
پرواز را به خاطر بسپار
پرنده مُردنیست ،
Kimse beni güneşle tanıştırmayacak artık
Ve kimse beni serçelerin misafirliğine götürmeyecek de
Ama sen uçuşu hatırla
Kuş ölümlüdür.