Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ölülerin hayatlarını devam ettirdiklerine inanılması —ki bu inanış ilkin rüyalarda teşekkül etmeğe başladı— öylesine kuvvetli idi ki, ilkel insanlar en harfi mânasıyle ölülerine mektup gönderdiler: bir aşiret reisi, böyle bir mektupta neler yazıldığını anlatmak için, mektubu özel olarak ulaştırılması için de kölenin kafasını kesti; ve şayet yazmayı unuttuğu noktalar oldu ise, kafası uçurulmuş bir diğer köleyi dipnot olarak ölüye gönderdi.
Sayfa 104
Hayatta Kalmanın Anahtarı: Zaman Yönetimi
Zaman yönetimi çoğu insan için doğal olarak gelişmez, çünkü bu aslında zaman yönetimi değildir. Zaman manipüle edilemez veya yönetilemez; o sadece öylesine akıp gidiyor gibi görünür. Zaman yönetimi, kazanılması gereken bir beceridir, zaman geçerken kendi kendinizi yönetmektir. Uygulama ve çaba gerektirir, ancak ödülleri muazzam olabilir -
Sayfa 174 - Palme yayıneviKitabı okuyor
Reklam
Seçim sandığını ortaokula yerleştirmişlerdi. Okul, okul olalı öylesine bir dalaşıklığa tanık ol­ mamıştı. Hani kesilecek öküzün yanına bıçağı taşımak yerine öküzü bıçağın yanına taşımak var ya, işte öyle bir şey . . . Gelen delegenin adım listeden bulup oyunu kullandırmak varken, lis­ tedeki sıraya göre dışarıdan adam arıyorlardı; Adı okunan delegenin niteliğini, kime oy vere­ ceğini çoktan bilen aday adayları görmeye de­ ğerdi doğrusu. Özellikle Cafer ve Cemal beyler yargıç listeyi okudukça yerlerinde duramıyor­ lardı. İkisi bir ağızdan, mahkeme mübaşiri gibi okunan adları yüksek sesle kalabalığın üstüne doğru yineliyorlar. Kalabalığı kan-ter içinde yarıp geçen delegenin arasını burasını okşaya­ rak sandık başına uğurluyorlardı.
Sayfa 133 - 1978 yüce yayınlarıKitabı okudu
...birden fazla cinayet işlemiş bazı kişiler öylesine sıradan, öylesine zararsız görünürler ki onları tanıyanlar üzerinde pek bir intiba bırakmazlar. Böylesi bireylerin herhangi bir sebepten ötürü kişisel önem ve kimlik hissiyatını elde etmekte başarısız olduklarını ve şiddete yönelik eylemlerinin, bastırılmış saldırganlıklarının yıkıcı bir nefrete dönüşmesinin ortaya çıkışını temsil ettiğini varsaymak akla yatkındır. Bu, ayrıca diğer birçok unsurun katkıda bulunduğu, büyük ölçüde normal olmayan insan davranışının kısmi açıklamasından öte bir şey değildir.
Enflasyon çoğu insanın onu anlamaması gerçeğiyle sağlanan, insan yapımı bir felakettir. Öylesine büyük çapta işlenen bir suçtur ki onu da kendi büyüklüğü korumaktadır: Kurbanlarının zihinlerinin entegrasyon kapasitesi suçun azameti ve görünen Ya karmaşıklığı karşısında aciz kalır. Bu gerçek, suçun halkın gözü önünde, açıkça işlenmesini mümkün hale getirmektedir. Yüzyıllardır enflasyon, ülkeleri bir bir mahvetmektedir ancak insanlar hiçbir şey öğrenmemekte, hiçbir direniş göstermemekte ve kesilmeye giden hayvanlar gibi değil, daha da kötü bir şekilde, bir panik halinde kasap arayan hayvanlar gibi mahvolmaktadır.
