Venedik’li bir genç Türk korsanlarınca tutsak edilerek İstanbul’a getirilir ve köle olarak satılır. Astronomiden, mühendislikten ve resimden anladığına inanan bu genç kendine çok benzeyen bir Osmanlı tarafından satın alınır.
Padişah’ı yaklaşan tehlikeye ilişkin uyarmak ve batılılara karşı geri kalmak istemiyorsa yüzyıl önceki gibi bir rasathane yapılmasına izin vermesini sağlamayı yegane hedefi belleyen bu Osmanlı, Venedikli köleden batılıların nasıl yaşadıkları, neler yaptıkları, nelerle ilgilendiklerini duymak ister.
Yıllar geçtikçe hikayeleri onları veba salgının kol gezdiği İstanbul sokaklarına, Çocuk Sultan’ın düşsel bahçelerine, av gezilerine, inanılmaz kurtarıcı bir silahın yapımına ve hepsinden önemlisi “ neden benim ben?” sorusuna götürecektir. Hikaye ilerledikçe gölgeler yer değiştirir, sahip köle, köle sahip ve her ikisi birden tek, “ben” olurlar.
Hayranlık uyandıran, çok keyifli bir hikaye... Orhan Pamuk’tan yine bir başyapıt. İnci gibi dokunmuş hikayenin her cümlesi sarıyor insanı... Orhan Pamuk'un Mesnevi'den çok etkilendiğini biliyoruz; Beyaz Kale'deki sahip-köle ilişkisi, aynadaki suret, birbirini tamamlayan iki kişi, tek benlik göndermeleri yine Mesnevi'ye saygı duruşu...
Okuyun, beğenirsiniz...