Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Çevrem bana karşı ne kadar sağırsa o kadar da dilsizdir.
Sayfa 151
Reklam
Ufuk ne kadar uzak, her zaman ve dünyanın her yerinde aynı uzaklıktadır.
Sayfa 86
Hocaların anlattıklarına başımı sallıyordum. Haklısınız diyordum. Ne var ki, ortada haklı olunacak bir durum yoktu. Bir şeyler yaşamışlardı, o kadar. Belki de yaşantılarıyla haklı çıkmaya çalışıyorlardı, yaşantı kırıntılarıyla.
O günden bugüne ne de çok şey değişmişti eve dair. Yuvaydı o evler, evimiz denirdi, bizim evimiz. Anneler o evin tapusu senin adına olacak, benim adıma olacak diye tartışmazlardı. Benim evim denmezdi, bizim evimiz denirdi. O evler ekonomik bir değer taşımazlardı çünkü paha biçilmez bir değerleri vardı. O evlerin ne kadar lüks olup olmadıkları hiç konuşulmazdı ne de metrekaresi . Çok kilitli çelik kapıları yoktu, hatta çoğunun kilidi bile yoktu, hırsız da yoktu ,hırsızlık da ama kapıları herkese açıktı.
HAMM: Clov! CLOV: (Bıkkın) Ne var? HAMM: (Sinirli) Yoksa biz... biz.... bir şey mi ifade etmeye başlıyoruz? CLOV: İfade etmek, ha? Biz, ifade etmek! (Kısa bir gülüş) Bu güzel işte! HAMM: Merak ediyorum. Yeryüzüne dönen akıllı bir varlık bizi inceledikçe bazı düşüncelere kapılmaz mı acaba? (Akıllı varlığın sesini taklit ederek) "Ah evet, ne olduğunu şimdi anlıyorum... evet, şimdi ne yaptıklarını anlıyorum!" Hatta, oraya kadar gitmeden, biz kendimiz... (Heyecanlı) biz kendimiz... zaman zaman... (Ateşli) Belki de bütün bunların boşa gitmemiş olacağını düşünmek!
Reklam
Gerçi acıma g ö s t e r i l m e l i d i r , ama o n a s a h i p o l m a k t a n kaçınılmalıdır: çünkü mutsuzlar öylesine a p t a l d ı r l a r ki, onların nezdinde acıma göstermek, dünyanın en büyük iyiliğidir. - Belki de mutsuzların bu gereksinimi aptallık ve zihinsel bir eksiklik olarak, felaketi beraberinde getiren bir tür akıl hastalığı olarak (Rochefoucauld da böyle kavramış görünüyor) değil de tümüyle başka ve daha düşündürücü bir şey olarak anlaşıl dığında, bu acıma duygusuna sahip olmak istemeye karşı daha güçlü bir uyarıda bulunulmalıdır. Daha çok kendileri ne acımisın d i y e ağlayıp bağıran ve bu yüzden durumları nın dikkati çekebileceği anı kollayan çocukları gözlemlemek yerinde olur; hastalada ve ruhsal rahatsızlığı olanlarla ilişki içinde yaşandığında bu yakınmaların ve inlemelerin, mutsuzluğun sergilenmesinin, aslında orada bulunanlara a c ı ç e k t i r m e k amacını güdüp gütmediğini sorar insan kendisine: sonra da berikilerin dile getirdiği acıma, zayıflar ve acı çekenler için bir tesellidir, görürler ki tüm zayıflıkianna karşın en azından hala b i r g ü ç l e r i v a r d ı r : a c ı ç e k t i r m e g ü c ü . Mutsuz kişi acıma gösterisinin onun bilincine çıkarttığı bu üstünlük duygusundan bir tür haz elde eder; kendini beğenmişliği kabarır, hala dünyaya acı çektirecek kadar önemli biridir. Dolayısıyla acınma özlemi kendinden haz alma özlemidir, üstelik yakınlarına zarar verme pahasına; kendi özgün benliğini, olanca saygısızlığıyla gösterir insanlara: hiç de Rochefoucauld'nun dediği gibi "aptallığıyla" değil.
Sayfa 45
Bu dünyada ne kadar sadakatsiz olursa insan, o kadar çok sevilir herkes tarafından.
Sayfa 129 - İthakiKitabı okudu
insanın fiziksel olarak ayrı olduğu birine halen zihinsel ve duygusal olarak bağlı olması ne kadar korkunç şeydi.
“Neleri kaybettiğinin farkında değilsin. Sultanlıktan kapıcılığa koşuyorsun. Başkaları da koşuyor. Ama ben bu kadar acıyı sen de başkalarına benzeyesin diye çekmedim. Sana kırgın değilim, yalnız attığın her yanlış adım dünyamın bir sütununu deviriyor. Dünyamın, yani senin dünyanın. Hafızanda çatık kaşlı bir hatıra olarak yaşamak istemezdim. Sana dayanabilsem harabeler içinde yeni bir kale kurabilirdim kendimize. Olmadı. Olmuyor. Bu kitapların da, fedakârlıkların da kimseye faydası yok. Sen de koş, sen de düş, sen de yaralan. Kalbimin duracağı bahtiyar güne kadar seninle beraber yaralanmaktan başka ne yapabilirim?”
Reklam
"Çok empati kuruyorsunuz başkomiserim" dedi samimi bir tavırla. "Ne dünya bu hassasiyeti kaldırır, ne insanlar bu kadar inceliği... Hakikat çok daha basittir, çok daha acımasız..."
Bir grubun deneyimi, bireyinkinden çok daha düşük bir bilinç düzeyinde gerçekleşir. Çünkü çok sayıda insanın bir araya gelmesiyle ve ortak bir ruh halinde birleşmesiyle oluşan ortak ruhun, tek tek bireylerin düzeyinin altında olduğu bir gerçektir. Eğer grup çok büyükse, ortak ruh bir tür hayvan ruhu gibidir. Büyük örgütlerin ahlakının daima şüpheli olmasının nedeni bu olsa gerek. Bir insan kalabalığının psikolojisinin avamınkinin düzeyine inmesi kaçınılmazdır.{48} Yani, ortak deneyim denen şey bir grup içinde yaşandığında, bu deneyim nispeten düşük bir bilinç düzeyinde gerçekleşir, grup içindeki deneyimin bireysel deneyime göre çok daha sık gerçekleşmesinin nedeni budur. Zaten ulaşılması da çok daha kolaydır, çünkü birçok kişinin birlikteliğinden büyük bir telkin gücü doğar.Kalabalık içindeki birey telkine açıklığının kurbanı olur.Herhangi bir şeyin olması, örneğin bir öneride bulunulması, bu öneri ne kadar ahlakdışı olursa olsun, bireyin de buna katılması için yeterlidir. Kitle içinde insan bir sorumluluk duymadığı gibi korku da duymaz.
"İnsanlar ne kadar çok şey isterler. Halbuki annelerin isteği tektir, sevilmek isterler."
"Fakat tanrım, ne kadar güzeldi!"
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Bir insan sözlerinde ne kadar samimiyse kulağa o kadar komik, bozuk ve saçma geliyorlar.
Sayfa 111 - İthakiKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.