Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
İstila Yıkım
Burası şehir-i Zohak kırmızı şehir eskiden bir hisarmış dokuz yüz yıl kadar önce vadiye istilacılardan korumak amacıyla yapılmış cengiz hanın torunu on üçüncü yüzyılda buraya saldırmış ama öldürülmüş sonra cengiz han kaleyi yerle bir etmiş İşte size ülkemizin hikayesi genç dostlarım istilacıların biri gitmiş öteki gelmiş …
Everest YayınlarıKitabı okuyacak
Bireyselleşmenin öteki yüzü, vatandaşlık kavramının yavaş yavaş eriyip yok olmaya yüz tutmasıdır. Akışkan Modernite Zygmunt Bauman
Reklam
"Ey Poseidon," diye gürledi, itaatkar bir sesle. "Ey denizlerin, yer sarsıntılarının, atların tanrısı. Ey Kronos ile Rheia 'nın oğlu, Ey Zeus 'un ve Hades 'in kardeşi. Ey ölümsüzlerin en güçlüsü. Ey güçlülerin en ölümsüzü. Sana binlerce şükür. Sana binlerce saygı. Sana binlerce sevgi. Sen ki bizden yüz çevirmedin. Sen ki Megara 'dan yola çıktığımızdan beri bizi yalnız bırakmadın. Sen ki her zaman yazgımıza yoldaşlık ettin. Öfkeni üzerimizde denemedin. Fırtınalarını gemimizin önüne çıkarmadın. Güçlü yabanı bize karşı kullanmadın. Denizleri uysal, merhametli ve bereketli kıldın. Ey tanrıların en görkemlisi, ey denizlerin mutlak hakimi, ey Megaralı göçmenlerin koruyucusu. Sen olmasaydın, üç yanı denizlerle çevrili bu ülkeyi bulamazdık. Sen olmasaydın, bu bereketli toprakların üzerinde bir anıt gibi yükselen genç kentimizi kuramazdık. Sen olmasaydın, karada da denizde de var olamazdık. Sen ki bizi kendi çocukların gibi sevdin, sen ki bize acıdın, bize şefkat gösterdin, bizi savundun. Biz de sana şükranlarımızı, bu boğayı kurban ederek sunmak istiyoruz. Lütfen adağımızı kabul et. Lütfen bugüne kadar yaptığın gibi bundan sonra da bize acı, bizi koru, bizi gözet. Lütfen öteki tanrıların da bize açılmasını sağla. Çünkü sen bizi en çok sevensin. Çünkü en güçlüsün. Çünkü sen adilsin... "
"İnsanın aynı anda iki ilişki yürüttüğünde ki, genellikle böyle olur, ne kadar ayrıksı ve karşıt olsalar da biri olmadan öteki varlığını sürdüremez.Öyle ki pek çok kereler ,iki sevgilinin yasaklı hikayelerini sona erdirebilmeleri için içlerinden evli olanın ilişkisini bitirmesi ya da dul kalması gerekmiştir.Sanki birdenbire yüz yüze kalmış olmaktan ötürü korkuya kapılırlar yada artık yaşamak için engellemeler ,ortalıklarda görünme yasağı,hatta tek göz odadan çıkmama mahrumiyeti ortadan kalktığında o vakte kadar kısıtlı kalan aşkı ilerletmek için ne yapacaklarını bilmiyorlarmış gibi.Çoğu zaman tesadüf eseri başlayan şeyin,varola geldiği şeye sıkı sıkıya bağlı kalması gerektiği, başka bir şekle bürünmesinin her iki tarafça sahtekarlık olarak alğılandığı ve reddedildiği gözden kaçırılır."
