Falih Rıfkı Atay etkinliği kapsamında yapacağım ilk incelemem olacak. Etkinlik için Link: ->> #27899814
Tarihi bir yolculuğa hazırlanın; geçmişe, bir İmparatorluğun Çöküşüne ve kaybedilen topraklarda yaşanan büyük acılara tanık olacağız. .
Daha önce,
İnsanın ne değeri olabilir,
evsiz barksız,
yersiz yurtsuz,
bayraksız,
ne değeri?
Her ne kadar kendimi inceleme yazma konusunda yeterli görmesem de bu kitabın incelemesini yazmadan geçmek istemedim. Filistin şiiri ve kavga şairleriyle tanışmam kısa bir süre önce bir hocamın vesilesiyle ve Mahmud Derviş'in şu şiiriyle (
Bu gün kendim için ne yaptım? :)
1 : Çavdar tarlası çocukları /j.d Salinger
2 : Veronika ölmek istiyor / Paulo Coelho
3 : Kara ölüm / orta çağda veba / Sean Martin
4 : Hayatta kalma güncesi / Doris Lessenıng
5 : Altıncı yok oluş / Elizabeth Kolbert
6 : Kudüs için ölmek / Dıeter Breuers
Sizde yapın hep iyi geliyor :))
Dehşete düşüyorum kardeşler..
Kendi alanında uzman bir çok doktor arkadaşımla uzun süredir "Lgbt" hakkında derin araştırmalar yapıyoruz.
Ve özet olarak size sadece şunu söyleyebilirim..
Her mevzu bizi bir tek ayete çıkardı.
Bakara suresi/223.ayeti celile.
"KADINLARINIZ SİZİN TARLANIZDIR!"
Şimdi bir çok kişinin kafasında aynı
Yine geldi aklıma kustalların en özgürü ve en mahzunu. Nedir ki özgür olmak? Caddelerinde ve sokaklarında serbest adımlar atmak mı? Yoksa gökyüzüne yakınca yaşamak mı? Hatta yok sayıldıkça daha da var olmak mı... Sahi var olmak için ölmek, özgürce yaşamak için esir olmak.. Ve dahi örnekler gözümde sadece Kudüs'ü anımsatır.Küdüs ki acıların ev sahibi,yanlızlığın başkenti... Ah yıllarca sokaklarında helal pazarlıklar, güzel dostluklar yaşanmasını bekleyen ve anne gözyaşlarının yağmura karıştığı günlerde caddelerine acının yansıdığı kadim şehir. Anne demişken gerçek şudurki dünya aklınca kimsenin anne olmak istemeyeceği ancak acı tahtının en üstünde, evladına kavuşmak isteyen annelerin oturduğu yerde, dil susar acı anlatır kendini, işte dava burada başlar bu davaya er yetiştiren annelerin yüreği burada kavrulmaya başlar. Başı hep öne eğik annelerin şânı da bu değilimdir? Kudüs'ün temellerine temel katan bu değil midir?Bundan güç alarak "Gel anne ol çünkü anne bir çocuktan bir Kudüs yapar." diyen Pakdilin de yürek sancısı ve tutkusudur bu.
Hakkında ne söylenirse söylensin bugün Kudüs yüreği, dua makamında ninnilerle yetiştirilen ve sevdası olmayanın davası olmazmış fısıltısına ayak uyduran yorgun gövdeli çocukların içinde çarpar durur. Onlar farklıdır çünkü kıymeti çocukluğa değil mukkades olana verirler.Dar sokaklı yollarında soluksuz koşar, koşarda yorulmazlar.
Zehra Bayram
İnsanların ıstıraplarından ve bağlılıklarından bir esaret zinciri yaratılmıştı. Yoksullar, kiliseye minnet borcu ile bağlanmaları için besleniyor, giydiriliyor ve barındırılıyordu; yetimhanedekiler kilisenin kucağında kalmak üzere yetiştiriliyordu; hastalar kilisenin kalıpları ve buyrukları dahilinde ölmek üzere tedavi ediliyordu. Erkekler fanatikti, kadınlar canice kurban ediliyorlardı ve hepsi, Tanrı'nın yarattıklarının iyiliği için güzelleştirdiği bir dünyadan feragat ederek, Roma'ya hizmet etmek, onun kutsallığını kanıtlamak, gücünü onaylamak ve despot kilisenin hakimiyetini yaymak için sürtündüğü yeri yara yapan ağır haçı taşıyorlardı.
İnsanlığın iyiliği için çok az şey yapıyordu; Tanrı'nın şerefi içinse daha da az. Acıyla, kanlı terlerle, yaşamı israf ederek binlerce yol açılıyordu; dağlar göğüsleriyle yarılıyor, altlarındaki kayalar parçalanıyordu ve bütün bunlar ne içindi? Bir Ruhban sınıfı, Moloch'a benzeyen kilisenin saltanatını genişletsin, tam anlamıyla hükmedici bir saygınlık içinde dimdik ayakta kalsın diye.
Böyle olmayacak. Tanrı Roma'nın yanında değil ve insanların kederleri Tanrı'nın Oğlu için susarsa, o, bir zamanlar lanetli Kudüs'teki suçlar ve felaketler için yas tuttuğu gibi kilisenin zalimlikleri ve hırsları yüzünden yas tutmayacak mı?
Bitti.
Oysa yıllar sonra bir kitaba bitme diye yalvarmak istedim.
Elime aldığım ilk günü hatırlıyorum, nasıl da korkutmuştu gözümü, hatta grupla okursak daha kolay biter düşüncesiyle bir okuma grubu oluşturmuştum. Kitap içine öyle çekti ki, hangi şartlar altında olursak olalım okurmuşuz meğer...
"... kitaplara giderek daha fazla
"Geçmişin ölmek istemediği, geleceğin doğmayı reddettiği bir bölge"de, yaşlı adam kenarları iyice yıpranmış, sararmış Mushaf'ın önünde, kurumuş ve çatlamış dudaklarını kıpırdatıyor usulcacık. Mushaf'ın sayfalarını incitecekmişçesine özenle çevirip, ileri geri hafif kıpırdanışlarla, hayatın damarlarını çatlatacak bir coşkuyla
Gerçekten ölmüş olabilir miydi? Kim ölmek için kendini çöle atar ki? Kim ölmek için yola çıkar ki? Belki de asıl sorulması gereken soru şu: Kim yol için ya da "yolun ötesi" için ölmeyi neden göze alır ki?
1095'te Kudüs zayıf düşmüş Fatimilerdeyken Küçük Asya (Anadolu) Türklerin elindeydi. Bizans hükümdarı I. Aleksios doğudaki kiliseleri savunmak için Batı'dan yardım istedi, bunun üzerine Papa II. Urbanus ilk Haçlı seferini ilan etti. İlk girişim karman çormandı ve başarısızlıkla sonuçlandı: Köylüler ve alt kademeden soylulardan oluşan dev kitleler Keşiş Pierre adındaki bir rahibin önderliğinde yola koyulmuş, binlerce kişi yolda ölmüş. açlıktan ölmek üzere olan güruh yol üzerindeki kasaba ve çiftliklen yağmalamış, en sonunda da Türk okçuların ellerinde yüz kızartıcı bir mağlubiyet yaşamışlardılar.