Artık kendimi tam anlamıyla King severler arasına dahil ettiğim bir dönemde, okuduğum ilk kitabından bahsetmenin tam zamanı. Korku temalı her şeyi çok severim; elbette romanlarda da bu türe yönelmem kaçınılmazdı. Birkaç yıl önce ‘Medyum’ kitabının vesilesiyle Stephen King ile tanışmıştım. King’in diline aşinaysanız karmaşık ve zaman zaman dikkat dağıtıcı bir üslubu olduğunu da bilirsiniz. Kurguda bol karaktere yer vermesi ve her birini ayrıntılı şekilde anlatması okuyucuyu zorlayan özelliklerinden biridir. Bu yüzden, farkında olmadan isabetli bir seçim yaptığım için kendimi tebrik ediyorum. Yalnızca üç karakter çevresinde dönen ve kimsenin uğramadığı bir otelde sürüp giden kurgu, sadeliğiyle tam da King ile yeni tanışacaklara göre. Çok yorulmadan, asıl konuyu kavrayabilir ve nihai amacınızı gerçekleştirerek, bir an önce korkmaya başlayabilirsiniz. Dediğim gibi, konumuz otel ve herkes otellerin harika bir korku öğesi olarak kullanılabileceğini bilir; özellikle de, kocaman, dağ başında bir otelde yalnızca üç kişilik bir ailenin yaşadığı kurgularda. Hal böyle olunca, ürkmedim diyemem. Özellikle, küçük Danny’mizin oteli keşfe çıktığı sayfalarda onun savunmasız oluşundan kaynaklı, gerginliğim zirveye tırmandı diyebilirim. Başlangıç için ideal bir kitap ve bunun dışında bile, King’in en iyi romanlarından olduğunu düşünerek tavsiye ediyorum.