Okur musunuz bilmem lakin yazdım.
İncelemeye başlamadan önce, felsefi bilgileri bu denli basit ve eğlenceli bir üslup ile kaleme alan Nigel Warburton 'a şükranlarımı iletiyorum :)
* Metnin uzunluğu gözünüzü korkutmasın, madde madde elimden geldiği kadar özetlemeye çalıştım.
Kitabımız kronolojik bir sıraya göre dizilmiş, 40 bölümden oluşuyor.
KARAKTER REHBERİ:
• Santiago Nasar: Cinayete kurban giden kişi
• İbrahim Nasar: Santiago Nasar’ın babası
• Angela Vicario: “Namusu kirlenen” kız
• Pablo Vicario ve Pedro Vicario: Cinayeti işleyen ikizler
• Pura Vicario: İkizlerin ve Angela’nın annesi
• Cristo Bedoya: Cerrah
• Flora Miguel: Santiago Nasar’ın nişanlısı
• Placida Linero: Santiago
Uzun uğraşlarım sonrası sanırım arkadaşıma, okuma alışkanlığı kazandıracağım. Dile kolay liseden süre gelen tam on iki yıllık arkadaşlık. Zannediyorum ki o, en yakın arkadaşım benim. Hayatının en ince ayrıntılarını bile anlatır bana, tabi bende ona. Kendisi öğretmendir benim gibi ancak benim aksime atanmış hayatını düzene koymuş biridir. Hayatında
Gecelerim, çarpan kocaman bir yürek gibi.
Saat üç buçuk.
Gecelerim aysız. Gecelerim pencereden süzülen gri ışığa gözünü kırpmadan bakıyor. Gecelerim ağlıyor, yastığım nemli ve soğuk. Gecelerim uzun, upuzun ve sürekli belirsiz bir sona doğru uzanıyor. Seni arıyorum, yanımdaki ufacik bedenini, soluğunu, kokunu arıyorum. Gecelerim, “Boşluk” yanıtını
Bir anne düşünün, çocuğu 3 yaşındayken kaçırılmış...Ve bir anne daha düşünün, dünyaya getirmesine az bir süre kala trafik kazası sonucu bebeğini kaybetmiş... İki kadın, iki dram ve iki yaralı anne yüreği... Romandaki anneler kaybettikleri evlatları için ağlarken biz de onlar için ağlayacağız. Annelerimizin ne kadar kutsal varlıklar olduğunu
" Manzaraları seyrediyormuş gibi yaparken aslında tahmin ediyorsun, tahmin ediyorsun sürekli tahmin ediyorsun. Sonra da endişeden perişan hâle düşüyorsun.."
"Ben toprağa otuz altı numara ayaklarıyla basan, biraz şaşkın bir kadınım" diyorsun Didem Madak. Düşünmeye koyuluyorum; otuz altı numaralı bir ayak kaç şiir taşıyabilir? Kaç metre kare toprağa denk gelir bir şiir; dünyayı kaplayan karalara mı, yoksa sulara mı denktir?
Yaşamın denklemi şiirin denklemine denk ise ve yeryüzünde yaşamın olmadığı bir kare dahi yok ise, karalar ve suların tümünün toplamına denk gelir. O zaman bir şiir tüm otuz altılı, yedili, sekizli, kırklı numaralı ayakların geçiş güzergahıdır desek. Sende cevabını vermiştin zaten, "yerde ne var yer boncuk, gökte ne var gök boncuk, işte ortasında ben varım." İşte bu kadar: yaşamın matematiksel karmaşık denklemini alt edip yaşam varlık gerçekliğinin şiirsel denklemiyle cevabını oluşturuyorsun. Ve ekliyorsun "bütün bu karışıklığın üstesinden gelmek için şiir yazıyorum"
Benim sana geç kaldığım, ama senin bizlere erken veda edişinin ardında Ah'lar Ağacı'nın ahlatıyım şimdi. Oysa daha şiirin denklemiyle çözülmesi gereken çok ah vardı.
