Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ne var ki mesele, mücerred lisan meselesi değil ki! Mesele ilim meselesi, hatta irfan meselesi. Büyük bir medeniyetin inşasını mümkün kılan metafiziğin o muhteşem gramerine muttali olmak meselesi
Çok net.
Eğitim meselesi "Anadilde eğitim" ve ''Anadilin öğretilmesi" farkı iki şey­dir... ''Anadilde eğitimi", diğer bir ifadeyle, tüm eğitimin Türk­ çeden farklı bir dilde yapılmasını, doğru bulmam. Lisan, bir milleti birleştiren en önemli husustur. Bu lisan Türkçe olmalıdır, nüfusun çok büyük çoğunluğunun ortak lisanı olduğu için. ülkemizin ve milletimizin birlik ve bütünlüğü için önemlidir. Ancak, ülkemizin dil, kültür ve lehçe zenginliğini korumak adına, devletin, talebe bağlı olarak, seçmeli ders olarak bu dil ve lehçeleri öğretmesi kanaatimce makuldür, doğru bir adımdır.
Sayfa 189 - doğan kitap
Reklam
Bu memlekette ilim adamı yetişmemesine değil, yetişmesine hayret edilir. İlmin ifade vasıtası, lisandır. Türkiyede, bugün kararını bulmuş bir lisan var mıdır ki, ilim olsun?
Sayfa 46 - Yağmur YayıneviKitabı okudu
Lisan Meselesi
Lisanımız İslâm harfleri ile doğup neşv-ü neva bulmuş bir İslâm lisanıdır. Türkçe kelimelerin kısm-ı azamı Kur'ân-ı Kerim ve Sünnet kaynaklıdır. Kur'ân ve Sünnet kökenli olmayan kelimelerin de muhtevast ve mana sınırları İslâm itikadı esaslarına göre teşekkül etmiştir. Umumiyetle dünyada da yazının itikadi olarak telakki edilip böylece istimali sebebi iledir ki, dinini değiştiren bütün topluluklar kullandığı harflerini de değiştirmişlerdir. Türkçe'nin İslâm harflerinden başka bir yazı ile imlâsı ve ifadesi mümkün olmadığı için Kur'an harflerine rücu etmemiz, lisanımızın geleceği ve selâmeti cihetiyle artık elzemdir. Bunun Türkiye'nin bekasını isteyen ve Türk Milleti'nin tarihten silinmesini arzu etmeyenler tarafından artık anlaşılması gerekir.
Sayfa 27 - Tiyo YayınlarıKitabı okudu
"Ehemm-i kâr u bârın hidmet-i dîn-i mübîn olsun" [En çok önem vereceğin işin, faaliyetin din hizmeti olsun. Bir kimseye para versen, bir iyiliktir; ihtiyacını görür, sevap kazanırsın. Karnını doyursan da öyle; iş sağlasan da, evlendirsen de vesaire... Bütün bunlar iyidir, sana sevap kazandırır, tamam da, eğer onun dinine hizmetin olursa; onun doğru yolda olmasını sağlarsan, imanını kurtarmasına hizmet edersen meselâ, sonsuz felâketten kurtulup sonsuz saadete kavuşmasına sebep olmuş olursun ki bundan âlâ iş mi olur? Hepsi önemli ama bu en önemli. İşte ehemm ve mühim kelimeleri kullanımımızda olursa önemli, daha önemli ve en önemli kavramlarını idrak etmemiz de kolayca mümkün hâle gelir. Lisan meselesi bundan dolayı mühim değil, ehemm cümlesinden işte! İrfan ehli tasavvufu şöylece tarif etmiş: "Ehemmi mühimme tercih". Şimdi bunu iyice anyalabilmek için kelimelerin gücüne ihtiyacımız ortada değil mi ?]
