Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
1. BÖLÜM SAİD NURSÎ, NUR RİSALELERİ VE İLİM 1.1. SAİD NURSÎ’NİN TAHSİL HAYATI Risale-i Nur müellifinin tahsil hayatı üç aydan başka mevcut olmadığı halde (...)10 Evet o zât (Said Nursî) daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan zevahiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde ulûm-u evvelîn ve âhîrine ve ledünniyat ve
Ne kalabalık bir hayat, ne kalabalık bir dünya diye düşündü. Düşündükçe düşündü. Evet bu bir gerçekti. Öylesine gerçekti ki her yanını sarmıştı. Başını kaldırıldı ve koşuşturan insanlara baktı. Herkesin bir hikayesi, dünyası, hayatı, şiiri... vardı. Önemsiz hissetti kendisini. Herkesin bir şiiri, hikayesi varsa kendisine ait olanların ne önemi vardı ki... Hayat bundan mı ibaretti? Bir kaç zamanlık hevesler, tutkular, istekler, hayaller... Ya sonra? Sonra ne olacaktı? Bedeni ruhundan ayrılıp süzüldüğü zaman... Kalabalıktan uzaklaştı ve hep huzur bulduğu o göl kıyısında oturdu. Şimdi mutluydu. Tekrar düşündü. Herkesin bir hikayesi vardı ancak şimdi fark ediyordu ki herkesin bir şiiri yoktu. Herkesin bir yaşanmışlığı vardı ancak herkesin bir dünyası yoktu. Şimdi biraz rahatlamıştı içi. Bencil değildi. Onlar gibi olmaktan korkuyordu. Nitekim onlar gibi görünmekten de hep nefret etti...
Reklam
448 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Aslında Avukatlar birer psikolog mudur!?
Yazarın Nietzsche Ağladığında kitabını okuduğumda, zerre okuyamadığım felsefeyi yalın diliyle anlatabildiği için çok sevmiştim Yalom'un kalemini. Çok benzer bir şekilde, bu kitapta da Psikoloji alanı aynı basitlikte ele alınmış. Psikologların el kitabı olabilecek, alanın tarihini, inceliklerini ele alan bir kitabı, benim gibi alanla ilgisi
Divan
DivanIrvin D. Yalom · Ayrıntı Yayınları · 20215,2bin okunma
Tuğrul Bey'den sonra Selçukluların başına geçen Sultan Alp Arslan (455-465/1063-1072) döneminde de Şiilerle olan mücadele aynı şekilde devam etti. Abbasiler Selçuklularla kurdukları iyi ilişkiler sayesinde güç elde ederken, aynı dönemde -daha önce geçtiği üzere- Fâtımiler ise askeri taifeler arasındaki çatışmalardan dolayı siyasi olarak fiili bir bölünmüşlüğün içine girmişti. Nitekim Aşağı Mısır'ı kontrolü altına alan Nâsıruddevle Hasan b. Hamdân et-Tağlibi 462/1070'de Selçuklu Sultanı Alp Arslan'a elçi gönderip Mısır'ı ele geçirmeye davet etmişti. Teklife olumlu yaklaşan Alp Arslan Bizans'ın doğuya yönelik seferinden dolayı rotayı Malazgirt'e çevirmek zorunda kalmıştı.
Sayfa 325 - ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARI ANKARA, 2018 İNCELEYİCİLER, PROF. DR. CASİM AVCI PROF. DR. RAMAZAN ŞEŞENKitabı okuyor
BİR AVUÇ İNANAN İNSANLAR İNSANLIĞA ÖRNEKTİR .
🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲 Uzun Bir Gecenin Ardından Dakyanustan Allah 'u Teâlaya Kaçan Gençler Ashab-ı Kehf Kıssası Ashâb-ı Kehf, putperest bir hükümdar olan Dakyanus devrinde Tarsus’da yaşamış, îman ve tevhîd mücâdelesi vermiş olan sâlih gençlerdir. Zalim kral Dakyanus'un Ashâb-ı Kehf'e karşı sunmuş olduğu puta tapma teklifine karşı
Fatih, birleşmeye karşı olan Ghennadios’u alıp patrik yaptı. Bu kurnaz bir politikaydı. Doğu ve Batı Hıristiyanlığını birbirinden ayırmış oldu. Ghennadios’a tarihte hiçbir Ortodoks patrikin görmediği bir şekilde iltifat etti ve protokolde Rum patrikine çok üstün bir yer verip, bütün imparatorluğun Hıristiyanlarını Roma patrikine bağladı. Patrikhane bugün kendisine ökumenik diyor ve bunun kavgası yapılıyor. Halbuki, Osmanlı bunlara Roma kilisesi demiştir. Roma zaten “ökumenik”le aynıdır; çünkü klasik düşünceye göre, Roma bütün dünyanın sahibidir ve Roma kilisesi de bütün dünyanın kilisesidir. Peki, kilisenin sahip olduğu Roma’ya hükümdar olarak kim sahiptir? Fatih’in kendisi sahiptir. O bir Roma imparatorudur, nitekim bu unvanı ona sırf zamanın Müslümanları değil, zamanın Rumları da yakıştırmıştır. Hatta zamanın, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşamayan, Trapezuntus gibi Rumları da yakıştırmıştır. Trapezuntus ondan “Romalıların İmparatoru” diye bahseder ve çok mübalağalı bir şekilde, son bin yılda yaşayanlar içinde en iyi Yunanca bilen olduğunu söyler.
Reklam
Sırlı Beş Ayet .
🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲 Beş Ayetler Ve Sırları ( Ayet-i Hamse ), Onar Kaflı Beş Ayeti Kerime İçerisinde On Tane ق ''Kâf'' Harfi Olan Beş Âyet-i Kerîme ve Faziletleri Şeyh Abdülvahid k.s.a. der ki : Bu beş ayetin her birinin içinde on(10) ar adet Kaf harfi vardır. Kaf harfinin cümle ebced adedi yüz(100) dür. Toplam 5000 adet olur. Hak
Said Nursi'nin her suale cevabı varmış(mış).
HER SUALE CEVAP VERMEK, HİÇ KİMSEYE SORU SORMAMAK Sormaz ki bilsin, sorsa bilirdi. Bilmez ki sorsun, bilse sorardı. Atasözü "Herhangi ilme sorulan suale bila-tereddüd derhal cevap verirdi."(1) "Sorulacak suallere cevap vermeye hazır bulunduğu gibi kimseye sual sormayacağını da beyan ederek bu kararda yirmi sene sebat
Sayfa 56 - Süleymaniye vakfıKitabı okuyor
Nur risaleleri'nin kaynağı
Nurşin'de bir müddet kaldıktan sonra Hizan'a döndü. Sonra medrese hayatını terkederek pederinin yanına geldi ve bahara kadar evde kaldı. O sırada şöyle bir rüya görür: Kıyamet kopmuş, kâinat yeniden dirilmiş. Molla Said, Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı nasıl ziyaret edebileceğini düşünür. Nihayet sırat köprü sünün başına gidip durmak
Sayfa 31 - Süleymaniye vakfıKitabı okuyor
İhtilaflar insanı dinden çıkarmaz. Fakat ümmet arasında meydana gelen bu ihtilâflar, özellikle itikādi açıdan ciddi boyutlara varınca, Müslümanlar'ı fitnelere ve büyük günahlara yöneltir. Hatta o zaman insan. farkında bile olmadan kendini dinin sınırları dışında bulabilir. Nitekim öyle de olmuştur. Resûl-i Ekrem'in vefâtından kısa bir süre sonra Hz. Osman ve Hz. Ali radıyallahu anhüma zamanında ortaya çıkan ihtilaflar, daha sonra fitneye dönüştü ve pek çok sahābi henüz hayattayken ümmet ağır bir imtihandan geçti. Dört halîfeden sonra fitne ve ihtilaflar artarak devam etti; bunlar da İslâm ümmetinin bölünüp parçalanmasına sebep oldu. İslam ümmeti içindeki ihtilafların sonucunda doğan grupçuluk ve hizipçilik bizi bölüp parçaladı ve ümmet olma vasfımızı tehlikeye soktu. İslam toplumunun fitneden kurtulabilmesi, ihtilaflara düşmemesi için müşterek bir düşünce ve hareket tarzına sahip olması gerekir. Belli bir şahsın veya grubun düşünce ve hareket tarzına tabi olmaması icap eder. İşte bu sebeple Peygamber Efendimiz bize izleyeceğimiz yolu göster miş, kendi sünnetine ve doğru yolda olan Hulefa-i Raşidin'in sünnetine sımsıkı sarılmamızı emretmiş, böylece ortak hareket noktamızı göstermiştir. Bilindiği gibi Hulefa-i Raşidîn -Allah hepsinden razı olsun- Hz. Ebû Be kir. Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali'dir. Fahr-i Kâinat Efendimiz hadis-i şeriflerinde onların hak ve doğru yol üzerinde bulunacaklarını belirtmiş, bize de onların yolunca gitmeyi emir buyurmuştur. Hak mezheplerin hepsi, Hulefa-i Râşidin'e uyulması gerektiği konusunda görüş birliği içindedir.
