Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
İnsanlar her şeye, her şeye başkaldırmalı, diyordu. İnsanlar böyle uyudukça, insanlar böyle zulüm altında inlemeyi kabul ettikçe insanlığın bir sinekten ne farkı olur, insanlar, eğer en küçük bir haksızlığa, bir zulme başkaldırmayı akıl etmezlerse, insanlık bundan böyle daha da beter hale düşecektir. Allah, başkaldır ya kulum, demiş ve insan onun
Ne güzel demiş Yunus: “Ne karınca zayıf olmakla aç kalır, ne de aslan pençesinin zoruyla karnını doyurur. Rızık ancak Allah’a aittir .”
Reklam
Çalışma Hayatının ve Umumiyetle Muvaffak Olmanın Kanunları 4
- Fikri çalışmalar için aynı saatlerde devamlı ve tertipli bir surette günde 2-3 saat bile kafidir. Büyük İslam filozofu İbni Sina dünyaca meşhur olan Kitâbüş Şifası'nı her gün sabah namazından sonra Bağdat'taki bir caminin, büyük bir kandili altında oturarak kuşluk vaktine kadar yani takriben 2 saat çalışmak suretiyle vücuda getirmiştir. Meşhur İngiliz filozofu Spencer muazzam eserlerini günde 2 saat çalışarak yazmıştır. Her sene bin, bin iki yüz sahifelik eser veren Fransız edibi Emile Zola'ya bu muvaffakiyetinin sırrını sormuşlar her gün yalnız 3 saat çalışır ve yazarım demiş. - Sebat et,genç dostum, sebat et... Damlaya damlaya göl olur ve aynı noktaya düşen damlacıklar zamanla mermeri bile deler. - Bir işe başladığın,bir dersi öğrenmeye, bir kitabı okumaya koyulduğu zaman telaş edip sabırsızlanma. Sakin ve metin ol. Yol al fakat acele etme. Sindirerek çalış ve öğren. - İşinde ve dersinde herhangi bir fikri ve noktayı küçümseyerek ihmal edip geçme. Küçük ihmalden bazen büyük zararlar doğduğunu unutma! - Gece yatağına uzandığın zaman, o gün ne yaptığını ve yarın ne yapacağını kendine sormadan uyuma. - Her gün iyi bir eserden yüksek sesle 5-10 sahife oku. Bu sayede konuşma ve söz söyleme istidadın gelişir. - Rastladığın edebi,felsefi bazı güzel parçaları ezberle. Bu sayede hem kelime ve ifade hazinen zenginler hem de hafızan kuvvetlenir.
İstimlakler ve yapı giderlerini diline dolayıp dedikodu yapanlar çoktu. Bunlardan biri de Şehremini(Belediye Başkanı) Hüseyin Bey’di. Üstelik sadrazam Fuad Paşa’yı o yokken çekiştirip yüzüne karşı ise övgüler yağdıran biriydi: Taş döşenince yollar ve meydan ne güzel oldu, istimlakle de genişledi dediğinde Keçecizade Fuad Paşa Evet o yolları sizin attığınız taşlarla döşedik demiş.
“Aman ne güzel çocuk... Adı ne bunun?” diye sormuşlar. Hoca: “Adı Farzdır,” demiş. Mollalar şaşırıp birbirlerine bak­mışlar: “Bu ne biçim isim Hoca Efendi?” demişler. Şimdiye kadar böyle bir isim hiç duymamıştık.” Hoca hemen taşı gediğine koymuş: “Sünnet diyeyim de onu da mı yiyeydiniz?
Sınıf arkadaşına hangi derse gireceksin diyen arkadaş vardı :)
Hoca bir gün karısına: “Hatun” demiş, “şu bizim komşu, çarıkçı, Mehmet ağa­nın adı neydi?” “Kendin söyledin ya, efendi” demiş karısı. “Mehmet ağa.” “Canım, dilim sürçtü işte... Ne iş yapar diyecektim.” demiş Hoca. “A efendi” demiş karısı, “kendin çarıkçı demedin mi?” “Anlasana işte” demiş Hoca, “nerede oturuyor demek is­tedim.” “Efendi, bugün sana ne oluyor?” demiş karısı “Komşu” dedin ya... “ Hoca birden sinirlenmiş. “Aman be karı... Seninle de bir türlü konuşulmaz ki!”
Reklam
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretleri kavga eden iki köpek görüp talebelerine demiş ki: Bakın ne güzel bir hikmet, bir ibret cereyan ediyor. Bakmasını bilmezseniz iki köpek dövüşüyor. Ama o, şöyle bir bakış atıyor yanındakilere; biri beyaz biri siyah iki köpek bunlar. Hangisi bu maçı kazanacak, bilmiyoruz. Diyelim; beyaz köpek pozitifi temsil etsin kalp olsun, siyah köpek de nefis. Kalp ile nefis kavga ediyor. Hangisi kazanır? Sahibi hangisini iyi beslediyse... Yani sahibi nefsini çok beslediyse ki o haramla beslenir; savaşı o kazanır, Allah göstermesin. Kalbi kuvvetlendirdiyse de savaşı o kazanır. İş sendedir. Sevmekle, anmakla, istikameti muhafaza etmekle kalp beslenir. Harama tenezzül etmekle nefis azar, beslenir.
