Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Nisa Dipnotları -2
Sünnet denilen merasimle çocukların cinsel organlarını kesenler (Afrika ülkelerinde kız çocuklarının klitorislerini Sünnet edip cinsel organlarını parçalayanlar) sağlık açısından gereksiz olan bu ameliyatla hem çocuklara acı çektirmekte ve hem de insanın yaratılışında Tanrı’nın hata yaptığını ima etmektedirler. Kuşkusuz, çocukların cinsel
"Mezhepler, meşrepler üstü bir "birlik alanı" bulunan Yaşayan Sünnetin aksine zanni rivayetler Müslümanlar arasındaki ayrılıkların /ihtilafların kaynakları olmuştur." < Bülent Şahin Erdeğer / Rivayet mi Hadis mi Sünnet mi Yüzlerce Yıllık Kavram Kargaşası - sh 198... -
Sayfa 198 - Dûșûn yayıncılık
Reklam
Basra ilim meclisi'nin başkanı olarak kabul edilen Dırar b.Amr Hicri 2.yüzyılda yaşamış bir İslam alimidir. O dönemde henüz mezhepler kurumlaşmadığından kendi şahsına münhasır bir şahsiyet olarak dikkati çeken Dırar b.Amr'ın 'Kitâbu't Tahrîş' (Horoz Dövüşü Kitabı) adını verdiği eseri, daha Hicrî 2.asırda müslümanların rivayetleri birbirlerine
Sayfa 122
Ebû Hüreyre radıyallâhü anh’den rivâyet edildiğine göre, - Resûlullah sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Siz, imân etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedik­çe de imân etmiş olmazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceği­niz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yaygınlaştırınız.” (Müslim, İmân 93.)
Fakültemizde bir tarih profesörü vardı, ama dinî bilgisi zayıf. Kendisinin aileden de görgüsü, bilgisi yok; takvâsı da yok, yaşamı da bozuk! “Canım, bu kadar çok hadis yazılmış, sahih olan hadîs-i şerif- ler on sekiz tane filan diyorlar...” dedi. Tabii kendisi hadisçi değil, hadisten anlamaz, Arapça bilmez. Kendi mesleğinde bile kusurları var,
Din düşmanlarının bir kurnazlığı da, “Hadîs-i şeriflerin bazıları hadis değil, birileri hadis diye uydurmuş.” demeleri; okuduklarına, duyduklarına; “Bakalım bu sahih hadis mi, mevzu hadis mi?” diye itiraz etmeleridir. Mevzu hadise kimsenin itibarı olmasın, itibar etmesin; onu en müttakî din alimleri, müçtehidler söylüyor. Ama sahih hadise
Reklam
Hadislere Akılcı Yaklaşım Mu'tezile’nin akılcı olduğu biliniyor. Günümüzde Ehl-i Sünnet olduğu gözüken insanlarda hadîslere akılcı yaklaşımın bariz bir şekilde ortaya çıktığı bir vakıadır. Hadîslere akılcı yaklaşma ve akabinde reddetmenin sebepleri nelerdir? Hadîslere akılcı yaklaşanlarda göze çarpan özellikler nelerdir? Hadîsleri böyle ele
Birçok muhakkik, ashabdan bazısı hakkında su-i Zanna sebebiyet verir endişesi ile aralarındaki çekişmeleri zikretmenin haram olduğunu ifade etmişlerdir. Merfu hadis bunu desteklemektedir: “Sizden biriniz ashabimdan biri hakkında bana hiçbirşey ulaştırmasın. Çünkü ben yanıniza rahat olarak çıkmayı istiyorum.” Ebu Davud, İbn Mesud’den rivayet etmiştir. Ebu Leys şöyle demiştir: İbrahim en-Nehai ashabın savaşları ile ilgili soruya muhatap oldu. Şöyle dedi: “Bu öyle bir kandır ki Allah ellerimizi bundan temizlemişken dillerimizi mi bulaştıracağız?” Ehl-i Sünnet bu kıssaları anlatmaya mecbur kalmıştır. Çünkü bidatçiler bunlarla ilgili türlü iftira ve yalanlar uydurmuşlardır. Hatta bazı kelamcılar ashab arasındaki çekişmelere dair rivayetlerin tümünün yalan olduğu görüşüne sahiptirler. En güzeli bu rivayetlerin bazısının tevatürle sabit olduğunu söylemektir. Ehl-i sünnet ve’l-cemaat, avamı vesvese ve olumsuz düşüncelerden korumak amacıyla bu rivayetlerden sabit olanları tevil etme konusunda icma etmiştir. Tevili kabil olmayan ise merduddur. Çünkü ashabın fazileti, hayat ve tavırlarındaki güzellik, hakka tabi oluşları kesin naslarla ve hak ehlinin icmaı ile sabittir. Hal böyleyken ahad rivayet, özellikle de yalancı ve mutaassıp Rafızilerden olan böyle bir rivayet nasıl olsun da buna muarız olsun.
