Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Bir gün bir adam onu zengince döşenmiş bir eve soktu ve şöyle dedi: 'sakın yerlere tükürme!' canı tükürmek isteyen Diogenes, adamın suratına tükürdü ve ona, bulduğu tek pis yerin orası olduğunu haykırdı.
-Bir insanı sevmek mümkün mü sence? +İyi tanımadığınız biri ise belki. Ben insanları pencereden seyretmeyi severim. -Sen bir korkaksın, Stirkoff. +Kesinlikle, efendim.
Reklam
"Entellektüel; basit bir şeyi karmaşık söyleyebilen kişidir; sanatçı ise zor bir şeyi kolay..."
Çakırdikeni en pis, en kıraç toprakta biter. Bir toprak ki bembeyaz, peynir gibidir. Ot bitmez, ağaç bitmez, eşek inciri bile bitmez, işte orada çakırdikeni keyifle serile serpile biter, büyür, gelişir. En iyi toprakta bir tek çakırdikenine rast gelinmez. Bunun sebebi, bir kere iyi toprak boş kalmaz, her zaman sürülür ekilir. Bir de, öyle geliyor ki, çakırdikeni iyi toprağı sevmez.
Günlerden pazartesi. Yine vapurun alt kamarasındayım. Yine hava karlı. Yine İstanbul çirkin. İstanbul mu? İstanbul çirkin şehir. Pis şehir. Hele yağmurlu günlerinde. Başka günler güzel mi, değil; güzel değil. Başka günler de köprüsü balgamlıdır. Yan sokakları çamurludur, molozludur. Geceleri kusmukludur. Evler güneşe sırtını çevirmiştir. Sokaklar dardır. Esnafı gaddardır. Zengini lakayttır. İnsanlar her yerde böyle. Yaldızlı karyolalarda çift yatanlar bile tek.
Hüsamettin Albayım bir de saçlarını boyuyor. (O pis renkli sıvı ile.) Beyaz kılların arasını, kahverengi lekeler kaplıyor. Her gün tıraş oluyor. (Tıraş olurken yüzünü kesiyor, kesikler kabuk bağlıyor. Bütün bunlar kimin için?) Boynuna dar gelen gömleğinin üst düğmesini kaparken, gerdanının buruşukları, gömleğin içine sıkışıyor; boyun, katlanmış bir kağıt gibi kırışıyor. Ne olur konuşun albayım, dayanamıyorum.
Reklam
Hiç olmazsa lüks bir lokantada yemek yemeden erkekle yatmayan sözde ağırbaşlı kadınlardan, onlarla gittiği bekar arkadaş evlerinden, garsoniyerlerden, garsoniyerlerin pis çarşaflı ve pis erkekle pis kadın kokan yataklarından, kırmızı apliklerle ve dergilerden kesilmiş çıplak kadın resimleriyle süslü duvarlarından, inanılmaz derecede kirli
Sayfa 180 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Doğduğumuz zaman yuvarlak, keskin, saf bir yüzümüz vardır. Ama yavaş yavaş bizi ana babalar yer, okullar yutar, sosyal kuruluşlar emer, kötü alışkanlıklar kemirir, yaş ise tüketir. Sindirildiğimiz zaman tıpkı ineklerdeki gibi altı mideden geçtiğimiz zaman, pis bir kahverengi tonunda çıkarız.
Aklından geçen bu sözlerle ilgili tek sorunu, Janie'nin çok fazla vaktinin kalmamış olabileceğiydi. Waller onu kaçırmamış olabilirdi ama adam, Reggie'ye ne isterse yapabilecek durumdaydı. Adamın o güzel kadına pis pis baktığını düşündükçe Shaw kendisini kötü hissediyordu. Sabırlı ol , Shaw, sabırlı ol....
Sayfa 270Kitabı okudu
512 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Kitabın benim gibi takipçiler için en tatmin edici yanı, daha çok Yuda ismi ile tanıdığımız Richard Llywelyn Cain'in gerçek yaşamı hakkında tüm detayları vermesi. (sen ne pis adammışın be Richard). Yine en baştan beri tahmin edilen, ama açık vermeyen, keşke öyle olmasa dediğimiz şey doğru çıkıyor. Zimeyeviç'in hepimizin yakından tanıdığı Kont Tepeş (evet Drakula) olduğu resmiyet kazanıyor. Bunun yanı sıra Cain'in Opriçnikler ile tanışmasına Osmanlı İmparatorluğu emrinde Eflak'a gitmesinin sebep olduğunu öğreniyoruz. 1877 yılında da Osmanlı'ya bir ziyaret daha yapan Cain Osmanlı tokadının tadına bakıyor. Bu noktada kitapta Osmanlı yerine zaman zaman Türkiye diye bahsedildiğini görüyoruz. Osmanlı'nın son zamanlarında bazı kaynaklarda Ottoman yerine Türkiye denildiğini biliyor olsam da; bu kitapta sebep bu mu, çevirmenin işgüzarlığı mı, yoksa Türk hayranlarına sempatisi olduğu bilinen yazarın bir jesti mi emin değilim. Neyse, Osmanlı ya da Türkiye Cain geldiğine geleceğine pişman oluyor.
Halkın İradesi
Halkın İradesiJasper Kent · Can Yayınları · 2014127 okunma
Reklam
Ellerimin görüntüsünden, aynada gördüğüm sallanan kafamdan ve çarpık ağzımdan nefret ediyordum artık. Çok geçmeden aynadan da nefret etmeye ve korkmaya başladım. Bana çok fazla şey anlatıyordu. Diğer insanların bana baktıklarında ne gördüklerini; ağzımın onu her açtığımda çarpıldığını, çirkin ve aptal görünmeme neden olduğunu, konuşmaya çalıştığımda ağzımdan anlamsız sesler çıktığını ve salyalar aktığını, gülümsemeye çalıştığımda yüzümün kırışıklarla dolu bir maske gibi göründüğünü, kafamın titreyip bir o tarafa bir bu tarafa sallandığını görmemi sağlıyordu. Gördüğüm şeyden korkmuştum, çünkü daha önce böyle göründüğümü düşünmemiştim hiç. Aynalara daha önce de bakmıştım, fakat neye bakacağımı bilmiyordum, tuhaf bir şey görmemiştim. Şimdi aynaya her bakışımda, aynı komik yüz arkamdan pis pis gülüyordu. Bir gün, gözyaşları içinde yatağıma tırmandım, sol ayağımı uzattım, duvara çiviyle asılmış olan küçük aynayı çıkarıp yere fırlattım. Paramparça oldu.
Ölü bakışlı annelerinden koparılan, ağlayan çocuklar. Bir araya toplanmış pis insanlara, çığlık atarlarken hortumla su tutuluyor. Hiçbir şeyin geri dönüşünün olmadığını anladıklarında anne ve babalarının yüzlerindeki korku... Sistematik olarak ölümlerine sürüler halinde gönderilen, uzun sıralardaki çocuklar... Ve her zaman zihninde sonsuz bir resim gibi oynayan bu imajlardaki insanların yüzleri ailesinin, arkadaşlarının , sevdiği insanların yüzüydü... Ve Jacob... Onu seven Jacob... Onu kurtaran Jacob... Bencilce, korkunçbir şekilde ölüme gönderdiği Jacob...
Sayfa 323Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.