Reklam
Ne var ki annem sahiden de babasının kızıydı. Rahmetli dedem, albay emeklisiydi. Kendisi gibi vatana millete hayırlı, ciddi, kuvvetli, sert, dediğim dedik ve otoriter askerler olmasını arzu ederek dünyaya getirdiği oğullan, tabiatlan itibariyle analanndan halim selim çocuklar olarak çıktıkları için onlan elemiş; bir kız evlat olmasına rağmen
PEYGAMBER EFENDİMİZİN (S.A.V.) FETİH HUTBESİ
Mekke’nin fethinden sonra Kâbe-i Muazzama putlardan temizlendi. Bütün halk Kâbe’nin etrâfına toplanmışlardı. Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) üç kere tekbir getirip, Allâhü Teâlâ’ya hamd ü senâda bulunduktan sonra şöyle bir hutbe okudular: “Allah birdir. Ondan başka ilah yoktur. Onun şerîki (ortağı) ve nazîri (benzeri) yoktur. O
📜İbnu Kayyım el-Cevziyye rahimehullah el-Cevabu'l-Kafi li men Se'ele ani'd-Deva'i'ş-Şafi isimli eserinde diyor ki: Allah teala'ya şirk koşma türlerinden biri de Allah'tan başkası adına yemin etmede olduğu gibi konuşmada yapılan şirktir. Nitekim İmam Ahmed ve Ebû Dâvûd, Peygamber sallallahu aleyhi ve
Sultan Alâeddin Keykubâd
SULTAN ALAEDDİN KEYKUBAD Anadoluyu müreffeh ve mâmur hale getiren büyük idareci Anadolu Selçuklu Devletini dünyanın en zengin, en ihtişaml devleti haline getiren Sultan Alaeddin Keykubad, Anadolu'yu baştan başa imar etmesi ve ilim müesseseleri ile donatmasıyla tanınan ve ismi her zaman hayırla yâdedilen büyüklerimizdendir. Sultan Alaaddin
İhtilaflar insanı dinden çıkarmaz. Fakat ümmet arasında meydana gelen bu ihtilâflar, özellikle itikādi açıdan ciddi boyutlara varınca, Müslümanlar'ı fitnelere ve büyük günahlara yöneltir. Hatta o zaman insan, farkında bile olmadan kendini dinin sınırları dışında bulabilir. Nitekim öyle de olmuştur. Resûl-i Ekrem'in vefâtından kısa bir süre sonra Hz. Osman ve Hz. Ali radıyallâhu anhümâ zamanında ortaya çıkan ihtilaflar, daha sonra fitneye dönüştü ve pek çok sahābî henüz hayattayken ümmet ağır bir imtihandan geçti. Dört halifeden sonra fitne ve ihtilaflar artarak devam etti; bunlar da İslâm ümmetinin bölünüp parçalanmasına sebep oldu. İslâm ümmeti içindeki ihtilafların sonucunda doğan grupçuluk ve hizipçilik bizi bölüp parçaladı ve ümmet olma vasfımızı tehlikeye soktu. İslâm toplumunun fitneden kurtulabilmesi, ihtilaflara düşmemesi için müşterek bir düşünce ve hareket tarzına sahip olması gerekir. Belli bir şahsın veya grubun düşünce ve hareket tarzına tabi olmaması icap eder. İşte bu sebeple Peygamber Efendimiz bize izleyeceğimiz yolu göstermiş, kendi sünnetine ve doğru yolda olan Hulefa-i Râşidin'in sünnetine sımsıkı sarılmamızı emretmiş, böylece ortak hareket noktamızı göstermiştir. Bilindiği gibi Hulefa-i Râşidin -Allah hepsinden râzı olsun- Hz. Ebû Be- kir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali'dir. Fahr-i Kâinat Efendimiz hadis-i şeriflerinde onların hak ve doğru yol üzerinde bulunacaklarını belirtmiş, bize de onların yolunca gitmeyi emir buyurmuştur. Hak mezheplerin hepsi, Hulefa-i Râşidîn'e uyulması gerektiği konusunda görüş birliği içindedir.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.