Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Neden herkesin bildiği bir atasözü “ölüler masal anlatmaz” der, ölülerde Goodwin kumlarındaki gemi mezarlığından daha çok sır varken? Niçin böyle acı bir sözü, bu dünyadan daha dün gidenler için söylüyoruz da, yaşayan dünyanın en uzak Hint adalarına gidenler için söylemiyoruz? Neden hayat sigortaları ölümsüz ruhlar için ölüm parası verirler? Aşağı yukarı altmış yüzyıl önce ölen Adem babamız, nasıl oluyor da sonsuz ve hareketsiz bir durgunluk içinde, ölümle umutsuzca büyülenmişçesine yatıyor hâlâ? Niçin bir yandan ölülerin anlatılmaz bir mutluluk içinde yattıklarını ileri sürer, bir yandan da ölenler söz konusu olunca avunma nedir bilmeyiz? Niçin tüm yaşayanlar, tüm ölülerin susmasını isterler? O kadar ki, bir mezarda bir tıkırtı olsa, korkudan bütün kentin aklı başından gider. Bunlar boş değil, bir anlamı olsa gerek bunların.
Ölüm nasıl bir şey?
Dört kişilerdi o gece evde. Eyüp, kendisi, ablası, annesi. Dört kişi girmişti yatağa uyku vaktinde. Ama ertesi sabah ancak üçü uyanabilmişti.
Reklam
Ne Toutankhamon'muş :) Üşenmezseniz okuyun, cidden ilginç.
Toutankhamon'un cenaze salonunun giriş kapısı üstünde "Burada dinlenen firavunu ebediyeti içinde rahatsız edecek kişiye ölüm kanatlarıyla dokunacaktır." diye yazılıdır. Üç bin beş yüz yıl boyunca, bu 12 Şubat 1924 günündeki, yedi yıllık bir kazıdan sonra, Lord Carnarvon ve Howard Carter’in kral mezarına girişine kadar, hiçbir zaman,
Oysa ölüm bir rahatlama olacaktı; ah, nasıl da anlatılmaz bir rahatlama!
"Yanımdan hiç ayrılma! Hangi biçime girersen gir, beni çıldırt! Yalnız içinde seni bulamadığım bu uçurumun dibinde beni bırakma! Of Tanrım! Anlatılmaz bu! Canım olmadan nasıl yaşarım! Ruhum olmadan nasıl yaşarım!"
Sayfa 204Kitabı okudu
Mermi üzerinize doğru uçarken, işte bu gelen kesin öldürecek beni, diye düşüneceksiniz, ama özsaygınız sizi ayakta tutacak ve yüreğinizin nasıl kıyım kıyım kıyıldığını hiç kimse fark etmeyecek. Ama mermi size dokunmadan geçip gittiğinde, yeniden canlanacaksınız, hatta bir an için anlatılmaz bir keyfe kapılarak, bu çok tehlikeli ölüm kalım oyununda tuhaf bir çekicilik bile bulacaksınız ve güllelerin, top mermilerinin daha da, daha da yakınınıza düşmesini dileyeceksiniz.
Sayfa 19
Reklam
Yakalanışım mı? O da bir garip hikâyedir. Pusu. Son düştüğüm pusu. Yakalandığım. Tarlanın içinde. Çukurda.
