Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Annem beni bağışla.. Benim sonum iyi olmayacak.
Anne.. Ben iyi değilim. Neyi tuttuysam elimde kaldı. Atladığım her öğün için üzülen sen, ruhumdan akan kanı görsen, nasıl dayanırsın bilmem.. Anne.. Tanıdığım tek büyücü sensin. Elinden her şey gelir senin. 'Tekrar doğursan beni'. Beni tekrar çocuk yapsan. Çok üzdüler beni anne, kızsana hepsine.. Büyümüşüm ben, öyle söylüyor herkes. Öyle mi gerçekten? Dizlerin.. Başımı yaslama mesafesinin uzağında mı gerçekten? Anne.. Beni bırakma. Çok uzaklara gittim evet, ama bak döndüm. Burdayım annem. Soru da sormazsın ki sen. Anne.. Ölme sakın.. Umutsuz bile değilim artık annem. Bildiğim tek şey, her tarafım acıyor. Hatırlar mısın anne? Küçük bir çocukken ben, hikayeler anlatırdın. Hepsinin sonu iyi biterdi. (Ne olacak anne benim sonum)
KIZ ÇOCUKLARININ DİRİ DİRİ GÖMÜLDÜĞÜ" YALANI
Kız Çocukları ve İslam Öncesi Dönem Şimdi gelelim "kız çocuklarının, İslam öncesi dönemde diri diri gömüldükle­ ri" yalanına: Böyle bir şey gerçek olamaz, çünkü: 1- Kız çocuklarının neden "diri diri gömüldükleri", Kur'an yorumlarında, ha­ dislerde anlatılırken değişik ve çelişkili "neden"ler ileri sürülüyor:Kız
Reklam
Anne. Beni bırakma. Çok uzaklara gittim evet, ama bak döndüm. Burdayım annem. Soru da sormazsın ki sen. Anne. Ölme sakın…
Ölme! Senin ışıklı apartımanlarda yaşamanı istemem amma, kara toprağa da göçmene razı değilim. Biliyorum ki, gecelerin bu müthiş ayazına rağmen, yarın yine sabah güneşi yüzüme çarpacak; ısınacağım. Güneşe çevrilmiş bir tarla toprağı gibi mesut olacağım. Bu saadet tahtalarımı biraz daha buruşturup beni ihtiyarlatacak. Fakat ben, bir yıkıcının gelip beni sökeceği güne kadar yaşıyacağım. Ayaza, yağmura, güneşe ve çatlaklarıma rağmen yaşıyacağım. Yıkıcı, çivilerimi söküp tahtalarımı parça parça edecek. Çivilerimi demir fiatına verip, tahtalarımı başka tahtalarla beraber kilosu kırk para, elli paradan satacak. Ben, tıpkı böyle, soğuk ayazlı gecelerde, nasibi yoksul ve muztarip yaşamak olan insanların saç sobalarında yanacağım. Işığım gözlerine vuracak onların. Ateşim sıcak bir anne eli gibi soğuk derilerini ısıtacak. Ve ben, işte böyle can verip kül olurken bile, ateşim ve ışığımla bahtsızlara saadet saçacağım. Başkalarını mesut ederek, başkalarının bahtiyarlığını göre göre ölmenin tadını duyarak öleceğim. Sen şimdi halbuki, kimin için öleceksin? Ve neden?
