“Başka bir gezegene, oradaki kayaların yapısını incelemek için araç gönderebilecek kapasiteye sahip bu şizofrenik insanlık, milyonlarca insanın açlıktan ölmesini umursamayabiliyor. Mars’a gitmek, yanı başındaki komşuya gitmekten daha kolay görünüyor.” Demiş Jose Saramago 1998 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldıktan sonraki konuşmasında. Aslında
Selim tutunamadı!
Hayata değil, insanlara tutunamadı!
Topluma, kurallara tutunmaya,
Ellerinden tutulmaya ihtiyacı vardı.
Kimse anlamadı...
∆∆∆∆∆∆∆∆∆
Biyografik bir dille yazılmış şaheserin bu kadar çok okunmasının, bu kadar çok yarıda bırakılmasının, bu kadar çok beğenilmesinin, bu kadar çok eleştirilmesinin ve bu kadar çok bu kadar
İncelememe başlarken kitabı okumaya karar verirseniz tüm ön yargılarınızı ve bağlılıklarınızı bir kenara bırakıp kitaba öyle başlamanızı tavsiye ederim. Eğer din,ırk ve millet kategorileri sizin için birer tabuysa bu kitap sizi rahatsız edecek içeriğe sahip nitelikte.
Kitap çok çarpıcı ve sarsıcı olmasına rağmen,o kadar anlaşılır ve sade bir dil
Sana bakmak için bi sürü neden sayabilirim.Öyle ki tanıyorum artık seni.Üzgün olduğunda hemen anlıyorum mesela.Çünkü üzgün olduğun zaman hemen savunmanın arkasına saklanıyorsun.Ve mutlu olduğunda ise her yerin mutlu oluyor.Saçın bile.Bütün varlığınla naziksin tanrı artık böyle insan yaratmıyor sanıyordum.İçtensin,ruhun nasılsa sen de öylesin ve bu özelliğin çok korkutucu olabiliyor.🌠
Rus Klasikleri= Dostoyevski
Hikaye= Çehov
Neredeyim ben? Burası neresi? Evime, evime gitmek istiyorum!
Bir taşra kasabasında bulunan bir akıl hastanesinde geçen bir olayı, bir söyleyişi, bir çatışmayı anlatmaktadır. Hastanede bulunan eğitimli İvan Dmitriç ile doktor Andrey Yefimıç ile arasnda geçen felsefi konuşmalar daha kitabı elinize alır
Mevlana gerçekten nasıl biriydi? İyi mi yoksa kötü mü? Allah'a şirk koştu mu? İnsanlara zararı oldu mu?
Bu incelemede Mevlana'nın hayatı ve kişiliği üzerine konuşmayacağım. Kitap Mevlana'nın Mesnevi eserinden hikayeler almış. Ben de bunun üzerine dikkatimi çeken bir noktayı belirtmek istedim. Bu yorumum tamamen
Yeni doğan her çocuk, tanrının insandan umudunu kesmediğinin kanıtıdır diyen yazarımızın bu düşüncesine paralel olarak; her çocuk insanlığın kurtuluşu için yeni bir umuttur diye düşünürüm çoğu zaman. Hal böyleyken biz yetişkinler içimizdeki çocuğu ya öldürürüz ya da ruhumuzdaki odalardan birine kilitleyerek, onu orada tutuklu bırakırız.
“Ne en güçlü olan tür hayatta kalır, ne de en zeki olan; değişime en iyi adapte olabilendir hayatta kalan” demiş Charles Darwin , evrimle ilgili en meşhur kavramlardan birisidir bu söz. Canlıların uyum başarısının zamanla artmasını sağlayan bir doğa kanunu gibi. İşte kitabımızın kahramanı olan karışık ırklı, karışık ruhlu bir köpeğin (buck) evcil
1883 senesi yazında, sıcağın kasıp kavurduğu bir yaz gününde buz gibi biri olarak doğuyorsunuz. Prag'da Almanca konuşan bir Yahudi ailenin, 6 çocuğundan en büyüğüsünüz. İki küçük kardeşiniz bebeklik döneminde ölüyor. İkinci Dünya Savaşı'ndan birkaç yıl önce hayatınızı kaybediyorsunuz. Ardından üç küçük kız kardeşi toplama kamplarında ölüyor.
Kitabı çok çok çok beğendim. Zaten bir sürü de alıntı paylaştım . Bu konuda da eleştiriler aldım "Her satırı da paylaşacak mısın?" gibi acımasızca idi bazıları ;)
Özetlemesi, incelemesi benim için çok zor bir kitap..
Evet belki ebat olarak küçük ama etkileri sarsıcı, büyük ve derin..
Sadece bir olayı anlatmıyor çaresiz bir adamın
Elbette kitabın sayfaları bitecek. Ve o zaman bir ben daha olacak benden; kendimden saklanmam gereken.
Birkaç sayfa okuyabildim bugün. Hiç okumamaktan iyidir ya da hiç okumamakta lazım gelebilir insana bilemiyorum. Bilmemek isterdim belki o zaman karşıma çıkan her şeyi hakikat olarak görebilirdim. Her bakan göremeyebilir, Fakat her gören baktığını anlar.
Edebiyatın var bi’ korkutucu tarafı. Biraz kendini bulmak biraz kaybetmek gibi
En karanlık noktası ise; gündelik hayatta ne kadar mutlu olsanız da, okuyan herkesin intihar ettiği depresif bir kitaptaki en mutlu karakter gibi hissediyorsunuz.
Ondandır bu bilinmezlikte altını çizip okumam. Kimi zaman bir satır, okunmuş bütün kitaplara bedeldir. İki satır, iki kelime birçok şey anlatır insana. Anlatmak ile kalmaz hatırlatır. Ruhunu açıklayamadında tercümanı okur.
Ve ben bu derinlikte, şiirsiz yaşayan insanlar gördüm, şiire; uçurumun kenarında tutunanıda.
"Çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz."
Satranç bir insanın hayata tutunmasını sağlayabilir ve onun hayatını kurtarabilir mi? Hayata tutunmamızı sağlayan şeyler bizi daha farklı bir felakete sürükleyebilir mi? Kurtuluş sandığımız, sıkı sıkıya tutunduğumuz şeyler bir süre
Gündüz Vassaf tan önce incelemeye başlamak bence doğru olacaktır. Kendisi yazar ve psikolog. Amerika da dünyaya gelmiştir. Türkiye nin en iyi kolejlerinden Robert Koleji nden mezun olmuştur. Sonra edebiyat, tarih ve psikoloji alanında eğitimini tamamladı. Yazarı, eğitimini aldığı psikolojiden ziyade tarihe psikolojik bakış açısı ile empatik yaklaşımı