Kitle kültürünün bariz vasfı, Johan Huizinga'nın "puerilizm" olarak adlandırdığı bir ruh hâlidir. Huizinga, çağdaş insanın olgunlaşmamış, çocuksu davranışlar sergilediğini, ergenlik döneminin zihinsel seviyesine tekabül eden bir ruh hâli içinde olduğunu gözlemliyor. Vahşi ve kitlesel bir hal alan basit eğlenceler, büyük sansasyonlara duyulan ihtiyaç, kitlesel seramonilere ve parolalara temayül, gerçek espri anlayışının yokluğu, değersiz, ucuz yayınların yaygınlaşması, ölçüsüz nefret ve sevgi veya yergi ve övgü söylemleri bu tür davranışlara örnek olarak verilebilir.
Ebruar kavramını veya Ebruarı bunların nasıl kimseler olduklarını el alacağız, konuşmaya çalışacağız Ebruar her ne kadar Türkçe'ye bir isim olarak geçmişse de aslında Arapça eril bir çoğul yani Ebruar iyiler demek Bu kekili bunun Ber veya Ber ayette geçtiği üzere Cenab-ı Hak Hz. Yahya için o Ber ile bir valideyhi Olem yakın Cebber'in
VAR MI SİZİN DE BÖYLE CİNNETLERİNİZ?
“Deliler ile benim aramdaki tek fark, onların bunu kabullenmemesidir. Oysa ben biliyorum deli olduğumu.” diyor, sürrealist ressam Salvador Dali. Dünyanın büyük çoğunluğu onun deli olduğuna, geri kalanıysa dahi olduğuna inanıyor. Hem deli olmak, dahi olmaya engel mi? Ya da tam tersi; dehalar da bir gün
Çocuk Ruh Sağlığı, benim için çok uzun bir okuma süreci oldu. Kitapla beraber araya onlarca kitap sığdı. Sonunda kitabın sonuna geldim. Çocuk ruh sağlığına dair birçok konu kitapta yer almaktadır. Bazılarından örnek vermem gerekirse; gelişim dönemleri, zeka gelişimi, aile tutum ve sorunları, ahlak gelişimi, cinsel gelişim, ölüm, boşanma gibi
İletişimde şu üçlemelere hep takılmışımdır… Mesela üç C: Consumer (Tüketici), Costumer (Müşteri) – Client (Özel Müşteri)… Bir başka üç C: Creativity (Yaratıcılık), Consistency (Tutarlılık), Continuity (Süreklilik)… Üç H’yi de unutmamak gerekir: Hazır, Hızır, Huzur… (Hazırlığı doğru dürüst yaparsan Hızır gelir; Hızır gelirse de Huzura kavuşursun)…
Amin Maalouf'un son 20 yılda yazdığı Deneme kitaplarında romanlarından daha çok ön plana çıkıyor. Entelektüellikten aydınlığa geçiş yaptı. Dünyanın sorunlarını kendine dert ediniyor, çözüm öneriyor ve mücadele ediyor. Tarihi olayları onun hikaye anlatıcılığı ile okumak ayrı bir zevk veriyor.
Son 150 yılda Batı Uygarlığı'na meydan
Aristoteles’in Poetika’sında komedya türünden ne kadar az söz edildiğini, birçok kuramcı ve eleştirmenin de daha çok tragedya türü üzerinde durduklarını göz önünde bulundurursak; Henri Bergson’un bu çalışması önemli bir yerde.
Başlangıç olarak Henri Bergson’dan bahsetmemiz önemli. Çünkü onun ‘gülme’ ve ‘komik’ çözümlemesi felsefi yaklaşımıyla
"Uyumaya, düş görmeye devam etsek... ama uyanıyor ve görüyoruz ki... ama neyse! Belki de, ömür boyu hayallerle yaşayan bir budala olarak kalmaktansa uyanmak daha iyidir, acı çekecek olsak bile..."
Uzun süredir okuma listemde yer alıyordu ve iyi ki okumuşum. Yazıldığı dönemce çok eleştiriye maruz kalmış -şaşırmadım- çünkü bir kadının
18 mart 1915 deniz savaşı sonrası 25 nisan 1915te başlayan çanakkale kara savaşlarına dair yerli yabancı yazarlar, tarihçiler, araştırmacılar tarafından yazılmış birçok kitap var.
okumuş olduğum bu kitap dışarıdan bakıldığında bunlardan biri gibi görünse de aslında tam olarak böyle değil.
zira
● İnsan, ruhla cesetten mürekkep bir yapıya sahiptir. Bu yapıdaki her iki unsur, insanı kendi yörüngesi etrafında döndürmeye çalışmaktadır. Bu ikisinden biri olan madde, şehevî ve behîmi arzulardır. Yani insanın ceset itibarıyla sahip olduğu, Kur'ân'ın da bize şu cümlelerle tanıttığı yönüdür:
"Andolsun ki biz insanı kuru bir
Anne baba ilgisinden mahrum kalan gençler, örnek alacakları model arayışında televizyon dizilerine yöneliyor, televizyon dizilerinde gördükleri o haşin karakterleri kendilerine model alıyorlar.