Cem Yayınları - 1976Kitabı okudu
Başkaları da yaşıyormuş demek bu hissi
-Galiba konuşmasını öğrenmeye başladım, diye kekeledi. İçimde söyleyecek çok şey var. Ama bunlar öylesine büyük ki. Gerçekten de içimdekileri anlatacak bir yol bulamıyorum. Bazen bana öyle geliyor ki sanki bütün dünya, bütün hayat, her şey benim içime yerleşmiş, bağırıp çağırarak benden onlardan bahsetmemi, onları anlatmamı istiyor. Bunun büyüklüğünü hissediyorum, ama konuşmak istediğim zaman da küçük bir çocuk gibi kekeliyordum. Duyguları ve heyecanları, konuşma ya da yazılı birer söz olarak ifade etmek zor bir iş. Tanrısal bir iş bu. Bak işte, yüzümü otların arasına gömüyorum, burun deliklerime çektiğim nefes içimi binlerce düşünce ve hayalle ürpertiyor. Benim çektiğim nefes, evrenin nefesi. Şarkı ve kahkaha nedir bilirim ben; savaş ve ölüm nedir bilirim. Bu otların kokusu da beynimde bir sürü hayal canlandırıyor işte. Bunları sana ve bütün dünyaya anlatmak isterdim. Ama nasıl anlatabilirim? Dilim bağlı. İşte biraz önce sana otların üzerimdeki etkilerini konuşma yoluyla betimlemeye çalıştım. Ama başaramadım. Acemice bir konuşma ile birkaç imada bulunabildim, o kadar. Kelimelerim bana bile karmakarışık görünüyor. Buna rağmen, anlatabilmek arzusu ile boğuluyorum. Oh! Ellerini ümitsiz bir tavırla yukarı kaldırdı: -İmkansız! Anlaşılmaz, anlatılmaz bir şey bu!
Sayfa 182 - Kitap ZamanıKitabı okudu
Ölüm
Bir insanın ölmesinin ne demek olduğunu biliyor musunuz?... Gırtlaktan gelen hırıltıları, her uzvun mücadelesini, dehşet verici sona karşı direnen parmakları, gözlerin anlatılmaz bir dehşetle açılmasını gördünüz mü?... Ölen birinin başında çaresizce oturmanın, olacakları bilmenin ama yine de elinden bir şey gelmemenin ne demek olduğunu bilir misiniz?... Sonra varolmadığını bildiğiniz acınası bir tanrıya yumruklarınızı sıkmak; bunu anlıyor musunuz? Bir tek şeyi aklım almıyor... nasıl oluyor da insan böyle anlarda yanındakiyle birlikte ölmüyor... nasıl oluyor da insan ertesi sabah uykudan uyanıyor, dişlerini fırçalıyor, kravatını takıyor... benim hissettiklerimi yaşayan biri nasıl oluyor da yaşamaya devam edebiliyor?...
Sayfa 117 - CANKitabı okudu
101. mektup
Her gün, her saat ne kadar bir hiç olduğumuzu gösteriyor; yeni kanıtlarla bedenimizin unuttuğumuz narinliğini anımsatıyor bize. Ölümsüzlük hayali içinde olanları ölümü göz önüne almaya zorluyor. * İnsan, yarınına bile sahip değilken yaşamını düzenlemeye kalkmak ne budalaca bir iş! Uzun hayaller peşinde koşanlar ne kadar akılsız! * … ölüm yanı başımızda; onu hep bize yabancı diye düşünürüz; ama o ölümlülüğün örneklerini çarpıverir yüzümüze ansızın, şaşkınlığımız kadar sürüp giden bir an içinde! Her gün olabilecek şeyin bir gün oluvermesine şaşmak ne kadar akılsızca bir iş! * O halde biz ruhumuza sanki son sınıra gelmiş gibi bir düzen koyalım. Hiçbir şeyi ileriye atmayalım. Her gün hesaplaşalım yaşamla. Yaşamın en büyük hatası şu: Her zaman tamamlanmamış kalır, hep ertelenir bir şey. * Gelecek günlerim nasıl olacak?" diye kuşku içinde olmaktan daha zavallı ne vardır? Ne kadar zamanın kaldı? Ya da nasıl bir yaşam kaldı? Zihin bu olasılıklar içinde, anlatılmaz bir korkuyla çırpınır durur. Bu burgaçtan kaçınmanın yolu nedir? Bir yolu var: Yaşamımız ilerisi için bir hesap yapmazsa, kendi içine çekilirse kaçınırız bundan. Çünkü bugününü boş geçiren, değerlendirmeyen insan, geleceğe bağlı kalır. Olasılıklara karşı senin kesin bir tutumun olursa, rastlantıların değişik, oynak olması niçin altüst etsin seni?
42 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.