Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Bin minnet, bin şükran sana ey sevgili ve ebedi Başkomutanım…
BÜYÜKLERİN EN BÜYÜĞÜ “GAZİ M. KEMAL"E Yüzyıllarca süre zavallı Türk, gaddar sultanların ökçeleri altında ezilmiş, galip geldiği zamanlarda fethettiği beldelerde bile kötü idarelerin perişanlığından ve acz ve gafletten mağlup zilleti çekmeye mahkûm bırakılmıştı. Bütün hayatında bir kürek mahkûmu sefaleti ile beli bükülmüş, uğursuz baskı
Mustafa Kemal Atatürk 29 ekim 1938de türk ordusuna sesleniyor.
“Zaferleri ve mazisi insanlık tarihiyle başlayan, her zaman zaferle beraber medeniyet nurlarını taşıyan kahraman Türk Ordusu! Ülkesini, en bunalımlı ve zor anlarında, zulümden, felaket ve sıkıntılardan ve düşman istilasından nasıl korumuş ve kurtarmışsan, Cumhuriyet’in bugünkü feyizli devrinde de askerlik tekniğinin bütün modern silah ve araçlarıyla donanmış olduğun halde, görevini aynı bağlılıkla yapacağından hiç kuşkum yoktur. Bugün, Cumhuriyet’i, durmaksızın artan büyük bir gönenç ve güç içinde idrak eden büyük Türk milletinin huzurunda, kahraman ordu, sana en içten şükranlarımı beyan ve ifade ederken, büyük ulusumuzun övünç duygularına da tercüman oluyorum. Türk vatanının ve Türklük topluluğunun şan ve şerefini, dahili ve harici her türlü tehlikeye karşı korumaktan ibaret olan görevini, her an yerine getirmeye hazır ve amade olduğuna, benim ve büyük ulusumuzun tam bir inanç ve güvenimiz vardır. Milletin orduya bahşettiği en son sistem fabrikalar ve silahlarla, bir kat daha güçlenerek büyük bir kendini adamışlık ve ölümü hiçe sayarak, her türlü görevi yapmaya hazır olduğundan eminim. Bu kanıyla; kara, deniz, hava ordularımızın kahraman ve deneyimli komutanlarıyla subay ve erlerini selamlar, takdirlerimi bütün ulus önünde açıklarım. Cumhuriyet Bayramı’nın, on beşinci yıl dönümünüz kutlu olsun.”
Sayfa 458 - Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, III. Cilt, Atatürk Araş. Merk., 5. Baskı, Ank., 1997, s. 331Kitabı okudu
Reklam
londralı gazetecinin dalga geçtiği telgrafın düzeltilmesi hakkındadır.
Türk Kurtuluş Savaşı'yla ilgili inceleme yapmak için 1921'de Türkiye'ye gelen bir İngiliz gazetecisi Londra'daki gazetesine çektiği telgrafta, "Ankara, dağlar arasında bir bataklıktır. Bu bataklığın içinde bir yığın kurbağa, başlarını havaya kaldırmış, durmadan ötüp durmakta ve dünyaya meydan okumaktadır" diyor ve gördüğü yoksulluk nedeniyle bağımsızlık mücadelesiyle alay ediyordu. Yabancı gazetecilerin yurt dışına gönderdikleri tüm haberleri denetleyen Basın Yayın Genel Müdürü Ahmet Ağaoğlu bu telgrafı okur ve şu biçimde değiştirerek İngiliz gazeteciye geri verir: "Ankara, Anadolu'nun ortasında çorak, bakımsız ve kerpiç evleri olan küçük bir kenttir. Bu kentte bir avuç kahraman, 'uygar' Avrupa'nın baskı ve zulmüne karşı isyan ederek, ulusal bağımsızlıklarını korumaktadır.''
