Psikolojik tahliller, ruhsal betimlemeler denilse benim aklıma gelecek yazar: 'Peyami Safa' olurdu. Kitap ise "Yalnızız"ismi romanı olurdu herhalde. Ta ki ilk psikolojik romanımiz 'Eylul' u okumadan. Yalnızız isimli romanı okuduğum zamanki aldığım lezzet ile aynı doğrultuda hislerim. Sanki kitabin içine girdim, hatta bir adım ötesi sanki karakterlerin zihnine... Belki onların olayları zihninde kurmanın baş ağrısı, basimda. Bir an hissedilen bir duygunun, sayfalarca izâhı...
Oysa ki öyle değil miydi bizim hayatımız da? Hissettigimiz bir duyguyu belki sayfalarca anlatmiyorduk. Ama bizim de saatlerce, günlerce hatta yıllarca beynimizde aynı sayfa açık değil miydi takili kaldigimiz? Ne zaman kurtulacaktık açık kalan sayfalardan? Peki nasil kurtulalim ? Yırtalim mi, yakalım mı? Böyle bakılınca herkes hayatının ilk psikolojik yazari kendisi, ilk romanı ise zihninde değil miydi?
Ve aşk... Sahi neydi ask? Ulaşılmaz olan mi, ulaşamadığımız mi, yasak olan mi? Hal böyle olunca gerçek aşkın sahibi çok uzaklarda değildi belki de. Nedir bu kalbimize doldurduklarimizin sevdası?
Ya sonra ne olurdu hep beynimi kemiren soru. Aşkları ile dillere destan aşıklar kavusursa. Biter miydi büyü? Kaçıp gitselerdi uzaklara Necip ile Suat mesut olurlar miydi?
Günlük yaşamın kosusturmasindan uzaklaşıp karakterlerin sancılarını hissetmek, günlük dilde kullandığımız üç beş kelimenin, üç beş kelamın
ötesine çıkmak isterseniz keyifli okumalar dilerim.