Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Çünkü Oğuz Atay'ı da okudum. Seni de tanıdım... Diyebilirsin ki bir insanı fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? Haklısın belki de çok az... O zaman şöyle demeliyim... Seni az tanıyorum... Az... Sen de fark ettin mi? Az dediğin küçük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece 2 harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. Biri Başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. Senin ve benim gibi. Bu yüzden, belki de, az çoktan fazladır. Belki de az, hayat ve ölüm kadardır! Belki de, seni az tanıyorumi demek, seni kendimden çok biliyorum demektir. Bilmesem de öğrenmek için her şeyi yaparım demektir. Belki de az her şey demektir. Ve Belki de benim sana söyleyebileceğim tek şeydir.
Sayfa 349Kitabı okudu
“Aşkı tek kişi yaşar, diğeriyse kendini ona adarmış.” “Süveyda, siyah küçük bir noktadır ki insan karşısındaki kişiye gerçekten sevgi duyduğu an kalbine düşer bu kara leke. Kandaki siyah bir pıhtıdır Süveyda; hem maddi hem de uhrevi âlemin tümünü kuşatan bir öz ve insanın varlığının bir hakikatidir. Nasıl ki bir meyve çekirdeği, özünde ağacını barındırıyorsa, şu ‘Nokta-i Süveyda’ adı verilen kara leke de kâinatın özünü barındırır içinde. İnsanlar bilmese de dünya sevgi üzerine kurulmuştur ve bir insan âşık olduğunda kalbine düşen o süveyda, suya damlatılan mürekkep gibi çözülür, yavaş yavaş büyür ve tüm benliğini kaplar. İşte insanın bedenine yayılan o kara lekeye, ‘Kara Sevda’ denir ve bu hastalığa tutulan ruh ve beden, savunmasız hale gelir. Odur ki sevgide azalma olduğunda bu leke küçülür, küçülür ve zamanla iyiden iyiye yok olur. Kara sevda, bu kara lekeden gelir ve Mecnunun körlüğü, kalbini kaplayan o kara süveydadan bilinir. Kalbindeki aşkımdan rengini alan bu siyah güllerin yalnızca bir matem çiçeği oluvermesi, ne acı değil mi? Oysaki senin ellerinden almayı dilediğim bu güllerin aşkımızın nişanesi, mutluluğumuzun mührü olmasını isterdim.”
Reklam
Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da.. Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil, bütün iş,Tahirle Zühre olabilmekte, yani yürekte.. Meselâ,bir barikatta dövüşerek meselâ,kuzey kutbunu keşfe giderken, meselâ denerken damarlarında bir serumu, ölmek ayıp olur mu? Tahir olmak da ayıp değil,Zühre olmak da.. Hattâ sevda yüzünden,ölmek de ayıp değil. Seversin dünyayı doludizgin, ama o bunun farkında değildir. Ayrılmak istemezsin dünyadan, ama o senden ayrılacak. Yani sen elmayı seviyorsun diye, elmanın da seni sevmesi şart mı? Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi,artık yahut hiç sevmeseydi, Tahir ne kaybederdi Tahir'liğinden? Tahir olmak da ayıp değil,Zühre olmak da.. Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil..
Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme. Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme. Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı? Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme. Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru. Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme. Ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için...
Mevsimlerden yazdı ve tercüme-i halime ne söylesem azdı. Biliyordum, gidecekti. Kim bilir, belki de bir bekleyeni vardı? Lakin gözlerinden anlıyordum, o da benim gibi yalnızdı. Dışarıdan bakınca halleri pervasız, ruhu uçarıydı. Sevdiyse de çok, korkarım bana pek inanmazdı. İşte bu konuda çok haksızdı. Varsın olsun; başka kim gözlerinde umudu ve acıyı aynı anda böyle güzel taşırdı? Tanrı'nın kaderime yazdığı işte bu kızdı.
Sayfa 184Kitabı okudu
"Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! istediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir."
Reklam
Put ve Perest Katliam yaptığım olay mahallindeyim Alnımın pervazından görüntüler sızıyor Kapının önündeki zümrüt yeşili çimenler Tıpkı o gün gibi şakıyor meltem eşliğinde Bir put ve bir perestin hikayesi bu Rastgele açan sonbahar çiçeklerine karışan iki kişi Bir çift meşeden tabut İçinde uzanmış parlıyor iki yakut Tanıştıklarında erkek
Var mı dünyada günah işlemeyen, söyle; Yaşanır mı hiç günah işlemeden, söyle; Bana kötü deyip kötülük edeceksen, Yüce Tanrı, ne farkın kalır benden, söyle . Ömer Hayyam I Kimi zaman, ağır ve iç karartıcı bir günün ardından inen Semerkant akşamında, işsiz güçsüz takımı baharat çarşısının yakınındaki çifte meyhane çıkmazında volta atmaya gelirdi. Amaçları güzel kokulu Soğd şarabının tadına bakmak değil, geleni gideni kollayıp çakırkeyif olmuş bir içkiciyi yakaladıkla­rında tepesine çullanmaktı. Kurban, toz toprağın içinde sürük­lenir, yemediği küfür kalmaz ve baştan çıkarıcı şarabın yüzün­deki yalazlanmasını sonsuza dek hatırlatacak cehennem ateşle­rinde yanması için beddualar edilirdi. Rubaiyat yazması, 1072′nin yaz aylarında yaşanan böyle bir olayın sonucunda doğacaktı. O sırada Ömer Hayyam yirmi dört yaşındaydı, Semerkant’a geleli çok olmamıştı.
''Freud'un bir incelemesini hatırlıyorum.Edna S.Histerik burun felci vakası.tavşan taklidi yapması rica edildiğinde bunu beceremiyordu..Bu olay çoğunlukla acımasız arkadaşlarının arasındayken onda büyük endişe yaratıyordu.'hadi Liebchen,bize nasıl tavşan taklidi yaptığını göster bakalım'sonra hiç utanıp sıkılmadan burun deliklerini
Kimin aşka meyli yoksa o kanatsız bir kuş gibidir, vah ona!
Reklam
Gerçekten de Blanche' la aşık olmadan evlenmiş , sakin ve heyecansız bir birliktelikleri olmuştu ama sadık adamların soyundandı o. Bir ev , sıcaklığı , lambanın ışığı , içindeki ve cevresindeki o durağanlık , huzur hissi ; işte aradığı , sevdiği bunlardı , Blanche' ı yitirmekle kaybettiği de bunlar olmuştu. Asla başka bir kadın olmayacaktı. Aşk için kolay lokma değildi , fazla kararsız , fazla işkilli , fazla çekingendi.
Şeyh Efendi, gerçekten inanan insanlar gibi Allah'ın öfkesinden, kızgınlığından korkmuyordu; onu korkutan, Yaradan'ı yarattığından dolayı utandırmak, onun gözünden düşmek ve Allah'ın sevgisini ve şefkatini artık hak etmediğine inanmaktı.O Rabbına aşıktı ve bir kadına, hele ki kendine yasaklanmış bir kadına duyduğu günâhkar arzunun böylesine utanç verici ve yakıcı olması da, bunu asıl sevdiğine karşı bir ihanet gibi görmesindendi.
Sayfa 154Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.