Sayfa 13 - Babıali Kültür YayıncılığıKitabı okudu
DÜLGER BALIĞININ ÖLÜMÜ Hepsinin gözleri güzeldir. Hepsinin canlıyken pulları kadın elbiselerine, kadın kulaklarına, kadın göğüslerine takılmağa değer. Nedir o elmaslar, yakutlar, akikler, zümrütler, şunlar bunlar?.. Mümkün olsaydı da balolara canlı balık sırtlarının yanar döner renkleriyle gidebilselerdi bayanlar; balıkçılar milyon, balıklar
Anne Sütü Mucizesi
Neslin sıhhatle devamı, aile müessesine bağlıdır ve evlatlar hiç şüphesiz, ailenin sürur kaynağıdır. Evlatlar, daha dünyaya gelişinde, her misafirden tatlı karşılanır. Hem nasıl karşılanmasın; sevmenin ateşe perde, ikram etmenin sırat köprüsünü geçmeye vesile, birlikte yemenin, kurtuluş beraatı bahşettiği evlat, anne babası için dünya nimetlerinin
Öyle bir vaaz ki, vaaz derim sana !!
güzel, görkemli, kanatlı düşüncelerini söylüyordu, insanlar her şeye, her şeye başkaldırmalı, diyordu. İnsanlar böyle uyudukça, insanlar böyle zulüm altında inlemeyi kabul ettikçe insanlığın bir sinekten ne farkı olur, insanlar, eğer en küçük bir haksızlığa, bir zulme başkaldırmayı akıl etmezlerse, insanlık bundan böyle daha da beter hale
Yapı Kredi Yayınları
Reklam
Mektepli ve alaylı kavramları biraz eskiye dayanıyor. Bilirsiniz çok kullanılan bir söz var mekteplere dair: "Şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim." Kimi kaynaklarda II. Meşrutiyet döneminde iki defa Maarif Nazırlığı görevine getirilen Tûbâ Ağacı (kökleri yukarıda, dalları aşağıda olan ağaç) Nazariyesinin sahibi Emrullah Efendi'nin, kimi kaynaklarda da Sultan Abdülhamid'in Maarif Nazırı Haşim Paşa'nın sözü olarak yer alıyor bu söz. Espri niyetiyle söylenen bu cümle, yüz küsur senedir yanlış anlaşılarak kullanılmaya devam ediyor. O dönemde mektep ve medrese ikiliği doruk noktadaydı. Yani bir eski tip medreseler vardı, bir de yeni nesil mektepler. "Eğer mektepler olmasa, sadece eski tip medreseler olsa maarifi ne güzel idare ederdim," diyen nazır sanki tüm eğitim kurumları kaldırılsa demiş gibi anlaşılıyor. Mektepli kelimesinin kökenleri o döneme dayanıyor. Alaylı kelimesi ise bunun karşıtı olarak konumlandırılmış.
“İyilikle kötülük bir olmaz, sen kötülüğü en güzel olan şeyle sav.”
Ballı Hatun, anneannem. 80 öncesinde bir gün polis basmış evi. “Ana ne yapıyorsunuz burada?“ demiş. Anneannem “Oğlum siz anarşist kovalarsınız, biz de size dua ederiz.” deyip baskını geri çevirmiş.
Sayfa 59 - Fussilet Suresi 34. AyetKitabı okudu
Politikacıların sanata karışmalarını sevmiyordu. Bir anısını anlattı. Devrimin ilk yılları. Moskova'da bir resim sergisi açılmış. Sergiye Lenin'i de çağırmışlar. Orada genç şairler de varmış. Lenin'e Mayakovski'yi seviyor musunuz diye sormuşlar. Lenin boynunu bükmüş. Tabii demiş ama ne de olsa ben biraz yaşlıyım, şiirlerini pek anlayamıyorum. Ben Puşkin'i seviyorum. Vaay... Nasıl olur! Mayakovski ha?...Şairler böyle söyleyerek yürür. Lenin de, canım ne yapayım, anlayamıyorum işte, Puşkin'i daha çok seviyorum, onu anlıyorum... diyerek geri geri gidermiş ta serginin kapısına kadar. Lenin bu, koca Lenin. Davranışının büyüklüğü kadar o zamanki şairlerin içtenliği bile güzel.
Sayfa 166Kitabı okudu
Düşüncenin Mahvedişi
"Bir zamanlar bir kırkayak yaşarmış. Kırk bacağıyla çok güzel dans ediyormuş bu kırkayak. Ne zaman dans etse ormanın bütün hayvanları toplanır seyre dalarmış. Hepsi de hayranmış kırkayağın sanatına. Sadece karakurbağa çekemiyormuş kırkayağın dansını..." "Kıskanıyormuş demek ki!" "Ne yapsam da kırkayağın dans etmesini önlesem, diye düşünmüş. Açıkça danstan hoşlanmadığını söylese olmaz. Kendisinin daha iyi dans ettiğini söylese o da olmaz, çünkü kimse buna inanmaz. Sonunda şeytanca bir plan gelmiş aklına." "Neymiş bu plan?" "Oturmuş bir mektup yazmış kırkayağa. 'Ey eşi benzeri olmayan kırkayak' demiş. 'Senin o yüce dans sanatının zavallı bir hayranıyım. Nasıl dans ettiğini öylesine bilmek istiyorum ki! İlk önce sol taraftaki 28. bacağını mı kaldırıyorsun, sağ taraftaki 9. bacağını mı? Yoksa sağdaki 16. bacakla mı başlıyorsun dansa, soldaki 37. bacağınla mı? Heyecan içinde cevabını bekliyorum. Sevgiler, karakurbağa.'" "Vay canına!" "Kırkayak bu mektubu alınca, ömründe ilk defa dans ederken aslında ne yaptığını düşünmeye başlamış. İlk hangi bacağını kaldırıyor? Sonra hangisini? Sonra ne olmuş dersin Sofie?" "Herhalde bir daha dans etmemiş kırkayak." "Evet, öyle olmuş. Düşünce düşgücünü sıkıştırıp boğarsa, olacağı budur işte."
Sayfa 497Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.