“Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, aydınlık mevsimiydi, Karanlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana -sözün kısası, şimdikine öylesine yakın bir dönemdi ki, kimi yaygaracı otoriteler bu dönemin, iyi ya da kötü fark etmez, sadece 'daha' sözcüğü kullanılarak diğerleriyle karşılaştırılabileceğini iddia ederdi.”
Anlatılan dönem gerçekten zamanların en iyisi olmakla beraber zamanların en kötüsüdür. Fransız Devriminin kanlı yönü, şiddetin devrimin içinde ne kadar yer aldığı, devrimin kendi evlatlarını yiyerek başladığı o süreç içinde şiddetin en çok tartışıldığı dönem. Dickens, dönemi anlatırken şiddeti devrimin içinde önemli bir boyut olarak gösterir. Şiddetin devrimden soyutlanamayacağını gösteririr.
Bu öyle bir şiddettir ki öğrenilmiş şiddetin boyutlarını da gösterir. Yüzyıllar boyunca aristokrasinin elinde Fransa’da yavaş yavaş yetişen insanların içindeki birikmiş öfke duygusu patladığında aslında yoksul halkın, ezilen insanların o güne kadar kendilerine yaşatılan her şeyi ellerine güç geçtiğinde kendilerine bunları yaşatanlara yapabileceğini gösterir.