Bu yüksek ve sanırım kubbeli salon, bütün hepsinden daha ağır basıyor; loş yüksekliğiyle, hiçbir zaman aydınlatılamayan köşeleriyle, yerlerini tutacak başka hayaller vermeksizin, insanın bütün hayallerini emiyordu. İnsan orada çözülüp dağılmış gibi oturuyordu; büsbütün iradesiz, düşüncesiz, isteksiz, aciz. İçi boş bir mekan gibi oluyordu insan.