YKY
"Aşksız karşılaşmalar! İnsanların yaradılışlarında, kavramlarında ne tuhaf bir büyü var! Bizler, güçlü olan biz erkekler, bu kadınların babaları, kocaları, kardeşleri, çocukları olan bizler çok ağır biçimde suçluyoruz onları. Kendilerini küçük düşürdükleri, çamura buladıkları, sokak kadını oldukları için... lanetlerken, bir yandan da kötü yola itiyoruz onları! Kendimize bakmıyoruz hiç.. aşağılık davranışlarımızı hoş görüyoruz.!. Yüz karamızı, küçüklüğümüzü - kadının sırtına yükleyerek- açıktan açığa taşıyoruz, gizlemiyoruz! Erkeklerle kadınlar bu alanda iyice öğrenmelidirler birbirlerini: Biri köpeklere, öbürü kedilere, sonra birlikte maymunlara dek inceleyerek gitmelidirler! Kadınla erkek arasında ahlâk anlayışındaki bu ayrılık, kavramlardaki bu karışıklık, birbirini karşılıklı bu aldatışlar, kınamalar, ihanetler o zaman biter! Oysa iki ahlak dusünūp bulmuş erkekler: Biri kendileri için, öteki kadınlar için! "
Sayfa 669 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Yalan
Siz ne sanıyorsunuz? -diye bağırdı.- Onlara palavra savurdukları için mi kızıyorum sanıyorsunuz? Saçma! Ben yalanı severim! Yalan, insanların bütün öteki yaratıklara karşı biricik üstünlüğüdür! Yalan söylersin ve böylece gerçeğe ulaşırsın! Ben yalan söylediğim için insanım. Önceden on dört kez, hatta belki de yüz on dört kez yalan söylemeden hiçbir gerçeğe ulaşılmamıştır. Ve bu kendine göre onurlu bir iştir.Oysa biz yalanı bile kendimiz kıvıramayız! Bana bir yalan söyle, ama bu yalan senin olsun, senin uydurduğun bir şey olsun , alnından öpeyim! Kendine ait bir yalan, başkalarına ait gerçekleri tekrarlamaktan belki de daha iyidir. Birincisinde sen bir insansın, ikincisinde ise bir papağan! Biz şimdi neyiz? Biz şimdi, ayrıcalıksız hepimiz, bilimde, gelişmede,düşüncede, buluşta, ülküde, istekte, liberalizmde, akılda, tecrübede, her şeyde, her şeyde, her şeyde daha kolej hazırlık sınıfındayız! Başkalarının aklıyla yetinmek hoşlarına gidiyor,alışmışlar bir kez!
Sayfa 248 - RazumihinKitabı okuyor
Reklam
Vücudumun her zerresi elektriklenmiş gibiydi. Bu hâl, herhangi başka bir zamanda beni derhal öldürebilecek kudretteydi. Fakat, o an, benim için unutulmaz bir tecrübedir, çünkü hiç sesi çıkmayan bu iki yüz bin kişinin ıstırabını bana aşılamıştı. (...)Minarelerden gelen seslere, kalabalık arasındaki yüzlerce ulema, Müslümanlık’ın bir nakaratı olan “Allahu Ekber, Lâ ilâhe illâllah, Vallahu Ekber, Allahu Ekber Velilhamd” ile bu seslere katılıyordu. Halide, bu harikulâde teraneyi dinlerken kendi kendine şunları söylüyordu: “İnsanların kardeşliğini ve barışını ifade eden İslâmiyet ebedîdir. Batıl inançlar ve dar görüşler İslâmiyet değil. Allah’tan gelir gerçek İslâmiyet. Ben bugün onun en yüksek noktasını ifade etmeye mecburum. Türkiye, benim zulme uğramış milletim de ebedîdir. O, öteki milletlerde olan kusur ve faziletlere sahip olmakla beraber, hiçbir maddî kuvvetin yok edemeyeceği manevî bir kudrete de sahiptir. Ben, bu gün onun zirvesini anlatmalı, insanlığın kardeşliğini ifade eden ruhunu vermeye çalışmalıyım.”
GAYEV Ne yaparsan yap öleceksin. TROFİMOV Kim bilir? Ve ne demektir ölüm? Belki insanın yüz duygusu var da, insan öldüğünde bunlardan bizim tanıdığımız beş tanesi ölmektedir de, öteki doksan beş tanesi canlı kalmaktadır.
Bir insanı yanında uşak gibi kullandıracak her işten sakın! İnsanoğlu birbirinin uşağı değildir, olamıyor. Sen o uşak gibi gözükene bakma! Ben en köpek ruhlu insanın birdenbire köpürdüğünü, menfaatini ayaklar altına aldığını gözümle görmüşümdür. Hem bizim yaradılışımızdaki insanlar birbirine sevgi için doğmuştur. Sana demiyorum ki bir su kıyısında bir elli, yüz dönümük arazi alma! Bir de iyi arkadaş bul yanına. Harmanını köylülerle beraber yap. Bir gün o harmanda sen çalışırsın, ertesi gün, öteki köylünün harmanına gidersin. Şimdi köylüler böyle yapıyorlar, biliyor musun? Ne hoş şey! Ha, değil mi? şey! Ha, değil mi?)