( Bazı videolarda bu konu ile alakalı ithamlar gördüğüm için konuyla alakalı cevap niteliğindeki yazının tamamını paylaşıyorum. Bu konuyu merak edenler aşağıdaki yazıda kaynaklarıyla cevapları görebilirler. ) ZAYIF HADİS VE SUFİLER Dilaver Selvi Bazıları, sufîlerin zayıf hadisle amel ettiklerini, tasavvuf kitaplarında senet yönüyle zayıf
AKLIN MI CİNNET Mİ?, 3- İSLÂMA GÖRE AKIL, Kamusların Yıldız Alacasında
İslâmî Bilgiler Ansiklopedisi İslâm'da akıla geniş yer ayırmış; okuyalım: “Kur'an lügatına göre akıl: 1) Bilgiyi elde eden güç, 2) bu güç ile elde edilen bilgi. Dinen mükellef olmaya esas teşkil eden akıl birinci manadaki akıldır. İnsanda doğuştan mevcut olan bu gücü Eş'ari, zaruriyyâtı anlayan güç diye tanımlar: Kur'an'da kâfirlerin akılsızlıkla yerildiği yerlerde ikinci manada kullanılır: Onlar bir alay sağır, dilsiz ve körlerdir, akletmezler (Bakara) gibi. Hadislerde akıl, deveyi vb. bağlamak, diyet vermek, anlamak ve bilmek manalarında kullanılır. Aklın üstünlüğü ve ilk yaratılan mahlûk oluşu hakkında hadis diye rivâyet edilen metinler, hadis araştırıcılarınca sabit ve sahih görülmemiştir. Hazret-i Peygamber akıllı manasına keyyis kelimesini kullanmış ve akıllı, nefsini zapt-i rapt altına alıp ölümünden sonraki ebedî hayat için hazırlanan kimsedir buyurmuştur. Kelamda akıl birkaç türlü tanımlanmıştır. Ehli sünnet'e göre, 'Düşünmek veya duyu vasıtalarıyla idrâk etmek suretiyle bilinebilecek şeyleri bilme ve anlama kudreti.' Mutezile'ye göre, 'iyiyi kötüden ayırt etme kudreti.'
Sayfa 221 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Hadis İnkarcılarının Çıkmazları
Allah Rasûlü'nün ﷺ hadislerine hiç bakmadan Sünnet'e rağmen hüküm verenler, "Niçin böyle yapıyorsunuz?" sorusuna muhatap olduklarında hevalarına uymayan hadisler mütevatir derecesinde de olsa mevzu olduklarını iddia edebiliyorlar. Bu durumda akla şöyle bir soru gelmektedir: Kur'an Müslümanları "Neden Sahâbe'nin rivayet ettiği Sünnet'i inkâr ediyor da, onların naklettiği Kur'an'ı alıyor? Onlar Kur'an-ı Kerim'i rivayet ederken güvenilir de, hadisleri naklederken mi -hâşâ- ihanet içerisindedirler?! Onların her biri nassı muhafaza yönetimi aynı değil midir? Kur'an'ı muhafaza ederken başarılı olanlar, niçin O'nun mübeyyini olan ve koruması kendisinin muhafazasına bağlı olan Sünnet'i hıfzetme noktasında aciz kalsınlar?!
Sayfa 15 - Hüküm KitapKitabı okudu
İmamlar Kureyş'tendir Hadisi Üzerine Yorumlar
Gerçek anlamda ortadan kalkıp-kalkmadığı bir yana, acaba bu ilk siyasî ihtilâfi ortadan kaldıran şey, sadece Ensâr'ın kendi siyasal haklarından feragat mi etmesiydi; yoksa Hz. Ebubekir'in bizzat kendisinin rivayet etmiş olduğu söylenen “İmamlar (önderler) Kureyş'tendir." hadisi miydi? Bu arada söz konusu edilen hadis gerçekten de Hz.
Sayfa 15-19
35 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.