Birinci kitap beklentimi o kadar üst çıtalara çıkartmıştı ki... Galiba daha üstü olamaz diyordum. Ama bilin bakalım bu hangi yazar? Tabi ki Nagila ve ondan da bundan daha azını beklemek hata olurdu.
O kadar fantastik kitap okudum ama ben hiçbir fantastik kitabın böylesine kadınları öne çıkardığını görmedim. O kadar duygulandım ki. Yani seri tamam
Birazdan akşam çökecek, sessizlik okyanus gibi dolduracak dinlenme tesisini. Adına tesis dedikleri bu yerin ortasında yaşlı bir beton yığını, onun karşısında beton yığınının yaşı kadar sefer yapmış; emeklilik bekleyen otobüs. Beyaz saçlı şoför otobüsün hemen yanında sigarasını bitirmeye çalışıyor, yorgun gözleriyle yolu izliyor. Yol izlemek,
Uçsuz bucaksız bir evrenin ortasında, tek bir noktaya sıkışıp kalmışken, değil kral olmak, etrafımı saran her şeyin kölesi olan ben, kendimi aramakla işe başlıyorum.
Siz sıradan biri olsanız da gözlem yapın birçok suç sizin sayenizde aydınlanacaktır. Bu kitap gözlem yapmanın gücünü anlatır. Sadece seyirci kaldığınız olaylar gün gelir sizi ta içine çekebilir. Ve siz yaptığınız gözlemleriniz ile bir suça bir cinayete ışık tutabilirsiniz. Hele ki Rachel gibi hisleri sezgileri güçlü bir kız iseniz bu daha da kolaylaşır. Rachel her sabah aynı trene biner ,tren ışıklarda durduğunda evleri ve içinde yaşayanları izler. Başlangıçta o trendeki kızdır. Fakat kitabın ortalarına doğru olayların içine dalar. Trenden izlediği sokağın biraz ilerisinde bir kadın cinayeti gerçekleşir. Ve Rachel kendini bu cinayetin tam ortasında bulur. Acaba cinayeti kim işlemiştir ve Rachel'le ne alakası vardır? Kitabın sonlarına doğru şaşkınlıktan bayılabilirsiniz:) Kitap baştan sona sürükleyici bir polisiye roman. Ben kitabı bir solukta okudum. Roman öylesine heyecan dolu ki kalbinizin hızlı hızlı atmasına engel olamayacaksınız. Ayrıca polisiyeye bir kadın eli değince nasıl zarif oluyor bir görün istiyorum. Trendeki Kız romanını okurken kendinizi unutup Rachel'in dünyasına geçecek ve kaybolacaksınız. Ben kitabı okurken kayboldum ve kitabı hatırladıkça hâlâ kayboluyorum. Okuyun bu kitap size çok şey katacak. Keyifli okumalar
YouTube kitap kanalımda Huzursuzluk kitabını okumadan ölebilirsiniz dedim: ytbe.one/dR12B0gIkhg
"İnsanın karnı tok, sırtı pek oldu mu başkalarının yoksulluklarını okuması, merhamete gelip iç çekmesi ne tatlıdır."
Wolfgang Borchert
Onbinlerce defa okunmuş olan ve kendi açımdan 10 üzerinden 3 puandan fazlası etmeyecek bu roman
İçerisinde bulunan sekiz öyküden oluşan tek kitabıyla şahsi kanaatime göre Türk edebiyatında Oğuz Atay öykücülüğü olarak yeni bir öykü tarzı oluşturdu. İletişimsizlik, yabancılaşma gibi konular daha önce birçok öykü kitabında işlenmiş olsa da Oğuz Atay bu temalara çok dürüst bir kendiyle hesaplaşma tavrı ekleyip teknik olarak da ironiyi