Sayfa 109Kitabı okudu
Bir insanı yanında uşak gibi kullandıracak her işten sakın! İnsanoğlu birbirinin uşağı değildir, olamıyor. Sen o uşak gibi gözükene bakma! Ben en köpek ruhlu insanın birdenbire köpürdüğünü, menfaatim ayaklar altına aldığını gözümle görmüşümdür. Hem bizim yaradılışımızdaki insanlar birbirine sevgi için doğmuştur. Sana demiyorum ki bir su kıyısında bir elli, yüz dönümlük arazi alma! Bir de iyi arkadaş bul yanma. Harmanını köylülerle beraber yap. Bir gün o harmanda sen çalışırsın, ertesi gün, öteki köylünün harmanına gidersin. Şimdi köylüler böyle yapıyorlar, biliyor musun? Ne hoş şey! Ha, değil mi?
Reklam
ÖYLE BİR HİKÂYE Sinemadan çıktığım zaman yağmur yine başlamıştı. Ne yapacağım? Küfrettim. Ana avrat küfrettim. Canım bir yürümek istiyordu ki... Şoförün biri: – Atikali, Atikali! diye bağırdı. Gider miyim Atikali'ye gecenin bu saatinde, giderim. Atladım şoförün yanına. Dere tepe düz gittik. Otomobilin buğulu, damlalı camlarında kırmızı,
ÇATIŞMA Çürümeden çok önce, galiba kokuşmadan da evvel, ölümle dirim arasında geçen kavganın sonundaki boşlukta; birtakım ecza şişelerinin küçüklü büyüklü, sıra sıra dizildikleri, ağızlarını açıp bekleştikleri zamanı; ötekisi ile; sıcacık bir oda ve bir sepet içinde kokmaya, bir kurt yüzünden bozulmaya, delirmeye, canlanmaya hazırlandıkları zaman
HAVUZ BAŞI Beyazıt Havuzu'nun kenarındaki kanepelerden birine oturmuş sizi bekliyorum. Yaşını almış bir adamın yirmi yaşındaki çocuk kederlerini, sevinçlerini yaşaması ne demektir, diye düşünüyorum: Belki, bir geç olma hadisesi. Belki de bir çeşit hazları, kederleri, çocuklukları uzatma temayülü. Ama bu uzayan yaz, kışın gelmeyeceğine alamet
-Ne olsa hoşuna giderdi? -Bu şehrin hayatına benzemeyen bir şey. -Burada özellikle sevmediğin şey ne? -Her şey. Durmadan bir oraya bir buraya koşuşturmalar, beş para etmez aptalca alışkanlıklar bilhassa açgözlülük, birbirinin yoluna taş koymalar, dedikodu, kınama, hakir görme... İnsanı baştan başa süzmeleri yok mu? Konuştukları şeylere kulak veriyorsun, başın dönüyor. Şaşakalıyorsun. İnsanlara şöyle bir bakıyorsun, gözüne akıllı görünüyorlar. Yüzlerindeki ifadeden sanıyorsun ki ağırbaşlılar. Sonra birden, "Şuna şu verilmiş, buna da şuranın tımarı verilmiş." 'Affedersiniz de ne karşılığında verilmiş?' diye bağırıyor öteki. 'Şu dün kulüpte kaybetti. Berideki üç yüz bin kazandı!' Sıkıcı, sıkıcı, sıkıcı! İnsanlığı ara ki bulasın. Nerede namusu insanoğlunun? Nereye gizlendi? Bu ıvır zıvırlar, namusun yerini nasıl aldı?
Ölüm gerçeği hep aklına geliyordur Tolstoy'un
"Altı bin dönüm arazin,üç yüz altının olacak.Peki sonra? Öteki bütün yazarlardan daha ünlü olacaksın da ne olacak sanki?" Ölüm,hayatın boynunu giyotinle vuruyordur hep ve bir insan ne kadar zengin,ne kadar ünlü,ne kadar mutlu olsa da başını o giyotinin altına koyuyordur vakti gelince.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.