İnanamıyorum.. Bu nasıl bir yazınsal gerçeklik.. Nasıl bir imgelem ve aktarım..
Ölüme yaklaşan insanın fiziksel acıları bir yana, manevi acılarının büyüklüğü, eziciliği..
Bütün yaptıklarımızın hayatı ve ölümü bizden uzak tutan kocaman birer yalan oluşu..
"Başkalarının gözünde iyi yaşıyor görünürken hayat ayaklarımızın altından kayıp gidiyor. Doğru mu bizim şurada, şu eşyalar uğruna yaşamımızı harcadığımız? Şu anda yapıp ettiklerimiz acaba ölüm anında bize nasıl görünecek?" diyor Tolstoy.
Benim çıkarımım; ömrümüzün sonunda, "Bu hayatı nasıl daha anlamlı yaşayabilirdim" sorusunu şimdiden sormak.
O korkunç, ürkütücü, muhakkak gelecek olan 'son'a, o diğer her şeyi anlamsız kılan âna, orijine, yani ölüme ne kadar alâkadarız?
Ölümün bilgisi bizi ürkütmüyor, harekete geçirmiyor, değiştirmiyor. Oysa şu anda ekranda gezindirdiğimiz parmak uçlarımız dahil bütün uzuvlarımız bir gün hücresel düzeyde bir döngüye katılıp peyderpey çürüyecek. Bir an için sizi bu acı gerçeği düşünmeye davet ediyorum.
BU HAYATI NASIL DAHA ANLAMLI YAŞAYABİLİRİZ?
ÖLÜMSÜZ OLAN NEDİR?