Sayfa 245Kitabı okudu
Boğazlıyan Kaymakamı KEMAL BEY
Üstünde "Daire-i Umur-1 Askeriye" yazılı ve bir zafer takı gibi süslü Harbiye Nezareti kapısından çıkan süngülü bir müfreze askerin ortasında, yüzü gözü solmuş, üstünde be yaz bir gömlek bulunan, takriben 35 yaşlarında, mağdur Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey görünmüştü. Yavaş yavaş yürü yor, şimdiki Rektörlüğün önündeki darağacına yaklaşıyordu. Oldukça metin ve sâkindi. Mukadderatına kendisini teslim etmiş gibi idi. Son sözünün olup olmadığı sorulunca, o halka hitap etmişti: Sevgili vatandaşlarım, ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri yerine getirdim. Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki ben masumum, son sözüm bugün de budur, yarın da budur. Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa kahrolsun böyle adalet! Bu ses sanki uzak dağlara gitmiş, çarpmış ve oradan aynen geri gelmiş gibi, halkın ağzında tekrar edilmişti: - Kahrolsun böyle adalet! Kemal Bey sözüne devam ederek: Benim sevgili kardeşlerim, asil Türk milletine çocuklarımı emanet ediyorum. Bu kahraman millet, elbette onlara bakacaktır. Vatan uğrunda cephede ölen bir insan gibi şehit gidi- yorum. Allah vatan ve milletimize zeval vermesin... Âmin.
Sayfa 334
Mustafa Kemal'e
Nihayet son savaşın feci hezimeti onu bütün bütün kırdı, bütün bütün yıktı. Hiçbir milletin görmediği kahredici medetsizlikler, yırtıcı çaresizlikler göğsüne yığıldı. Öyle musibetler ki en metin, en dayanıklı milletleri hemen yıkarlar ve mutlaka ezerlerdi. Türk'ü de pençeleri altında baş aşağı ve hayatsız bıraktılar, harap ve kahrolmuş yere serdiler. Artık çöküş ve dağılma mutlak ve muhakkaktı... İşte doğar doğmaz etrafına harikalar ve mucizeler saçan güneş gibi sen o zaman bu karanlık içinde doğdun ve ancak o zamandır ki başında bir kahraman görünce tarihin kaydetmediği büyüklükleri meydana getirecek bir tabiatta yaratılmış Türk kendini sana kavuşunca buldu. En kuvvetli milletleri yıkmış, harap etmiş bir savaş ve mağlubiyetten sonra bir işaretinle tekrar canlandı, bir emrinle tekrar dikildi ve nefes alamayacak zannolunurken tekrar savaşa başlayarak muzaffer oldu.
İngiliz Tezgâhı
Tanin ve Tehvid Gazeteleri, Şeyh Sait'in bildirilerinin İngiliz uçaklarından atıldığı yazınca Lindsay kaleme sarılıp Dışişleri Bakanlığı'na şöyle yazacaktır. - "… Ayaklanmadan önce İngiltere'den yardım istenmiş, fakat teklif ret edilmiştir.!" Türk makamları da Fransız makamları da bu teklifin reddedildiği kanaatinde
Sayfa 115 - Bilgeoğuz YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Ben Denizli gibi az bir zamanda, bize ve Risale-i Nur'a metin kahraman sahipleri ve kardeşleri verdiği için elimden gelse kemal-i sürur ve sevinçle onların mübarek hapishanesinde bakiyye-i ömrümü geçirmek istiyorum. Bizimle çok alâkadar ve hapishanede görüştüğümüz veya bana hizmet eden Beylerbeyli Süleyman ve Tavaslı Mehmed Çavuş gibi ne kadar dostlar varsa hepsine çok selâm ediyorum ve her vakit manevî kazançlarımıza ve dualarımıza dâhildirler.
Vecihi Hürkuş ve kahraman Türk havacılarına selam olsun!
Fransız Franklin Bouillon, Yunanların zulümlerini görmesi için yanına refakatçi bir subay verilerek cephe hattına yollanmıştı. Fransız diplomat Eskişehir çevresinde bir uçağımızı gördüğünde hayrete düştü. Motoru ve kanatları farklıydı ve özel karışım bulunamadığı için bu kanatlar patatesle kaplıydı. Süzüle süzüle çılgınca bir cesaretle uçuyordu. Fransız diplomat, takdirini gizleyemedi ve şöyle dedi: "Ne delice kahramanlık! Elbette kazanırsınız azizim."
