Bazı kitaplar için inceleme yazısı yazmak ve fikir belirtmek çok zor. İyi bir şekilde başlayan bir aşk hikâyesinin sonunu insan böyle düşünemiyor. Ama kader! Ama yazgı! Ama alın yazısı işte.
Berrak Koyuncu kitaba nasıl bir eve doğduğunu anlatarak başlıyor. Ailesi, nasıl bir evde büyüdüğü ve nasıl bir çocukluk geçirdiği vs.
Takvimler 2012 yılı Gezi Parkı Eylemleri sırasında tanıştığı eşini anlatıyor bizlere.
Geç bulduğu fakat çabuk kaybettiği güzel gözlü sevgilisini.
İkisi de çocuk istedikleri için bir an önce evleniyorlar, hakikaten de bir varmış bir yokmuş ile başlayan masalları Berrak Hanım'a göre "Bir Varmış Hep Varmış!" a evriliyor.
Günleri ve hatta yılları biraz ileri sardığımızda çiftimizin Maya adını verdikleri güzel kızları doğuyor. İnstagram postlarına eklenen yazılar öylesine yürek sızlatıcı ki! İnsan bunun yanında benim yaşadığım aşk acısı mı şimdi ? diye sorarken buluyor kendini.
22 Nisan 2020 gecesi
Kızımızı uyutayım arayacağım seni deyip cevapsız kalan aramaları ve cevapsız kalan mesajları da genç kadına artık Cem'siz kaldığının can yakan habercisi ne yazık ki.
Sonrasında yas dönemi, çaresizlik, kabullenememe, ağlama krizleri, bir yandan ufacık çocuğa olan annelik görevi derken uzun bir yol oluyor Berrak Hanım için.
Eşine "Bodrum'a gitme " dediği ve korkunç kazayla son bulan bir yaşam değil sadece.
Babalar Gününü onsuz karşılamak,
Beraber kurulan hayalleri hep bir eksikle gerçeğe dönüştürmek, tüm bunları düşününce okurken düğüm oluyor boğazda.
Zaman yönetimi çoğu insan için doğal olarak gelişmez, çünkü bu aslında zaman yönetimi değildir. Zaman manipüle edilemez veya yönetilemez; o sadece öylesine akıp gidiyor gibi görünür. Zaman yönetimi, kazanılması gereken bir beceridir, zaman geçerken kendi kendinizi yönetmektir. Uygulama ve çaba gerektirir, ancak ödülleri muazzam olabilir -
Seçim sandığını ortaokula yerleştirmişlerdi.
Okul, okul olalı öylesine bir dalaşıklığa tanık ol mamıştı. Hani kesilecek öküzün yanına bıçağı taşımak yerine öküzü bıçağın yanına taşımak var ya, işte öyle bir şey . . . Gelen delegenin adım listeden bulup oyunu kullandırmak varken, lis tedeki sıraya göre dışarıdan adam arıyorlardı;
Adı okunan delegenin niteliğini, kime oy vere ceğini çoktan bilen aday adayları görmeye de ğerdi doğrusu. Özellikle Cafer ve Cemal beyler yargıç listeyi okudukça yerlerinde duramıyor lardı. İkisi bir ağızdan, mahkeme mübaşiri gibi okunan adları yüksek sesle kalabalığın üstüne doğru yineliyorlar. Kalabalığı kan-ter içinde yarıp geçen delegenin arasını burasını okşaya rak sandık başına uğurluyorlardı.
l Psikolojik roman türünde yazılmış eserlerin başında gelen Açlık, Knut Hamsun’un hayatından izler taşıdığından biyografik/ otobiyografik bir kitap olarak da değerlendirilir. Roman, açlığı yaşamış bir yazarın kaleminden çıkmıştır. Hamsun bu eseri ile 1920 yılında Nobel edebiyat ödülünü kazanmıştır.
l İşsiz ve beş parasız kalan genç adam her
...birden fazla cinayet işlemiş bazı kişiler öylesine sıradan, öylesine zararsız görünürler ki onları tanıyanlar üzerinde pek bir intiba bırakmazlar. Böylesi bireylerin herhangi bir sebepten ötürü kişisel önem ve kimlik hissiyatını elde etmekte başarısız olduklarını ve şiddete yönelik eylemlerinin, bastırılmış saldırganlıklarının yıkıcı bir nefrete dönüşmesinin ortaya çıkışını temsil ettiğini varsaymak akla yatkındır. Bu, ayrıca diğer birçok unsurun katkıda bulunduğu, büyük ölçüde normal olmayan insan davranışının kısmi açıklamasından öte bir şey değildir.
