Aşk ya da başka bir şey, hiçbir şekilde kişinin kendini duyu organsız "dalgalara" bırakmasına geçerli bir sebep yok, şahsen.
Su gibi aktı resmen, yazarın dili oldukça ahenkliydi; çevirinin de büyük faydası vardır bunda tabii. Bazı tasvirler beni hem kıskandırdı hem de büyüledi. Konusu pek ilgimi cezbeden türden değildi lakin okuduğum yorumlar ışığında dili, ilerleyişi ve tasvirleri seveceğimi düşündüm; şükür ki öyle de oldu.
Baş karakter, Vladimir Petroviç, beni kitabın ortalarından sonuna değin kızdırdı; öfkeden etrafa söylendim durdum diyebilirim. Yani neden bu Zinaida aşkı, aklî düşüncelerini bile savuşturdu 16 yaşındaki ergen çocuğun? Tabi, yaşına verdikçe mantık çerçevesine oturuyor biraz olsa işin gerçeği, o zamanlar gençliğin baharlarında bu tür duygular genellikle üzerine düşünülen düşünceler arasına girmiyor...
Bitirmeden önce yazarın Zinaida'yı resmettiğini düşündüğüm satırları bırakmak istiyorum, son sayfalarda:
"Çekiciliğin, her şeyi yapabilme olanağına sahip olmanda değil, uzanacağın her yemişi koparabileceğine tam inanç beslemenden ileri gelir."