“Bir adam tanıdım. Ne ben onun dilini konuşuyordum ne de o benimkini. Ama merdivenin en üst basamağında beni bekliyordu. Bir gün gidip kapısını vuracağım ve ona gemimizin kalkmak üzere olduğunu söyleyeceğim.”
Sayfa 139Kitabı okudu
Ah, içim beni aldatmaz...
Ah ben ruhumun içindeki o ikinci ruhu bilirim, esrarı gören gözleriyle ve esrarı duyan kulaklarıyla her şeyi sezer ve bana sezdirir ve beni aldatamaz, ah, içim beni aldatmaz.
Sayfa 52
Reklam
Kimse geçemez onun yerine. Benden başka. Ben geçerim. Çünkü hiç kimse benim gibi varmadı her şeyin sonuna. Ne kaldı o eski benden? Ölmekten başka nedir ki bu?
İz yayıncılıkKitabı okudu
özgürlük kadar guzeldi gozlerin ve ben o özgürlüğü mü özledim.
Hz. Ömer'in başından geçen çok güzel bir hadise vardır: Kendisinin müminlerin Emiri olduğu dönemde bir görevi de hutbe vermekti.İnsanlara yapmaları gerekenler hususunda tavsiyelerde bulunup onlara dürüstlüğü hatırlatıyordu. Bir gün gezinti esnasında bir pencereden içeriyi gördü. İçeride içki içen ve sarhoş gibi görünen bir genç vardı. Hazreti Ömer'in celâli hepinizin malumu! Kapıyı yıkıp içeri girdi, genci yakasından kavrayıp şöyle söyledi;" Demek benim gözetimim altında iken içiyorsun!?" Genç ise,"Ben bir haram işledim, sen ise üç." diye cevap verdi. Hz. Ömer bu cevap karşısında şaşırıp kalmıştı. "Sen neden bahsediyorsun?" diyince genç; "Evvela benim penceremden içeri baktın. Bir Müslümanın mahremiyetine hürmet etmen gerekirdi; içeri bakmamalıydın. İkincisi, benim içki içtiğim zannında bulundun. Bunu bilemezdin. Su veya süt içiyor da olabilirdim. Üçüncüsü, evime benim müsaadem olmadan girdin, bunu da yapmamalıydın. Davet edilmediğin sürece iman eden birinin evine girme. Üç haram fiilde bulundun!" deyince, Hz. Ömer özür dileyerek genci serbest bıraktı ve oradan ayrıldı. Aradan birkaç hafta geçti, Hz. Ömer mescitte hutbe verdiği sırada aynı genç içeri girdi. Hz. Ömer hutbeyi bitirince genci yanına çağırıp tenhada ona dedi ki; "O vakitten beri hakkında tek kötü söz sarf etmedim." Genç; "Ben de o vakitten beri ağzıma bir yudum içki koymadım." diye cevap verdi.
"Kimsenin kölesi olmak istemiyorum." "Birinin kölesi olmayan kimseyi gördün mü? İnsanlar iki çeşittir Firdevs, köleler ve efendiler." "O halde ben köle değil, efendilerden biri olmak istiyorum." "Sen nasıl efendi olabilirsin? Olmayacak şeyi istediğini görmüyor musun?"
Sayfa 109Kitabı okudu
Reklam
Bir gün gelir de unuturmuş insan En sevdiği hâtıraları bile Bari sen her gece yorgun sesiyle Saat on ikiyi vurduğu zaman Beni unutma Çünkü ben her gece o saatlerde Seni yaşar ve seni düşünürüm Hayal içinde perişan yürürüm Sen de karanlığın sustuğu yerde Beni unutma
“Paşa, sen Kürtçe bilir misin?’ İsmet Paşa şaşırmıştı. Ne diyeceğini bilmiyordu. O bir şey söylemeden ben araya girdim ve hemen, ‘Ekselans, biz Kürtçe bilmeyiz. Zaten bizde Kürtçe konuşulmuyor ve böyle bir dil de yoktur’, dedim. Churchill adamlarından birine sordu. ‘Öyle mi Mister, Kürtçe diye bir dil yok mudur?’ deyince, adam daha önceden hazırlıklı, hemen ayağa kalktı, ‘Olmaz olur mu efendim? Çok zengin bir Kürt dili ve edebiyatı vardır. İsterseniz ‘Dîwana Cizîrî’den bir şiir okuyayım’ dedi. Churchill, ‘Oku’ dedi. Anlamıyorduk ama Farsçaya yakın, nefis ahenkli bir şiir okudu. Ve bu şiirin Kürtçe olduğunu söyledi. ‘Öyleyse bu şiiri bize yaz’ dedi. Yazdı.Churchill, ‘Bunu İngilizceye çevir’ dedi. Çevirdiler. ‘Bir de Fransızca yapın’ dedi. Onu da yaptılar. Bir de Türkçeye çevirdiler. Ve bana, ‘Mösyö, sen de gel bakalım. Bu üç dilden aynı fikri ifade etmek için, bakalım metne kaç yabancı sözcük alma mecburiyeti olmuştur’ dedi. Fransızcadan hiç yoktu. İngilizceden üç beş Latin kökenli kelime çıktı. Kürtçe aslında dört-beş Arapça kelime bulundu. Ama Türkçe nüsha gelince “dır” ve “ile”den başka, Türkçe birşey kalmamıştı. Kimisi Arapça kimisi Farsça ve diğerleri de Avrupa’nın çeşitli dillerinden alınma sözcüklerdi. Churchill dört sayfayı da bizim önümüze koydu. ‘Ayıp değil mi?’ dercesine, ‘Bakın efendiler, yok dediğiniz ve memleketinizin büyük bir bölümünde anadil olarak konuşulan Kürtçenin zenginliğini görünüz’ dedi.
Ve senin kim olduğunun nasıl göründüğünle hiç ilgisi yok.
Sayfa 211
Ben sadece fazlasıyla ciddiye almıştım, küçükken babamın bana birini üzdüğümde söylediği o sözü; "Kendini karşıdakinin yerine koy". Ve ilk başlarda bunu o kadar çok yapmıştım ki, bir gün dönüş yolunu yani kendimi bulamadım.
Sayfa 323 - KayraKitabı okudu
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.