Herkese merhabalar
Bugün Ali Şeriati'den Sevmek Aşktan Üstündür eseri ile buradayım
Eserimiz insanlığın anlam bulmuş halidir.
İnsan ne ile anlam bulur?
Sevmek ve varolmak ile tabii ki...
Nerede pekii?
Şeriati' nin kalemininde dediği gibi ,
"...bu benim hem dünyam, hem tarihim, hem vatanım, hem yüreğim, yabancı benliğim,
Kitap 6 hikayeden oluşmakta.
-CEHENNEM ATLASI
-EFSUNCU
-KAFAKOVUK
-CIRTLAK
-GÖRÜNÜR PİSLİK
-KASAP MASASI
Çok hikaye içeren kitaplar hoşuma gider. Bir hikayeyi beğenmezsem diğerini beğenebilirim diye düşünmüştüm. Kitabın dili ağır buldum. Sabırlı bir okur olmama rağmen bir an önce bitirmek istedim. Okuduğum hikayeleri kafamda bir türlü düşleyemedim. Kitabı yarım bırakmak adetim olmadığı için öylesine okuyup geçtim. Tek beğendiğim, yaratıcı bulduğum hikaye KAFAOVUK oldu. Diğerlerini okuyup anlamadım. Şuan inceleme yazarken bile aklıma gelmiyor. Tavsiye edilmeyecekler arasına girdi bu kitap.
İlk önce genel olarak seri hakkında konuşacağım, sonra da King's Men yorumumu yazacağım.
Uzun olacak çünkü KONUŞMAK İSTİYORUM HER ŞEYİ DÖKMEK İSTİYORUM
All For The Game üç(dördüncüsü yeni çıktı) kitaplık bir seri. Ve her bir kitap bir öncekinden de iyi olup daha da üstüne konularak çok başarılı bir şekilde kaleme alınmış bana göre. Ben
Meg Mason’ın “Keder ve Mutluluk (Sorrow and Bliss)” kitabı Women’s Prize for Fiction ödülüne aday gösterilmiş ve dahası 2022 yılında The British Book Awards ödülünü de almış. Peki birçok ödül alan ve ödüle aday gösterilen bu kitap ne anlatmakta?
Yazar, üç yüz on sekiz sayfa boyunca Martha’nın yaşamını çocukluktan yetişkinliğe kadar onun ağzından
Enflasyon çoğu insanın onu anlamaması gerçeğiyle sağlanan, insan yapımı bir felakettir. Öylesine büyük çapta işlenen bir suçtur ki onu da kendi büyüklüğü korumaktadır: Kurbanlarının zihinlerinin entegrasyon kapasitesi suçun azameti ve görünen Ya karmaşıklığı karşısında aciz kalır. Bu gerçek, suçun halkın gözü önünde, açıkça işlenmesini mümkün hale getirmektedir. Yüzyıllardır enflasyon, ülkeleri bir bir mahvetmektedir ancak insanlar hiçbir şey öğrenmemekte, hiçbir direniş göstermemekte ve kesilmeye giden hayvanlar gibi değil, daha da kötü bir şekilde, bir panik halinde kasap arayan hayvanlar gibi mahvolmaktadır.
Fanatik" dedikleri, tımarhanelik bir taraftardır.Gerçekleri görmezden gelme hastalığı en sonunda öylesine bir hal almıştır ki, sağduyu yok olmuştur. Bu yok oluştan geriye ise, şuursuzca saga sola saldıran bir öfke yumağı kalmıştır.
"Fanatik", stadyuma kulubünün bayrağına sarılı olarak gelir, yüzü aşık olduğu renklere boyalıdır. Vurucu, kırıcı ve gürültücü araçlarla yüklüdür hep. Daha yolda gelirken bile gürültü ve hırgür çıkarır. Hıçbir zaman yalnız değildir. Kızgınların safına geçer, o tehlikeli kırkayağa katılır, aşağılananlar bir anda aşağılayanlar, korkaklar da korku salanlar haline gelirler. Pazar gününün aşırı yetkinliği, haftanın öbür günlerinin itaat dolu yaşantılarını, isteksiz aşk hayatını, sevilmeyen ya da hiç olmayan iş hayatını unutturur. Bir tek gün serbest kalan fanatiğin, o tek günde acısını çıkaracağı pek çok şey vardır.
Deneyimsizlikleri ne kadar büyük olursa olsun, işler yolunda gittiğinde insanların çoğu kendini öylesine bilge sanır ki, onlara bir öğütte bulunmak hakaret etmekten farksız olacaktır.