Sayfa 224
RIZA NUR'UN GÖNÜLLÜ SÜRGÜNDEN TÜRKİYE'YE DÖNMESİ Mustafa Kemal'in ölümünden sonra 30.11. 1938'de deniz yolu ile Türkiye'ye döndüğünde rıhtımda Atsız ve eşi Bedriye Hanım karşılamış, yakın dostu ve meslektaşı Prof. Dr. Mazhar Osman Uzman’ın tahsis ettiği, Taksim'de Şehid Muhtar Caddesi'ndeki apartmanlardan
Reklam
sürç-i lisan 1
allah'ım ey kafa dengi allah'ım espri anlayışına sığınaraktan yazıyorum ölüp yanına geldiğimde bu şiir başıma iş açmasın n'olur rahmansın, rezzaksın, muğnisin, canımın içisin zerre yalanım varsa mürted olayım gerekirse berbat olayım vaktin malikisin, ezelin öncesi, ebedin sonrası ey sistematiğine tav olduğum, sen ki rızkınla ne bolsun bu sene kurban kesemiyorum haberin olsun ya rab, ey devamlı tölerans geçen ya rab bu sigara işini ne yapacağız, şu kanser işine bir el atsan bir de bu amerika meselesi var, bunlar hep canımızı sıkıyor göster bu puştlara, zalımlara sen kimsin şükürler olsun sana ki, bildiğimiz üzere müntakimsin hacca ihtiyarlayınca gitsem, hatta hiç gitmesem çok kalabalık ilham geldiğinde namaz kılsam orucumu bazen bozsam, dilberlere çaktırmadan baksam diyorum seni çok seviyorum ayrıca beni güzele karşı savunmasız eylemişsin bütün bu şekerliklerden sana sığınıyorum
Sayfa 116 - Sokak KitaplarıKitabı okuyacak
Vasıtî; Tevbe-i nasuh, günahtan gizli ve açık hiçbir iz bırakmaz. Cürcani; Tevbe-i nasuh, kalp ile pişman olmak, lisan ile af dilemek ve bedenle (günah işlemekten) vazgeçmektir.
Atsız’ın Atatürk ve Cumhuriyet hakkındaki görüşleri
Atsız’ın Atatürk hakkındaki görüşleri inişli çıkışlıdır. 1930’ların ilk yarısında sık sık, Atatürk’ü yücelten ifadeler kullanmış, 1950’lerde bazı olumsuz görüşler ileri sürmüş, 1960’tan itibaren de Atatürk’e olumlu gözle bakmış, onu tarihimizin kahramanları arasında saymıştır. Atsız’ın Atatürk, cumhuriyet ve inkılaplarla ilgili görüşlerini tarihî
Heyet-i Temsiliye, Ziraat Mektebine yerleştikten sonra, Beşinci Ordu erkânı ile birlikte bütün vilâyetlerle temasa geçildi. Kongrelerde verilen kararlar neticesi, her vilâyetten gelecek beş murahhasla, İstanbul'daki Meclis-i Meb'usan âzâlarının "Türki ye Büyük Millet Meclisi" adıyla bir hükümet kurmalarına karar verildi. Bu
Sayfa 71 - Kitabevi Yayınları, 10. Baskı: İstanbul 2021Kitabı okuyacak
Reklam
Ben fıtraten iki şeyden çok inciniyorum. Biri firaktan, biri adavetten ruhum çok müteellim oluyor. Mümkin olduğu kadar kaçıyorum. Onun için fanî dünyanın firaklı işlerini, sevimli muvakkat dostlarını bırakıp; firaksız, bâki şeyleri bulmak niyetiyle inzivaya girip hayat-ı içtimaiyeyi ve siyaseti bıraktım.. Ve dahilde adavet ve münakaşalara bir vesile olan fürûatı değil, belki bütün nev-i beşerin en ehemmiyetli meselesi olan erkân-ı imaniyeyi ve beşerin medar-ı saâdeti ve umum İslâmın esas ve rabıta-i uhuvveti bulunan Kur'ânın hakaik-i imaniyesini bulmak ve muhtaçlara buldurmaya hayatımı vakfettim. Hatta değil yalnız Müslümanlarla, belki dindar Hıristiyanlarla dahi dost olup, adaveti bırakmaya çalışıyorum. Harb-i umumî ve komünizmin altındaki anarşistlik tehlike ve tahriplerinin lisan-ı hal ile: “Dünya fânidir, firaklarla doludur!.. Ey insanlar adaveti bırakınız! Geliniz, Kur'ân dersini dinleyip, birleşiniz!.. Yoksa sizi mahvedeceğiz!” diye benim mezkûr iki vaziyetimin haklı olduğunu gösteriyor...
Tek lisan meselesi bile Türkçülüğü ayakta tutmaya yeter, diyordu. Genç Kalemler Mecmuası, işin büyük bir kısmını halletmiş sayılır, bırakın, Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçede karşılıkları bulunanlarından vazgeçmeyi, en ziyade lisanımızdan Arapça ve Farsça kaidelerin atılmasını müdafaa ettikleri ve böyle yaptıkları için, muvaffaktırlar.
Lâyihanın en umumi meselesi dil meselesidir. Araplar diyorlar: Biz Türkçe bilmiyoruz. Şimdiye kadar Türk hükûmeti bize kendi dilini öğretmedi, öğretemedi, şimdi den sonra da öğretemez, hem Türkçe öğrenmeyi kendimize gerekli de görmüyoruz. Türkçede bize fayda getirecek asâr yok. Türkçe, Arapçadan daha mükemmel, daha medenî bir dil değil; Türkçe
60 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.