Sayfa 186 - Pegasus YayınlarıKitabı okudu
Fanatik" dedikleri, tımarhanelik bir taraftardır.Gerçekleri görmezden gelme hastalığı en sonunda öylesine bir hal almıştır ki, sağduyu yok olmuştur. Bu yok oluştan geriye ise, şuursuzca saga sola saldıran bir öfke yumağı kalmıştır. "Fanatik", stadyuma kulubünün bayrağına sarılı olarak gelir, yüzü aşık olduğu renklere boyalıdır. Vurucu, kırıcı ve gürültücü araçlarla yüklüdür hep. Daha yolda gelirken bile gürültü ve hırgür çıkarır. Hıçbir zaman yalnız değildir. Kızgınların safına geçer, o tehlikeli kırkayağa katılır, aşağılananlar bir anda aşağılayanlar, korkaklar da korku salanlar haline gelirler. Pazar gününün aşırı yetkinliği, haftanın öbür günlerinin itaat dolu yaşantılarını, isteksiz aşk hayatını, sevilmeyen ya da hiç olmayan iş hayatını unutturur. Bir tek gün serbest kalan fanatiğin, o tek günde acısını çıkaracağı pek çok şey vardır.
Reklam
Deneyimsizlikleri ne kadar büyük olursa olsun, işler yolunda gittiğinde insanların çoğu kendini öylesine bilge sanır ki, onlara bir öğütte bulunmak hakaret etmekten farksız olacaktır.
Osmanlı'nın gittiği yerde uygarlık yeşermemiş, aksine çöl zihniyeti yerleşmiştir. Osmanlı'nın boyunduruğu altında kalan Batı ülkeleri bu boyunduruktan kurtuldukları an şahlanıp gelişme yoluna girmişlerdir. Osmanlı yöneticileri, "din" ve "asayiş" adına, bir yandan her türlü şiddet ve zulüm yollarına başvururlarken, diğer yandan da halkın fikir seviyesini düşük tutup "düşünme" yollarını tıkamışlardır; sırf kolaylıkla saltanat edebilsinler diye! Kendi saltanatları ve çıkarları doğrultusunda olmak üzere "din" ve "devlet" güvenliği, onlar için öylesine sihirli bir anlam taşır olmuştur ki, aklın alamayacağı ve insafın kavrayamayacağı gaddarlıklara yönelmeyi olağan saymışlardır.
Felsefe akılcı varlık için bir gereksinimdir: Felsefe, bilimin temelidir; insan aklının örgütleyicisidir; insanın sahip olduğu bilgiyi entegre eden unsurdur; insanın bilinçaltının programlayıcısıdır; kendi değerlerinin seçicisidir. Felsefeyi akılla, yani insanın idrak gücüyle karşı karşıya getirmek, onu batıl inançların kusur kapatıcısı ve koruyucusu haline getirmek insan olmaya karşı öylesine büyük bir suçtur ki hiçbir çağdaş zulüm onunla boy ölçüşemez.
Sayfa 125 - Pegasus YayınlarıKitabı okudu
“Anlattıkları öylesine net, öylesine açıktır ki, hep çarpıcıdır. Hafızalarda asıl kalan şey, kanıtlamasındaki berraklıktır, tabirlerindeki isabettir. Titreşimli sesinde hiçbir şiddet belirtisi yoktur. Bu titreşimde çelik vardır, bir tuhaf ahenk vardır. Şaşırtıcı sohbetleri bu adamın en büyük güçlerinden biridir. Her zaman nasıl bir cevapla karşılaşacağını tahmin ediyor. Zihni hassaslığı muazzam. Gözünden, aklından hiçbir şey kaçmıyor. Başarısının üç nedeni var: seziş, ihtiyatlı olma, inceleme... Müşahade yeteneği ileri derecede gelişmiş, kendine güveni tam."
