Bize psikoterapi ve dinin birbirine benzediği yönlerini yalın bir dille anlatıyor. Din ve psikoterapinin ilişkisini anlattıktan sonra varoluşun beraberinde getirdiği kaçınılmaz nihai sorunları ele alıyor:
Ölüm
Yalnızlık
Hayatın Anlamı
Özgürlük
Hayatın anlamı, düşünen herkes için mühim bir sorudur. Çoğumuz dünyadaki varoluşumuzun kıymetli bir amacı olduğunu düşünmek isteriz. “Bu yaşadığım her şeyin bir sebebi olmalı, daha özel bir görev için dünyaya gelmiş olmalıyım.”
Yalnızlık insanın en büyük zaafı desek olur mu? Kitaptaki örnekte, ölüme bile giderken yanımızda birinin olmasını istediğimizi düşünürsek; bence evet.
Ölüm çoğumuz için korkuyu ifade eder fakat hiç mi bu düşüncenin insana faydası yok? Ölümün biçimselliği bizi yerle bir etse de, ölüm fikri bizi kurtarabilir (s.43). Ölüm riskiyle karşılaşmış insanları düşünün , hayata daha farklı bakmaya başlarlar.
Fazla ibadetin, meditasyonun, yani inanca yönelik eylemlerin özgürlüğümüze zarar verdiğini düşünüyor.
Genel olarak çoğu fikre katıldım ama kafamda bazı soru işaretleri hala var. Dinin sadece varoluş sancılarımızı bastırmak için icat ettiğimizi belirtiyor, peki sezgisel olarak hissettiğimiz duygular tamamen bir yanılsamadan mı ibaret, bundan emin değilim…
Yalom’un okuduğum ikinci kitabıydı. Şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, okuyucunun kafasını karıştırmadan düşündürmeyi, sorgulamayı başarıyor yazar. Bir oturuşta bitecek kitaplardan.
Felsefe ve psikoloji seven herkese öneririm.