Sayfa 23
Hep uzakta sanırlar ölümü. Hep başkaları içindir ölüm. Bence insanlar işte bu yüzden mutsuzlar. Çünkü birazdan ölme ihtimali, beş dakika sonra, bir gün sonra, bir hafta sonra ölme ihtimali; insanın acılarını ve sevinçlerini yeniden tanımlamasını gerektirir. Tümüyle yaşamını yeniden tanımlamasını gerektirir. Gerçi tabi, şeytan ve adamlarının işine hiç gelmiyor bu. Geçen gün bir grup şeytan konuşurken duydum, kapitalizm mi ne, tuhaf bir şey çıkarmışlar; korkunç bir olay. Her şeyi süsleyip herkese satmak istiyorlarmış. Ölümü sürekli hatırında tutan adama her şeyi satamazsın ki. Çünkü ölüm, iki hayatın ortasında durur ve insanı dengede tutar. Ah tabi, insanları bu çılgın düzene çekmek için, ölümü unutturmak gerekir. Bizim bu kadar göz önünde ve bu kadar unutulmuş olmamızın nedeni, şeytanlar ve onların adi oyunları. Sanki ölüm, hep başkaları içindir. Hep başkaları ölür. Bu ölüm nasıl bir salaksa, sizi hep ıskalar. Şaşı ölüm, çirkin ölüm, kel ölüm! Ağzımın tadını kaçırma, git, başkalarına git, kışt, kışt! Git! Uzak dur benden, Ah neyse. İhtiyarlık, insanı geveze yapıyor. Bunları hep yazmak isterdim. (Yazmakmış! Hah! Edebiyat gevezeliktir, sen işine bak. Peki anne.) Saatimize bakalım, himmm, henüz çok erken. Oyalanacak bir şeyler bulmalıyım. Keşke bir gazete alsaydım; bulmacasını çözerdim. Hey! Bir gazete bayiinde dursana! Hah ha.
Sayfa 45 - İzKitabı okudu
Reklam
"Anne lütfen ölme!" diyen bir kız çocuğu tanıdık geldi mi?
Anne ölünce çocuk... Ne olur çocuğa; hayatın, çevresinde döndüğü kalp ölünce? Saçlarını kim tarar, uykusunda korkunca kim kucaklar koklayıp, sıcak nefesiyle narin tenini ısıtarak kim sarılır? Kimin yemekleri anne yemeğine benzer? Anne ölünce çocuk... Nerelere gider?
Sayfa 274 - Elest Yayınları 6. Baskı Kasım 2004 | Fatma Şengil Süzer; Merhametin Beşiği: Hz. Fatma
Anne ,neyi tuttutysam elimde kaldı...
" Anne.. Ben iyi değilim. Neyi tuttuysam elimde kaldı. Atladığım her öğün için üzülen sen, ruhumdan akan kanı görsen, nasıl dayanırsın bilmem... Anne... Tanıdığım tek büyücü sensin. Elinden her şey gelir senin. 'Tekrar doğursan beni'. Beni tekrar çocuk yapsan. Çok üzdüler beni anne, kızsana hepsine... Büyümüşüm ben, öyle söylüyor herkes. Öyle mi gerçekten? Dizlerin.. Başımı yaslama mesafesinin uzağında mı gerçekten? Anne.. Beni bırakma. Çok uzaklara gittim evet, ama bak döndüm. Burdayım annem. Soru da sormazsın ki sen. Anne... Ölme sakın... Umutsuz bile değilim artık annem. Bildiğim tek şey, her tarafım acıyor. Hatırlar mısın anne? Küçük bir çocukken ben, hikayeler anlatırdın. Hepsinin sonu iyi biterdi. (Ne olacak anne benim sonum ? )"
Sayfa 208Kitabı okudu
Filistinli Enes'in Dersi
Enes’in parmakları tankın altında, Göğsüne bir gül gibi düşmüş sapankayası. İdealini arkadaşlarına, Ruhunu meleklere emanet etmiş. Sıkı sıkıya tutuyor fırlatamadığı taşını. Bunun için savaşır Filistinli çocuklar, Seyrederek Enes’in nâşını… Enes’in dudağında kan vardı, Gözlerinde ışık. Bin not düşmüş gömleğinin cebine; “Şehitler ölmez, bilirsin
- Yavrum benim. Akıllı oğlum! - Niye ağlıyorsun anneciğim? - Seni bir gün öksüz bırakıverirsem diye... - Öksüz ne demek? - Annesiz demek. - Öyleyse bırakma! - Elimde olsa bırakır mıyım yavrum? - Niye elinde değil? - Baban beni hep dövüyor da ondan! - Pis babam. Ben babamı hiç sevmiyorum. Sen ölme anneciğim, babam ölsün! - O da ölmesin yavrum, ona
Sayfa 10 - Tekin Yayınevi, 7. basımKitabı okudu
128 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.