İki asırdır, bu ülke bizim elimizden alındı. İki asırdır bu geminin kaptanı bu ülkenin has çocukları değil. Ve ürpertici nokta şu başımıza ne geldiğini bilmiyoruz bile! Oysa bir toplumun başına gelebilecek en büyük felaket; başına ne geldiğini bilmemesidir, daha kötüsü, bilemediğini de bilmemesidir. En kötüsü ise celladına aşık edilmesi tasmalı çekirgelere dönüşmesidir.
Değerli araştırmacı Nejat Birdoğan da Aleviliğin kendine özgü bir din olduğunu söylemektedir:
"Tek amacı, "insanı mutlu kılmak" olan bağımsız bir dinle karşı karşıyayız. Birtakım iyi düşünceli arkadaşlar bu din kavramına karşı gelebilirler. Ama unutmamak gerekir ki toplumun düzenini sağlayacak kuralların bütünü; ya insan yasalarıyla gelir, ya da binlerce yıllık eski inanç yoluyla bugünleri bulur. Alevilik, kökenini oluşturan hiç bir eski dinde ateist değil. Bir yaratıcıya inanıyor. Adı ne olursa olsun bir büyükerkin varlığına saygı duyuyor. Her eylemde o gücün himmetini diliyorsa ve onu mutlu etmek için uğraşıyorsa o kurallara din denecektir(...)
Alevi dini (...) eski Asya dinlerinin uzantılarından oluşmuştur. Zaman, o inançtan olan insanları kimi yıkıcı olaylar karşısında bir araya getirmiş ve bu ezilen insanlar böyle bir dini ortaya çıkarmışlardır".[4]
hayâle yer yok, karıcığım
burda nasıl yaşanıldığını düşünmeğe çalışma sakın aklın
ve hayalin ötesinde bir yer burası
ne metrekareyle ölçülür
ne de metreküple
bir acıklı hikâyeyi bıçağının ucuyla çözmek isteyenle
kaleminin ucuyla çözmek isteyeni koymuşlar aynı yere
altı metrekarede
saçı sakalı öfkesi nefreti öcü ve acısıyla
tam on kelle çetin adam
çetin
ve çetrefil
bak ki kurtlar gibi paralamışlar birbirlerini
bak ki kuzular gibi mışıl mışıl
Baker Sokağı'nın sisinden yeni kurtulmuş bir adam olmanın tüm coşkusuyla, "Ne ferah, ne güzel evler, değil
mi?" dedim.
Ama Holmes kaşlarını çatıp başını iki yana salladı.
"Ne, biliyor musun, Watson?" dedi. "Benimki gibi
farklı bir zihne sahip olmanın lanetlerinden biri de,
baktığım her şeyde kendi branşımdan referans almam.
Sen şimdi bu tek tük evlere bakıyorsun ve güzelliklerinden etkileniyorsun. Bense onlara bakıyorum ve bir suç
işlemek için ne kadar tenha ve müsait bir yer olduklarından başka bir şey düşünemiyorum."
Yatak şimdi bütün insanlar için, ekmek kadar azizdir. Yatak bir sevgili, yatak hatıra, yatak çocukluk, güzel rüya, yatak bir bahar, bir deniz kenarı, bir egzotik memleket, bu saniyede insana dostlarım yatak ne değildir ki...
Bugün, nefsî arzularına yenik düşerek modern hayatla İslâm'ın düsturlarını birleştirmeye çalışan, tesettürü keyfince şekillendiren, bu dava için paramparça olarak ölmeyi göze almış Sümeyye validemiz orada dururken örtünmeyi bile göze alacak kadar fedakarlık yapamayan Sümeyyelerimiz oturup düşünmelidir. Bugün değilse ne zaman? Kabre girip, amel defterimiz dürüldükten sonra mı? Ahirette Sümeyye validemizle karşılaşınca yüzüne bakacak derecede bir fedakârlığımız olmayacak mı bizim? O, onca yaşına, bitkin vücuduna bakmaksızın çölün kızgın kumları üzerinde bedenini parçalatacak kadar bu yolda fedailik yapmışken bugün bizlerin güneşin altında tesettürüm yaktı beni' demeye hakkımız var mı?
Bukalemun BubUyu Gördün mü"?
Yazanlar Şehnaz
Ceylan Feyza Yalman İrem Betül Ayçan
Yeliz Bodurlar
Bu kitabın sahibi:
Bubu, keşfetmeyi çok seven meraklı bir bukalemundu.
Ormanda bir oraya, bir buraya gezer dururdu.
Bir gün o kadar yürüdü, o kadar yürüdü ki...
Kocaman binaların olduğu bir şehirde buldu kendini.
Binaların arasında biraz
İlgili naslar bir arada değerlendirildiği zaman bu konuda ulaşılan sonuç şudur: Zulme sapmayan, hürriyet ve adalet üzerine kurulmuş toplum düzenini bozmayan bütün fertler ve gruplar –dinleri, inançları ne olursa olsun– hayat hakkına sahiptirler.
“ Simdi tutup da "Beni çok üzüyorsun" falan filan demeyeceğim. Üzülmek mesele değil çünkü, üzüntülerle nasıl baş edeceğimi biliyorum. Ama bu kadar çok öfkeyi ne yapacağımı bir türlü bulamıyorum. Kavga etsek belki biraz rahatlarım. Ancak kavga belli bir samimiyet gerektirir. ”