Sayfa 128
Reklam
Mevlana Halidi
Mevlânâ Hâlid'in diğer Kürt bölgelerindeki etkisi, Türkiye'deki Kürtler üzerinde olduğu gibi, oldukça tesirli ve derindir. Abdullah Hakkarî, Abdurrahman Ukarî ve Abdülkadir Berzencî başta olmak üzere halifeleri arasında birçok tanınan Kürt şahsiyet bulunmaktadır. Kürt bölgelerindeki kabile/aşiret liderliği yapısı manevî halifelikle öylesine birbirine işlemiştir ki, birçok Nâkşî ailesi bir veraset temeli üzerinde hem dinî hem dünyevî gücü uygulamaya başlamıştır. Bu ailelerden birisi de dönemin İran rejimine karşı 1880'deki başkal- dırının lideri Şeyh Ubeydullah'ın mensup olduğu Şemdinân/Nehri ailesidir, 325 Diğer bir aile de, son zamanlarda kendilerini Nakşibendi geleneğinden farklı yönlere çekmelerine rağmen Barzanîilerdir.
Aslında yaşanılan hayatın ve zamanın değerini çok iyi bilmek gerekir. Zaman öyle çabuk geçiyor ki, sanki kızgın bir ateşin üzerine konulmuş bir buz parçası gibi eriyip bitiveriyor. Bunu en iyi anlayan, en iyi anlatabilen yaşlı kişilerdir. Yaşı yüz bile olmuş olsa, geçen zaman ona sanki daha dün gibi gelir. Hele objektif bir şekilde bakınca, bir çok şey öylesine anlamsız ki.. Hele böylesi anlamsızlıklara kapılıp kalmak ise anlamsızlığın artık en anlamsız noktası.
Sayfa 10 - Az KitapKitabı okuyor
Çünkü hiçbir kız kendi kendine hırpalamadan ve canı mantıksız ancak kaçınılmaz bir şekilde acıyıp ızdırap duymadan - çünkü namus bilinmeyen nedenlerle bazı toplumlar tarafından icat edilmiş bir fetiş olabilir - Londra'ya kadar yürüyüp tiyatronun kapılarında durarak zorla içeri, kendini oyuncu direktörünün karşısına atamazdı. Namusun o zamanlar ve hatta bu zamanlarda bile, kadınların hayatında dini bir önemi vardı ve kendisini sinirlere ve içgüdülerin etrafına öylesine sarmıştı ki onu etrafından yırtıp gün ışığının altına çıkarmak, çok nadir bulunan bir cesaret gerektiriyordu. 16. yüzyılda Londra'da yaşayan özgür bir yaşam sürmek demek, bir şair veya oyun yazarı olan bir kadın için, onu sonunda öldürebilecek olan gergin sıkıntılar ve ikilemler demekti. Kurtulsaydı bile, ne yazarsa yazsın, yazdıkları sıkıntılı ve hastalıklı bir hayal gücü tarafından çarptırılmış ve bozulmuş olacaktı. Ve şüphesiz ki eserleri isimsiz olacaktı, diye düşündüm hiçbiri kadınlar tarafından yazılmamış raftaki oyunlara bakarken.
Öylesine ki, artık gardiyan da bekçiliğini yaptığı hapishanenin bir mahkumu haline gelir.
Sayfa 53 - Say YayınlarıKitabı okudu
Dilthey'a göre, doğal durumdan toplumsal duruma geçtikleri aşamadan bu yana in- sanlar kendi koydukları kural, değer ve normlardan örülü bir çevrede yaşamaktalar; kendi yaratıları olan bu kural, değer ve normlar, sonradan yine insan eylemlerini belirleyen neden ve motifler olmaktadırlar. Hatta öyle ki, Dilthey'a göre, insanlar kendi yaratıları olan bu "tinsellik"e öylesine gömülürler ki, bu "tinsellik" onların tüm yaşantılarını ve evrene bakış biçimlerini de belirler. Bu "tinsellik” kuşkusuz, tarihin ürünüdür ve hatta "tinsellik" bizzat "tarihsellik"tir ve insan bu tarihsellik içinde "tutuklu"dur.
Sayfa 85 - NotosKitabı okudu
342 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.