Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
~ - Mutlu musun? + Ne miyim? Mutlu muymuşum! Ne saçma! Tabii ki mutluyum. Ne sanıyor ki? Mutlu olmadığımı mı? / 30 ~ Kızın yüzü de aynaya ne çok benziyordu. Bu imkânsızdı; ne de olsa insan kendi ışığını ona yansıtan kaç kişi tanırdı ki? İnsanlar daha çok - benzetme yapmak isteyen Montag mesleğinden ilham aldı - meşaleye benzerdi, bir esintiyle
İthaki YayınlarıKitabı okudu
Kitapların gerçek bir dostun yerini alabileceğini söylemeye dilimiz varmıyor. İnsan nefesi duvarları bile harap olmaktan kurtarırken başka bir canı neden diriltmesin! Küs bir insan bile raftaki kitaptan daha çok umut verir. Hem yanına fincan koysak da bir kitapla karşılıklı kahve içemez, koltuğumuzun altında bir dost eli gibi hissedemeyiz onu. Kitabınızla en son ne zaman film izlediniz? Oyuncuları nasıl buldu? Film müziği hakkında neler düşünüyor? Kaçılacak bir kitap olmalı yine de. Ruhumuzun ancak ona kaçtığında dinginleşeceği bir kitap. Ondan uzak kaldığımız için anlamadığımız birbirimizi. Senelerde hep yepyeni kalacak bir kitap. Bir melekten işitilen ilk defa. Bir melekle inen yeryüzüne.
Sayfa 15 - Şule, 2019
Reklam
Bebek gibi konuşan, poposunu sallayan bir sarışın olmak istemiyordu. Monroe, Arthur Miller gibi bir entelektüel, Stanislavsky tarafından yetiştirilmiş bir aktrist olmak ve saygı görmek istiyordu. Değerli bir insan olmak. Monroe makyaj yapmadan, film stüdyosundan ödünç alınmış özel tasarım kıyafetler giymeden, ünlü saçını bir eşarpla kapatıp kemik çerçeveli okuma gözlüğünün arkasına gizlenerek seyahat ettiğinde o kişi oluyordu. Bu sade, zeki, eğitimli aktrist kendine Zelda Zonk diyordu. Uçak bileti alırken veya otel rezervasyonu yaptırırken bu ismi kullanıyordu. Zelda Zonk. Kitap okuyordu. Sanat koleksiyonları vardı. Zelda Zonk, sarışın seks tanrıçası Marilyn Monroe'nun olmak istediği kişiydi.
Sayfa 215
- Bazen bir müzik duyduğumda.. Ya da bir şarkı... Bir kadın sesi O zamanlar hissettiğim şeyi bulurum. Benzer bir şeyi... Ama savaşla ilgili bir film izlediğimde, bir kitap oku­duğumda yalan gibi gelir. Yani, olmamış... Farklı bir şey olmuş. Kendim anlatmaya kalktığımda da olmuyor. Ne gerçekteki kadar korkunç, ne gerçekteki kadar güzel. Savaşta sabahlar nasıl güzeldir bilir misiniz? Muharebe öncesi Bunun, ihtimal, son sabahın olduğunu bilerek seyredersin. Dünya nasıl güzel Ve hava...Ve güneş... Olga Nikitiçna Zabelina, askeri cerrah
Sayfa 272 - kafka kitap
"O an anlıyorsun ki mutluluk "An"a ait. Küçük bir çikolata parçasının verdiği haz, yarım kiloluk kavanozun dibini görene kadar kaşıkladığın hazla aynı değil şu hayatta. İlk öptüğündeki gibi çarpmıyor yüreğin uzun uzun öperken. Bir film izleyip "Bazen gitmek gerekir" diyorsun. İşte mutluluk o "An"a ait. Otobüs terminalinde içtiğin son sigaraya. Kulaklığında umutlu melodiler, bir elinde yeni bir kitap, diğer elinde o haftanın tüm mizah dergileri camdan dağları izlediğin "An"a. Mola yerinde yediğin gözlemeye. O "An" mutlusun işte. Sonrası yok. Çünkü vardığında anlıyorsun ki dünyanın diğer ucuna da gitsen yanında götürdüğün bir şey var."
Film mi iyidir, kitap mı, diye soruyor Onüç günün birinde. Boşver filmi diyorum, kitap iyidir tuğla gibi olmadıkça. Herkes kitap okuyabilir mi, diye devam ediyor. Ulu Önder sağolsun, yüzde doksan, diyorum.
Reklam
O giderken ne yapacağınızı bilirsiniz... Kara gün dostlarınızı arar, yaşamınızı alkol buğulu geyiklere gömer, on bin kitap, yüz bin film izlemeye çalışırsınız... Ûğrenciyseniz, okulun en kazık dersine durduk yere niye kafayı takıp, nasıl tek vuruşta o dersi haklayabildiğinize kimse -kendiniz dahil- hiçbir anlam yükleyemez... Deli gibi hah sahada top koşturanlar; çeşitli kurslara yazılanlar; kibritten ev, şişe içinde gemi, marangozluk yapanlar; balık tutmaya kalkışanlar da olur... Bu, unutmaya çalışmanın hüzünlü bir deliliğidir... Onunla birlikte kendinizi de kaybetmeye çalışırsı-, nız aslında... Kendinize "Yaşam devam ediyor, geçip gide- cek" dersiniz... Unutur musunuz peki? Bu, zamanla ilgili bir şeydir... Parmağına çekiç vurmuş bir insanın, elini deli gibi sallayıp zıplaması, söz konusu acıyı asla geçirmez...
Sayfa 154Kitabı okudu
Açma düğmesine bastınız mı Televizyon başlar ve devam eder, eder, eder… Oturup bakmaktan başka bir şey yapmanız gerekmez. Oysa kitaba dikkat vermek gerekir. Kitabı hayata okur getirir. Diğer tümünün aksine, kitap sessizdir. Kitap kişiyi fon müziğiyle uyutmaz, banda alınmış kahkaha sesleriyle kulak zorlamaz ya da odanızı silah sesleriyle doldurmaz. Hepsini sadece kafanızın içinde duyabilirsiniz kitap okurken. Kitap, televizyon veya film gibi gözlerinizi, bakışlarınızı bir yerden bir başka yere götürmez. Aklınızı vermezseniz aklınızı, yüreğinizi vermezseniz yüreğinizi etkilemez kitap. Kitap, sizin yerinize bir şeyler yapmaz. İyi bir romanı okumak, romanı izlemek, romanı yaşamak, romanı duyumsamak, romanı yaşamak, romanın kendisi olmak, kısacası romanı yazmak dışında ne varsa yapmaktır.
"İzlediği her film ve okuduğu her kitap sayesinde içindeki açlığın ne kadar derin olduğunu hissetmişti.Sanki buzul çağında donmuş ve günümüzde çözülmüş ilkel bir insan gibi kaçırdığı her şeyi görmek ve hissetmek istiyordu."
Sayfa 144Kitabı okudu
Alıntıyı okuduktan sonra filmi izlemeyi tavsiye ederim.
Amerikalı ünlü matematikçi John Forbes Nash, 13 Haziran 1928’de Batı Virginia’da doğdu. Babası elektrik mühendisi, annesi Latince ve İngilizce öğretmeniydi. Sakin ve mutlu bir çocukluk geçiren John Forbes Nash, evde kendi kendine deneyler yapmaya başladığında henüz on iki yaşındaydı. Kendi başına olmayı seviyordu. O, diğer çocuklardan çok
555 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.