Aşırı derecede yaramaz, şiddetli ve öfkeli olan Affan bir gün sapanı ile öldürdüğü yaban ördeğinin yumurtadan yeni çıkmış yavrusunu gördüğünde içsel bir çöküş yaşar duygulanır, üzülür, ağlar ve pişmanlık yaşar. Bu ruh hali ile bir aydınlanma yaşar ve yaşadığı toplumu, dünyayı hatta evreni bile sorgulamaya başlar. Ben kimim? Sorusu ile günlerce kafa patlatır. Artık herşeyi öğrenmek ister, aradığı cevapları bulmak için okumaya adar kendini. Hatta yaşından büyük konular ile başlar bu arayışa,varlık felsefesine yönelir. Artık çalışkan örnek bir öğrencidir. Tüm hayatı sorularına cevap aramakla geçer Ben kimim? Hayatın bir anlamı var mı? Ruh nedir? Gerçeğe ulaşmak mümkün mü? Yaşadığımız Evren illüzyon ve gölgelerden mi ibaret? bir yaratıcı var mı? Hakikatleri bulmak için Affanın bu yolculuğuna eşik ediyoruz birlikte,kitabın sonu beni şaşırttı eğer Affanın nasil bir hakikat ile karşılaştığını merak ediyorsanız sizi bu kitabı okumaya davet ediyorum.
Tinsel KopuşSelami Çınarcı · Kitap Müptelası · 202378 okunma
Hiç kalbinizin üzgün olduğu kötü bir gün yaşadınız mı? Bugün, araştırmaların daha iyi hissetmek için yapabileceğinizi gösterdiği bir şeyi keşfedeceğiz.
En zor deneyimlerden biri, duygusal olarak formda hissetmediğimiz ve ne yapacağımızı bilmediğimiz zamandır. Bu rutinden nasıl kurtuluruz?
Bu rutini kırmak için farklı şeyler yapacağız. Bugün,
Apateizm nedir?
.
Okuyup öğrenince çok şaşıracaksınız.
.
En sade tanımı ile Apateizm, Tanrı inancına karşı ilgisizliktir. Apateistlere göre Tanrı’nın varlığının veya var olmamasının insan yaşamı için önemi yoktur. Bu yüzden apateizm bir inanç değil, inanca karşı bir tutumdur.
.
Apati (ilgisizlik) ve teizm (Tanrı inancı) kelimelerinin birleşiminden
Dünyamıza renk ve şekil veren ve insana insanlığını idrak ettiren üçüncü insan tipleri, peygamberler ve velilerdir. Bütün insanlığın hürmete şayan bulduğu ve ahlakları için örnek telakki ettikleri bu yiğitlerin de oluş ve gerçek karşısında, idrake bir perde gibi gerilen eş ya karşısında, Hazret-i Muhammed' in ﴾ﷺ﴿ dili ile " Allahım bana eşyanın sırlarını aç!" diyerek eşyanın verilerini aşan, estetik sezgilerin üstünde, kendilerine has tecrübeleri vardır. Bu yüce şahsiyetler, mutlak var ve hakikat olarak, oluşu bir anda ihata eden Allah'la veya Ona götürücü prensiplerle ruhi' temaslar kurarak, eşyanın çokluğunu aşarak, kendi subjektif perdelerini yırtarak, varlıkta Allah'ı ve Allah'ta varlığı duyarak ve sezerek vahiy ile ilham yolu ile bilgi getirmişlerdir. Birçoğumuzun, duyumlarımızla madde ve hayat olarak idrak ettiğimiz izafi' gerçekleri, bu insanlar üstün ve doğuştan gelen bir idrak seviyesi ile Mutlak Var' dan gelen uyarıcılar olarak idrak ederler. Mutlak Var'ın da bir tek, soyut ve mutlak haki'kat olduğunu en yakıcı gerçek olarak bilirler. Bu yüce idrakler, eşya ve oluşun ötesini kollar, garip bir ruh hali içinde, ilahi' bir coşkunluk la beraber akıl ve duyum üstü bir idrake ait sesler ve manalar getirirler.
Peygamberlerin ve velîlerin hayatlarında
bunlara ait çeşitli misaller getirilebilir. Peygamberlerin nice vahyi, velilere ait nice sözler vardır ki, aklı hayrette bı rakmakta, onun katılaşmış kabuğunu çatlatmağa zorlamaktadır.