Düşman sadece dışta değil ki
Ünlü gazeteci yazar Refik Halit Karay, dalgasını geçiyor ve yazısını şöyle bitiriyordu: "Hangi teşkilat, hangi kuvvet, hangi kahraman? Kuzum Mustafa, sen deli misin?" Mustafa Kemal hepsine cevabını tarihe geçerek verecekti.
Türkiye Sinemasında Karlı Bir Doruk: ‘Ağrı Dağı Efsanesi’
Yönetmen: Memduh Ün Senaryo: Lütfi Akad, Duygu Sağıroğlu, Memduh Ün Görüntü Yön: Gani Turanlı Sanat Yön: Duygu Sağıroğlu, Güven Öktem Müzik: Yalçın Tura Oyuncular: Hakan Balamir, Fatma Girik, Hayati Hamzaoğlu, Yavuz Selekman, Reha Yurdakul, Hüseyin Peyda, İhsan Yüce, Nuran Aksoy, Coşkun Göğen, Hikmet Taşdemir, Atıf Kaptan Yapımcı: Memduh
Reklam
Osmanlı Padişahları
Ali Canip Yöntem'in, liselerin dokuzuncu sınıflarında okutulan "Edebiyat" adlı kitabında bir kayıt, "... O aralık Abdülmecid tahta geçmişti. Bu, her Osmanlı pâdişâhı gibi gafil ve bîçâre bir adamdı..." Ali Canip Yöntem, câhil zamane dalkavuklarından birisi bulunsaydı, bu sözün belki o kadar ehemmiyeti olmazdı.
Halit Refiğ, Kemal'in son çıkan romanı (Büyük Mal) ı çok beğendiğini, (Devlet Ana) dan sonra en kuvvetli eseri olduğunu söylüyor. Metin Erksan sözü (Rahmet Yolları Kesti) ye getirdi. - Yaşar Kemal'in (İnce Memet) inde kahramanlaştırdığı eşkiyayı, gökten indirip ayakları üzerine dikiverdi. Eşkiya eşkiyadır, eşkiyadan kahraman olmaz, dedi ve bunu Anadolu gerçekleri ile bu kitapta ispatladı. Kemal ağabey! Dedi. 10 Ocak 1971 Pazar
Sayfa 500Kitabı okudu
Ciwan Haco, Kamkars, Leyla Fariqi. Nilufer, Rojin, Aynur'u ve Zazaca soyleyen Metin-Kemal Kahraman kardeşleri severek dinliyorum.
Sayfa 160
Almanya’ya Türk Dersleri Önemli Bir Medya Olayı Olarak Türk Bağımsızlık Savaşı, 1919-1923 Alman milliyetçiler için I. Dünya Savaşı ve Alman-Osmanlı ittifakı, kıyamet ölçeğinde bir felaketle sonuçlandı -gerçek anlamda bir kıyamet, çünkü zamanın yergi dergilerindeki görseller Almanya’nın üzerinde mahşerin atlıları tasvirleriyle, Almanya’yı
“Türk Kurtuluş Savaşı’yla ilgili inceleme yapmak için 1921’de Türkiye’ye gelen bir İngiliz gazetecisi Londra’daki gazetesine çektiği telgrafta, “Ankara, dağlar arasında bir bataklıktır. Bu bataklığın içinde bir yığın kurbağa, başlarını havaya kaldırmış, durmadan ötüp durmakta ve dünyaya meydan okumaktadır” diyor ve gördüğü yoksulluk nedeniyle bağımsızlık mücadelesiyle alay ediyordu.Yabancı gazetecilerin, yurtdışına gönderdikleri tüm haberleri denetleyen Basın Yayın Genel Müdürü Ahmet Ağaoğlu bu telgrafı okur ve şu biçimde değiştirerek İngiliz gazeteciye geri verir: “Ankara, Anadolu’nun ortasında çorak, bakımsız ve kerpiç evleri olan küçük bir kenttir. Bu kentte bir avuç kahraman, ‘uygar’ Avrupa’nın baskı ve zulmüne karşı isyan ederek, ulusal bağımsızlıklarını korumaktadır.”
Sayfa 277
16 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.